Hesabım
    Sevmek Zamanı
    Ortalama puan
    4,2
    96 Puanlama
    Sevmek Zamanı hakkında görüşlerin ?

    13 Kullanıcı yorumları

    5
    7 Eleştiri
    4
    2 Eleştiri
    3
    4 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    ozzy-badd
    ozzy-badd

    Takipçi 831 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    24 Ağustos 2010 tarihinde eklendi
    saf , yalın , sade , ilginç ve etkileyici bir aşk filmiydi ... zamanına göre de çok ilerde bir yönetmenlik vardı filmde ... mekanlar , yakalanan görüntüler , atmosfer vs. kusursuz du ... ayrıca film tipik türk-aşk filmlerinin aksine , benide biraz ters köşeye yatıran bi finalle bitiyor ... türk sinemasının en güzel örneklerinden ... 10/8 ...
    MojoRising
    MojoRising

    Takipçi 380 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    10 Ağustos 2011 tarihinde eklendi
    "Sevmek Zamani" yillardan beri izlemek istedigim bir filmdi. Konusunu çok önceden biliyordum ve konusunu ilk duydugumda beni baya sasirtmis ve merak uyandirmisti.
    Dün filmi izleme sansi buldum ve beklentilerimin yüksek olmasi sebebiyle de filmi çok begenemedim.
    Atmosfer, müzikler ve dönemine göre çok ilerde bir yapim olmasi gibi özelliklerini kesinlikle göz önünde bulunduruyorum bu elestiriyi yaparken ama film günümüzde ne yazik ki etkileyemiyor.
    Bir ask hikayesi anlatiyor film ve sizi bu askin etkilemesi lazim filmin içerisine girebilmeniz için -filmin konusu da okursaniz- bu kadar ilginç bir askin sizi etkileyebilmesi kolay degil. En azindan beni etkileyemedigini söylemeliyim. Deneysel bir çalisma olarak izlenilmeli diye düsünmekteyim.
    throughout
    throughout

    Takipçi 367 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    22 Şubat 2011 tarihinde eklendi
    Klasik yeşilçam filmlerinden çok farklı bir senaryosu ve anlatımı var bu filmin.. zaten bu nedenle güzel ve farklı bir aşk filmi.. yaklaşık 50 yıl önce çekilmesine rağmen günümüz filmlerini aratmayan bir akıcılığa sahip.. siyah beyaz istanbul manzaraları da çok hoş.. fakat beni rahatsız eden bir şey vardı.. müzik kullanımı çok kötüydü bence.. genellikle sahnelerle hiç alakası olmayan fon müzikleri kullanılmış.. ve türk sanat müziği şarkısı dinlermiş gibi hissediyor insan zaman zaman.. yine de belli bir etkisi olan ve son derece farklı senaryosuyla akıcılığı sağlanan güzel bir film.. 7/10
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    11 Mart 2012 tarihinde eklendi
    Alıştığımız "Yeşilçam" filmlerinden biri değil. Tarzının farklılığı ve o dönemdeki Avrupa sinema tarzına yakınlığı ilk sahnelerden belli ediyor kendini. Çekimler, mekanlar, adeta bir Luchino Visconti, adeta bir Vittorio De Sica izlediğimi düşündürttü bana. Kenter'in puslu bakışları ve hisli oyunculuğu, Özcan'ın inandırıcılığı, arka planda sürekli çalmakta olan, filmin ruhuna hizmet eden müzikleri, mekanlar, hepsi de ayrı ayrı "Sevmek Zamanı"nı benzersiz yapan unsurlar. Ara sıra bilindik "Yeşilçam" çizgisine dönse de, toplamda baktığımızda ülkemiz sineması açısından izlenmesi, izletilmesi gereken, üzerine konuşulması gereken bir eser. Filmin merkezinde "surete aşık olmak" var. Eğer hikayeye girebilir ve kendinizi karakterler ile özdeşleştirebilir iseniz, etkilenmemeniz zor. Günümüzde de böyle stilize filmler görmek ne hoş olurdu. Ancak ne yapılırsa yapılsın, siyah-beyazın kattığı o derin anlam kolay kolay katılamayacaktır. Erksan sağlam bir iş çıkarmış, önemli bir eser bırakmış.
    sidarta21
    sidarta21

