“Seriye Bir Buçuk Saatlik Saygı Duruşu”
Yazar: Onur ÇakmakTeğmen Frank Drebin. Bu kurgusal karakter, 80ler sonu ve 90lar sinemasının komedi türünde birçok sinemaseverin hafızasında yer eden figürlerin başında geliyor. Elbette bu karakter, oyunculuk kariyerinde bir mütemmim cüz olarak görülebilecek, hayat vereni Leslie Nielsen’le birlikte anımsanmakta. 1988, 1991 ve 1994 yıllarını kapsayan Amerikan menşeili "Naked Gun" üçlemesi, Kanadalı aktörün 60 seneye yayılan, 100’den fazla filmi ve 220 karakteri aşan kariyerinin kuşkusuz "Airplane!" (1980) ile birlikte güldürü anlamında önemli bir kilometre taşı durumunda.
Paramount
Polisin içindeki özel bir birimi ve bu birim etrafında cereyan eden garip olayları merkeze alan seri, dünya genelinde yakaladığı başarıyı biraz da muhteviyatındaki “deadpan” mizahına borçlu denilebilir. Tanımlaması ilk kez 20. yüzyılda yapılsa da kökleri neredeyse yüz elli yıl önceye, vodvillere kadar giden bu türün izlerine en çok İngiltere’de rastlanıyor. Deadpan şöyle tariflenebilir; duygusal olarak tarafsız gibi görünme veya diğer bir tabirle duygusuzluğu kasıtlı olarak sergileme şeklidir. Genellikle konunun gülünçlüğü veya absürtlüğü ile kontrast oluşturmak için komedi öğesi olarak kullanılır. Leslie Nielsen’ın bu konudaki mahareti isminin Buster Keaton’un, Monty Python’un, Peter Sellers’ın yanlarına yazılmasına son derece yeterliydi.
2025 yapımı "The Naked Gun", bu güçlü mirası günümüze taşıma iddiasıyla beyazperdede yerini aldı. Frank Drebin Jr. rolünde, kendine has sert mizacıyla tanınan Liam Neeson karşımıza çıkıyor. Neeson’un, kariyeri boyunca dramatik rollerin ve aksiyon sinemasının önde gelen yüzlerinden biri olarak konumlandığı düşünülürse, filmdeki varlığı başlı başına ironik ve bu durum, yapımın mizah anlayışıyla zekice bütünleşiyor. Yer yer "Taken" serisine atıflar olduğunu bile düşünmek mümkün. Neeson’u tıpkı Leslie Nielsen’ın Drebin’i gibi donuk bakışlarla en absürt olayların ortasında soğukkanlı bir şekilde gezinirken izlemek hem bir nostalji hissi yaratıyor hem de oyuncunun farklı yönlerine alan açıyor.
Neeson’a eşlik eden isimler de filmin ele avuca sığmayan yapısına en az onun kadar uyumlu. Pamela Anderson, bir suç romanı yazarı karakteriyle sanki kariyerindeki "Sahil Güvenlik" dönemi star imajını ustaca parodileştirmiş. Kesinlikle ama kesinlikle enerjisi çok yüksek. Diğer yandan çok öne çıkmasa da Paul Walter Hauser’ın canlandırdığı Ed Hocken Jr. karakteri de serinin eski dinamiklerini sürdürmesi açısından önemli bir yerde duruyor. Biraz deadpan mizahının genetiğinin de sayesinde, aslında anlatı içerisinde oyuncuların hiçbirinin öne çıkma ihtiyacının olmaması, filmin kolektif bir mizah anlayışına yaslanmasına fırsat tanıyor.
Yönetmenlik koltuğunda kendisi de aynı zamanda bir komedyen olan Akiva Schaffer oturuyor. Orijinal serinin ortak yaratıcılarından David Zucker’ın serinin devamından memnun olmadığı bilinse de Schaffer’ın seriye hürmetini göstererek fena bir iş çıkarmadığı söylenebilir. Kült bir serinin üstelik uzun yıllar sonra, bambaşka bir güldürü çağında, yeni bir denemeyle devamını getirmek riskli bir iş, ancak yazar Dan Gregor ve Schaffer, işin altından kalkmış görünüyor.
Film, tahmin edilebileceği üzere başından sonuna tempolu. Hikaye bir cinayet üzerinden ilerlerken sosyal medya devleri, yapay zeka paranoyası ve teknoloji dünyasının absürt yanları üzerinden günümüzü hicveden unsurlar barındırıyor. Senaryo bu noktada alışılagelmiş polisiye parodi yapısını bozmadan, güncel meseleleri kendi malzemesi haline getirmeye çalışıyor. Teknik seçimlerde de aynı mirastan beslenilmiş; abartılı zoomlar, bilerek kötü çekilmiş takip planları.
Günün sonunda "The Naked Gun" (2025), klasik bir komediye saygı duruşunda bulunurken onun becerdiklerini bozma ve üzerine söz söyleme tuzağına düşmeden, eğlenceli bir yorum sunuyor. Türe ve seriye biraz aşina olanlar sevimli bir biçimde saçmalık, rahatlatıcı ölçüde sığlık ve masumane bir şekilde kabalıkla karşılaşacaklar. Bu kez ekranda Leslie Nielsen yok ancak gölgesi bir yük gibi değil, aksine oyuncuların ve yaratıcı ekibin kol kola yürüdüğü muzip bir hayalet gibi kendisini hatırlatıyor.
Magazinel bir anekdotla bitireyim. Bir süredir Pamela Anderson ve Liam Neeson arasında bir aşk yaşandığı söyleniyor. İkili, filmin New York’da yapılan birkaç gün önceki galasında aynı enerjiyi koruyunca söylentileri yeniden alevlendirdi. Neeson, başarılı tiyatro ve sinema oyuncusu eşi Natasha Richardson’u kaybetmesinin üzerinden 16 yıl geçtikten sonra ilk romantik ilişkisine yelken açmış gibi gözükürken, bizlere efsanevi seriye seyirlik bir dokunuş yapan aşk kuşlarına mutluluklar demek düşer.
Onur ÇAKMAK