Hesabım
    Suluboya
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Suluboya

    Suluboya

    Yazar: Melis Zararsız

    Vizyonların Türk sinemasından geçilmediği bu günlerde, çoğu birbirine benzeyen, çoğunlukla eski Türk filmlerinin tadını vermek modasına kapılan filmler izliyoruz. Bunların arasında sıyrılan, daha önce sinemada hiç kullanılmamış bir teknikle karşımıza çıkan bir Türk filmi var: Suluboya.

    Teknik olarak dünyada benzeri var mı bilemiyorum (sanmıyorum) ama dijital basılmış bir film olarak Türkiye'de bir ilk olduğu kesin. Teknik derken, filmin yapımcılığını ve senaristliğini de üstlenmiş olan yönetmen Cihat Hazardağlı, üç yıldır üzerinde çalıştığı bu filmde, bir tuvali sinema perdesine aktarmış adeta. Filmin dokusu, bir tablonun üzerindeki pütürlü doku olarak karşımıza çıkıyor. Film adeta bir suluboya tablonun canlanmasından meydana geliyor. Çizgi film desek değil, demesek hiç değil. Aşkı, sanatı, büyümeyi ve hayatın gerçeklerini bir tuvalin içinde anlatmayı başarmış evrensel bir masal. Bir renk cümbüşü, bir sanat eseri.

    Film için önce mekânların (Venedik) maketlerini yapan yönetmen, oyuncuları da özel bir teknikle boyamış, çekilen 700 bin kare fotoğraf, suluboya efektleriyle birleştirilmiş.

    Film İngilizce olarak seslendirilmiş ve Türkçe altyazılı, bu konuda eleştiri alıyor gördüğüm kadarıyla ama zannederim, dünyada bile ilk olan bir teknikle çekilmiş bu ilginç film, global olarak düşünülmüş. Sonuçta hikâye Venedik'te geçiyor ve oyuncular da Türk karakterleri canlandırmıyorlar. Bunun neden eleştiri aldığını anlayabilmiş değilim çünkü sonuçta sinema zaten evrensel bir dildir. Türk yapımı her filmin Türkiye'de geçmesi, Türkçe olması gerektiğini düşünmüyorum, konusu da "sanat" olan bir sanat eseri bu film. Sonuç olarak bu film dünya çapında izlenirse ki umarım izlenir ve beğenilirse, zaten o zaman Türk oyuncularımızla, Türk yönetmenimizle övünmeyecek miyiz?

    Filmin gereğinden uzun olduğunu ve bir süre sonra temposunun düştüğünü söylemek mümkün. Ayrıca filmin teknik özelliğinden dolayı zorunlu bir şey miydi yoksa bir tablonun gerçeğe dönüşü hissini vermek için yönetmen bilinçli mi yaptı bilemiyorum ama hareketler kadar konuşmaların da yavaşlığı, gerçekten de çocuklara İngilizce öğretmek için yapılmış çizgi filmleri hatırlatıyor ara sıra.

    Sonuç olarak karşımızda sinemamız için bir ilk var. Yaratıcılığın sınırlarını zorlamış bir çalışma var. Tim Burton nasıl sinemayı bir araç olarak kullanıp onu bambaşka şekillere dönüştürebiliyor, onunla başka başka oyuncaklar yaratabiliyorsa, bunu biz de yapabiliriz, biz de eşsiz ürünler meydana getirebiliriz'i hissettiriyor, "Türk sineması sadece klasik, bildik hikayeleri anlatır" ezberini ve klişesini bozuyor. Takdire şayan bir yapım, umarım gereken ilgiyi sadece ülkemizde değil tüm dünyada görür.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top