Hesabım
    Bay Doğru
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Bay Doğru

    Bulamaca karnımız tok!

    Yazar: Orkan Şancı

    Kendi jenerasyonunun en yetenekli aktörlerinden Sam Rockwell, Oscar adayı usta oyuncu Tim Roth ve “Up In The Air”den tanıdığımız şirin mi şirin Anna Kendrick’in oynadığı bir film ne kadar vasat olabilir?

    Anlatmaya başlamadan önce şunu açıklığa kavuşturalım: Ortalama bir Hollywood filminde “beyaz atlı prens”ini arayan ilk kız Martha değil. Dolayısıyla izlediğimiz, gördüğümüz kadarıyla bu arayışla hikayesine başlanan her karakter, eğer film bir romantik komediyse biliyoruz ki finalde aradığı mutluluğu bulmakta. Ne var ki “Mr Right”, ismiyle müsemma “o adam”la tanışan Martha’nın hikayesini romantik komedi düzleminden hızlıca koparıp sebebini anlayamadığımız ve hiçbir anında gülümsemediğimiz gülünç bir “tetikçi” filminin içine sokuyor.

    Mutfakla olduğunuzu düşünün. Tatlıyla ekşiyi karıştırmaya karar verdiniz. Sonunda bir bulamaç kalıyor elinizde. Tadının iyi olacağını kim garanti edebilir? Önce siz tatmalısınız. Eğer keyif veriyorsa bunu tekrarlamalı, belki misafirlerinize ikram etmelisiniz. Ama benim gibi, damağı biraz arkaik, eski tatlara daha düşkün, tatlıyla ekşinin bir arada versiyonlarına mesafeli izleyicilerden oluşan bir topluluk çıkarsa karşınıza ne yapacaksınız? Tam bu noktada bir noktayı daha aydınlatmamız son derece önemli: eğer elinizdeki bulamaçta ne tatlı tatlıya, ne de ekşi ekşiye benzemiyorsa, buna ne demeli? Belki de beğeneceğimiz yeni bir “melez” türün arifesindeyken neden bunu yaptınız ki bize?

    Yapımcılar adına “Mr Right” demiş. Martha, sevgilisi tarafından boynuzlanmanın daha kırkı çıkmamışken, hırsını nereden alacağına henüz karar verememişken, yeni bir aşka yelken açıyor. Karşısına, Francis adında, ama bu adı duymaktan bile nefret eden profesyonel bir katil çıkıyor. “Bay Doğru” Francis, mesleği dışında neyi doğru yaptığını anlayamadığımız bir şekilde Martha’nın gönlünü kazanıyor. Bunda Sam Rockwell’in cazibesinin payı olduğunu farz edelim.

    (Aktör, yine çatlak bir “hitman”i oynadığı 2012 yapımı “Yedi Psikopat”ın setinden gelip aynı rolü oynamış gibi). Peki dünyanın dört bir yanında savaşmış bu paralı asker, Martha’da ne buluyor? Yani onun için “bayan doğru” olan Martha, küçüklüğünden beri T-Rex olmayı istemesi dışında nesiyle ilginç geliyor? Özetlemek gerekirse seyirci, filmin o tatlı-ekşi bulamacına balıklama dalmak için gerekli o ilk daveti, yani bu iki karakterin birbirine daha ilk saniyede aşık olmasını neden kabul etsin ki?

    Film buralara bizim takıldığımız kadar takılmıyor. Düzlem, romantik-komedi’den hızla bir aksiyon filmine evriliyor. Aslında evrilmek, bir anlamda “ilerleme”yi çağrıştırdığı için bu ifadeyi değiştirelim: bulamaca dönüşüyor. Francis, peşindeki kötü adamları tek tek haklarken Martha’nın içindeki “T-Rex” yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Dahası, Martha’da Kendrick’e biçilen replikler, senaryoda yer almaktan çok aktrisin o an aklına gelen mırıldanmalar gibi. Hiçbir anında planlı bir ikili sahne izlediğiniz hissine kapılmıyorsunuz. Martha ve Francis’in yakınlaşması, Rockwell ve Kendrick’in, birbiriyle ilk kez tanışan iki oyuncunun çekim öncesi flört ederek rollerine hazırlandığı anların kameraya alınmış hali gibi.

    Yönetmen koltuğundaki Paco Cabezas’ın kamerası vurdulu kırdılı sahnelerde işliyor işlemesine ama Rockwell’in dövüş sahnelerinde dublör kullandığını bu kadar göze sokması, gözü tırmalayan devamlılık hataları, iki başrolün yakınlaşmasını ikna edici bir şekilde filme alamaması kadar hüzünlendiriyor insanı.

    Başroller bu haldeyken filmdeki kötü adamların kartondan yapıldığını hiç söylemeyelim ama Tim Roth’a ne demeli? Francis’i eski “profesyonel” hayatına döndürmeyi amaçlayan bu İngiliz gizli servis uzantısı, herhangi bir gizemi varmış gibi yapıp filmin ilgi çekici gelmeye en yakın parçası olmaya aday iken dakikalar ilerledikçe o da bulamaca bulaşıyor, onun bir parçası oluyor.

    “Mr. Right” çok sevdiğiniz bir arkadaşınızın ilk yemek denemesinden kırmayıp bir parça aldığınız ama ağzınızda dakikalarca çiğneyip bir türlü yutamadığınız kötü anları hatırlatıyor ve o anlar yaklaşık 90 dakika sürüyor. ABD’deki eleştirmenler bizim kadar acımasız yaklaşmadılar filme bunu belirtelim. Belki de sorun her zaman olduğu gibi beklentiyle ilgilidir. İlgi çekici gibi duran ve oyuncu kadrosuyla çekiciliğini daha da artıran bir filmin vasatın ötesine geçmesini istiyoruz diye belki biz suçluyuz. Ama bulamacı yapanın hiç mi suçu yok?

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top