Senaryosu, “Sicario”(2015), “Wind River” (2017) ve “Sicario: Day of the Soldado” (2018) gibi filmlerin senaryolarını da yazmış olan Taylor Sheridan tarafından kaleme alınan “Hell or High Water”, yönetmen koltuğunda David Mackenzie’nin oturduğu yeni nesil bir western drama…
Prömiyeri, 16 Mayıs 2016’da Cannes Film Festivalinde yapılan ve 12 Ağustos 2016 tarihinde vizyona giren filmin, 4 Academy, 3 Golden Globes ve 3 BAFTA dâhil 166 ödül adaylığı ve 46 ödülü bulunuyor…
12 milyon dolar gibi oldukça mütevazı bir bütçeyle çekilen ve sadece 37,9 milyon dolarlık bir gişe yapabilen filmin, 7.6/10 (161.735 oy) ve 4.1/5 (39.145 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.5/10 (256 yorum) ve 88/100 (47 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” özel etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları son derece etkileyici…
Gelin isterseniz, kâğıt üstündeki harika puanlarına rağmen gişede pek de tutunamayan bu filme, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle biraz daha yakından bakalım…
Filmin, Ben Foster, Chris Pine, Jeff Bridges ve Gil Birmingham’lı oyuncu kadrosuyla ilgili fikrimizi hemen söyleyelim:
“Birinci sınıf”…
Evet, gerçekten de bu filmde, birinci sınıf bir kadro ve bu kadroya yaraşan birinci sınıf bir oyuncu performansı ile karşı karşıyayız…
Aslında aynı övgü dolu sözler, dekorlardan kostümlere, makyajlardan efektlere, ışıktan kameraya kadar son derece eli yüzü düzgün bir işe imza atan filmin teknik kadrosu içinde geçerli…
Ancak film boyunca (muhtemelen filmin en büyük sponsorlarından biri olduğu için) Ben Foster, Chris Pine ve Jeff Bridges’ın ellerinden hiç düşürmedikleri buz gibi biralarla oldukça iyi gittiği gibi filmin kurgusuna ve Teksaslı atmosferine de fazlasıyla yakışmış olan müzikleri nedeniyle Nick Cave ve Warren Ellis ikilisinin çıkardıkları işe de mutlaka ayrı bir parantez açmamız gerekiyor…
Zira sırf müzikleri için dahi bu film izlenilebilir…
Filmin hikâyesine ve kurgusuna gelince… Doğrusunu söylemek gerekirse, Taylor Sheridan’ın yazmış olduğu soygun öyküsü, özgün olmasına rağmen son derece basit ve bir o kadar da sade…
Öyle ki, iki kardeş soyguna giderken veya soygunu gerçekleştirirken yahut soygundan sonra kaçarken, “Acaba şimdi ne olacak?” diye merak ve endişeye kapılmadığınız gibi filmin 102 dakikalık süresi boyunca bu konularla ilgili herhangi bir sürprizle de karşılaşmıyorsunuz…
Neredeyse her şey, önceden planlandığı şekilde yürüyor ve öylede sonuçlanıyor…
Sanırız filmin 37,9 milyon dolarlık bir gişe rakamında takılıp kalmasının en büyük nedeni de filmin bu heyecansızlık hali…
Fakat bunun yanı sıra, Ben Foster ve Chris Pine’ın, Tanner ve Toby Howard biraderler olarak rollerine fazlasıyla yakışmaları ve kimyalarının da uyuşmuş olması nedeniyle sinema eleştirmenlerini de oldukça mutlu eden bir iş çıkmış ortaya…
Sonuç olarak, büyük bir ilgi ve keyifle izlediğimiz çıtır çerez kıvamındaki bu hoş seyirlik için puanımız 3 önerimiz ise, “izlenebilir” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 23 Ekim 2018 günü saat 00.34’de yazılarak paylaşılmıştır...