    Takipçi 104 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    1 Ağustos 2008 tarihinde eklendi
    çekildiği dönemde tahminimce dönemin seyirci profilinden dolayı sinemada gösterilme şansı bulamayan bir başyapıt.kadrajlar çok iyi.o günün türkiyesinde tekniği de çok beğendim kamera hareketleri çok anlamlı ve yerinde.o dönemin türk sineması sınırlarının çok çok üstünde bir film.
    Esteban-2
    Esteban-2

    Takipçi 214 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    12 Şubat 2009 tarihinde eklendi
    Bazı noktalarda klişeleşmiş diyaloglar var diye filmi çok aşırı derecede eleştirmişler.Ben sadece hikayesinin güzelliğini ve filmin adeta mükemmel bir fotoğraf karesi olduğunu söyleyeceğim.Hikayedeki aşk sinemada anlatılan en derinlikli aşk hikayesidir.Müzik kullanımında biraz problemler olduğu doğru lakin yıl 1965 ve söz konusu olan Türk sinemasının bebeklik dönemi ! Issız Adam eğer aşk filmiyse bence bu film onu dörde katlar ve yüz binle çarpar.Hakkı 10
    DarkAngel2
    DarkAngel2

    Takipçi 39 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    19 Aralık 2010 tarihinde eklendi
    Yılına göre iyi demeyeceğim çünkü bu film sonsuz bir film yılların asla eskitemeyeceği kadar güzel bir film.Bu filmde farklı birşey var her filmde olan aşk var ama bu aşkı anlatış biçimi çok farklı izleyin farkı anlayacaksınız...
    widmark-2
    widmark-2

    Takipçi 457 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    2 Temmuz 2008 tarihinde eklendi
    Türk Sinemasının Başyapıtlarından
    Kanımca Nuri Bilge Ceylan sinemasına ışık tuttu bu film. Manzaralar , masum yüzler hepsi şahane
    canawars
    canawars

    Takipçi 4 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    21 Ocak 2011 tarihinde eklendi
    ask ancak bu kadar somutlastirilarak anlatilabilirdi.filmin kurk mantolu madonnadan etkilenme ihtimali oldukca yuksek bu konuda..kesinlikle ozledikce izlenmek uzere arsive eklenmesi gereken bir yapim.
    Ali Fuat S.
    Ali Fuat S.

    5 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    25 Ocak 2016 tarihinde eklendi
    Başar – (Meral’e) Delilik sana da bulaşmış!

    Andre Bazin, “Fotoğraf Görüntüsünün Varlıkbilimi” adlı makalesinde, “Bütün sanatlar insanın varlığı üzerine kuruludur; ancak fotoğrafçılıktadır ki insanın yokluğundan zevk alırız” der. Yani fotoğrafa müdahil olmayan fotoğrafçı, deklanşöre basan kişi kendi varlığını yadsır. Bunu göze alarak fotoğrafı ve dolayısıyla çektiği görüntüyü yüceltir. Fotoğrafta yüceltilen canlı varlık ya da nesne, fotoğrafçının iradesiyle oluşan bir görüntü olmasının acısını çıkartırcasına, onu yadsır; görmezden gelir. İlk bakışta onu oluşturanı bencilce saklar, bakan kişinin onu görmesini istemez. Ve Bazin devam eder: “Bu gri ya da kara, hayaleti andıran, hemen hemen ayırt edilmez gölgeler artık geleneksel aile portreleri değildir; bunlar süresi içinde durdurulmuş, yazgılarından kurtarılmış hem de sanatın saygınlığıyla değil, duygusuz bir mekaniğin özelliğiyle kurtarılmış yaşamların coşkulandırıcı varlığıdır; çünkü fotoğrafçılık, sanat gibi, sonsuzluğu yaratmaz, zamanı mumyalar, onu kendi bozulmasından kaçırır”.

    Sağanak yağmur altında, adada, enfes bir kaydırmalı çekimle açılan film, köşklerin iç süslemelerini ve boyasını yapan Halil’in (Müşfik Kenter) devasa bir portreye, surete âşık olması üzerinedir. Adada, sonbaharda, Türk Sanat Musikisi’nin en dokunaklı nağmelerinin altında, Halil 1 yıl boyunca her gün portrenin olduğu köşke bir hırsız gibi girmekte ve o suretin karşısına geçip saatlerce onu seyretmektedir. Ustası derviş Mustafa (Fadıl Garan) ile birlikte, adadaki köşklerin iç süslemelerini, boyamalarını yapmaktadırlar. Ada, anakaradan kopan bir parça olması sebebiyle ve özellikle sonbaharda bu koparılmışlığı ve yalnızlığıyla daha da hüzünlü görünmektedir içindekilerle.

    Filmin en başında, Meral’in resmini seyrederken –film boyunca resim denilir- kıza yakalanmasıyla durumu zorlaşır Halil’in. Mevcut durumun bozulmasını istemez. Ama büyü bozulmuştur bir kere. Metin Erksan, filmin en başında büyüyü bozarak, üstüne sinemanın büyüsünü bindirir.

    Halil, Meral (Sema Özcan) ile ikinci kez karşılaştığında, elinde ekmek ve kahvaltılık vardır. İşte bu acımasız gerçekliğe teslim olmamak için bir surete aşık olmuştur Halil. Kendi aşkından beslenir; onu büyütür; besler; çoğaltır ve kendi aşkından suretin aşkını da doğurur. Halil, “benimle resim arasına girme; istemiyorum seni” der Meral’e. Fiziksel anlamda nesne olan fotoğrafın/suretin bu şekilde sevilmesi onu bambaşka bir yere koyar. Bir sanat eseri ya da ihtiyaç objesi de değildir oysa. Sanal olmaması da onu bu tür fantezilerin dışında tutar. Fotoğraftaki suret, elle tutulabilir olmasıyla bir melez türe dönüşmüştür. İnsan ancak bu kadarını yaratabilir. Halil, suretin sahibini inatla reddederek, bunu yapmaması durumunda başına gelecekleri bilir. Bu “bilme hali” onu surete daha da bağlar. Halil sureti o kadar derinden sever ki, o görüntünün, bakışların bile bozulacağından korkar. Meral’in devasa portresinin kendine hep aynı şekilde bakmama ihtimali, bunu düşünmek, aklının derinlerinde hapsettiği çılgınlığın çıkardığı zincir şıkırtılarıdır. Suretteki durağanlık, aynı zamanda kendi iç dünyasındaki dengeleri de koruduğundan onu bir ihtiyaç haline getirmiştir. Günümüzde bu durumu hastalıklı, takıntılı bulanlar, kendi iç dünyalarındaki boşluğun farkına varamamaktadırlar.

    Meral’in devasa portresi ile iletişime geçen Halil, bir gönderen olarak bütün düşüncelerini bu surete/kaynağa gönderir ve değişmiş/arınmış olarak, -istediği şekilde- geri alır. Bu tarafıyla bu devasa portre Halil için, vazgeçilemez bir geri besleme görevi yapar. Meral, bu “kusursuz” iletişim sistemine dahil olmak isteyerek tüm dengeleri altüst eder. Çünkü Meral’in kendisi insana özgü tüm tutarsızlığıyla, tahmin edilemezliğiyle, hareketli bir canlıya özgü tüm davranışlarıyla, sistem için kabul edilemez bir konumdadır. Ayrıca yaşayan bir organizma olarak iyi bir iletken olmaması dezavantajıdır.

    Halil’in düş gücü suretin ötesine yönelik olduğu için, gittiği diyarlardan izleri takip ederek kolayca geri gelebilir. Hep aynı kapıdan çıkıp, aynı kapıdan geri gelen biri gibi, surette de bir değişim olmayacağını bilir ve onu bir tür geçit olarak kullanır. Hatta bir değişimin olduğunu, olabileceğini hayal ederek, kendine küçük, tatlı korkular bile yaşatabilir. Bu dehşetli potansiyeli elinde tutmak ona benzersiz, bencil hazlar sunar. Sureti bir değişmeyen olarak kullanarak, bencilce her türlü değişimin tadını çıkarır. Her türlü oyunu oynar; denemeyi yapar. J.Baudrillard’ın “Simülasyon Kuramı”ndan daha insancıl gözükse de, bu tarz bir bencilliğe kızar, ustası derviş Mustafa. “Ona gitmediğin için, suretiyle yetindiğin için kötü bir adam oldun” der Halil’e.

    Bitmiş bir işi ölüme benzeten, ustası Mustafa bilir ki, her bitirdiği işle biraz da kendi ölür. Halil’e, Meral’i reddettiği için kızar. Bu aşkın bu şekilde yarım kalması, onun için huzur bulamayan, bir türlü ölemeyen birinin çektiklerine benzer.

    “Aşkta yalnız ve cesur olmayı sen öğrettin bana…” diyerek bir veda mektubu bırakan Meral, adadan ayrılır. Aynı aşkla yanmaya başlayan Meral, Halil’in aşkının gerçek öznesi olarak aynı yöntemi seçmeye hazırdır artık. Bu da Halil’i cezbeden bir durum, varlık halidir. Bir pervane böceği gibi yanmaya, Meral’in yaktığı ateşin etrafında dönmeye gelir Halil.

    Seyirci, surete Halil gibi bakamayacağından, kahramanla özdeşleşmekte zorlanabilir. Seyirci bunu başarabildiği ölçüde Halil’e yaklaşır ve bu derinliği hisseder. Ada ayrılığı simgeler. Bu yüzden kavuşma yeri olamaz. Adada kalan da, adadan ayrılan da aynı ayrılık acısını çeker.

    Meral adadan döndükten sonra, karlı bir kış gününde, ıssız bir yolda, ayakları çıplak bir şekilde, Başar’ın (Süleyman Tekcan) arabasından inerek yokluğu seçtiğini, buna hazır olduğunu Halil’e ispatlar. Meral, Halil’in mertebesine yükselmiştir artık. Halil de onu bu şekilde sevmeye hazırdır. Dışa karşı beraberce mücadele edebileceklerdir artık. Zorlukları, sıkıntıları beraberce atlatacaklardır belki de.

    Buraya kadar alışık olduğumuz film kalıplarını yerle bir ederek bize eşsiz bir deneyim yaşatan film, gerçek ve alışıldık bir filmde olacakların suyuna dümen kırar. Halil’in korktuğu seyircinin de başına gelmiş olur böylece. Bir surete âşık olan Halil gibi, bu filme aşık olanlar da bu andan itibaren, olayların klasik film görünümüne geçmesiyle, bu büyünün bozulduğunu fark ederler. Olması gereken de budur aslında. Hayat devam etmeli, herkes işini yapmalıdır. Fırıncı ekmek yapmalı, kasap et kesmeli, kunduracı pabuç dikmelidir. Yönetmen de bu filmi gösterime sokabilmek için –maalesef hiç gerçekleşmemiştir- bu tarafa, bize doğru kırmalıdır. Her birimiz miskin, düşkün veya derviş değilsek, bunu bu hayatta kalma arzusuna, mutlu olma dürtüsüne/bencilliğine borçluyuz.

    Filmdeki mekanlar, planlar ve çekimler, Halil’in surete aşık olması gibi seyirciyi de kendine hayran bırakacak türden. İstanbul’u, adaları, o dönemi tüm ıssızlığı, yalnızlığı ve kederiyle yansıtmayı çok iyi başaran görüntüleriyle eşsiz bir film. Müşfik Kenter, Halil’i ete kemiğe büründürerek ne kadar büyük olduğunu, 33 yaşındaki olgun görünümüyle ispatlıyor. Meral’i oynayan Sema Özcan, duru ve kırılgan güzelliğiyle, Halil’i anlamayı başarıp film boyunca dönüşen Meral’i çok iyi canlandırıyor. Ayrıca Halil’in ustası derviş Mustafa’yı oynayan Fadıl Garan’ın, Mao Tse-Tung'la birlikte, Lev Troçki'nin öğrencisi olduğunu söylüyor Metin Erksan, 80 dakika süren söyleşisinde. 1965’de genç olmak, yutkunmak ve aynı tanıdık sıkıntının günümüze kadar gelen uzantısı. Belki de bu uzantıdan beslenerek, belli belirsiz izlerini takip ederek aydınlığa çıkacağız; anı hapsederek, canlıyı durağan hale getiren fotoğrafların kılavuzluğunda.
    skungu
    skungu

    5 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    8 Mayıs 2009 tarihinde eklendi
    Seyrettiğim en iyi aşk filmlerinden birisi. Aşktan beklenmesi gerekenin ne olduğunu insanın gözünün içine sokuyor.
    Filmin her anı ayrı bir kare, ayrı bir fotoğraf...
    Betül K.
    Betül K.

    1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    12 Temmuz 2022 tarihinde eklendi
    Müthiş bi dizi müthiş bi konu müthiş kadro müthiş oyunculuk...En iyiler arasında şuan... Final olmasın ya
    Xxy
    Xxy

    1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    8 Şubat 2020 tarihinde eklendi
    Türk Sineması'nın kesinlikle şaheseri. Konu ya da diyaloglar zaten müthiş ancak kamera çekim planları, mekanlar, ışık ve atmosfer tam bir Fransız Yeni Dalgası... Ayrıca Metin Erksan çoğu filminde yaptığı gibi burada da sonu izleyiciye bırakırıyor. Yani sıradan bir film izler gibi sonu bağlamayın. Biraz geniş düşünün derim :)
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top