Hesabım
    Yaşam Kürü
    Ortalama puan
    3,5
    41 Puanlama
    Yaşam Kürü hakkında görüşlerin ?

    10 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    3 Eleştiri
    3
    4 Eleştiri
    2
    2 Eleştiri
    1
    1 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.438 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    20 Mart 2017 tarihinde eklendi
    uzun süresi ve ağır ilerleyen senaryosu olmasına rağmen izlense de finali itibariyle ciddi bir hayal kırıklığı. Sürpriz bir finalle biten film bu şekilde bitirilmemeliydi 5/10
    theyurdal
    theyurdal

    Takipçi 550 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    25 Eylül 2020 tarihinde eklendi
    çok değişik bir havası var filmin gerek mekanlar gerek ortam sonu birazdaha iyi bağlanabilse daha güzel olacaktı ama gerçekten merak uyandırıcı güzel bir yapım olmuş
    Fundalina Jolie
    Fundalina Jolie

    Takipçi 178 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    15 Mart 2017 tarihinde eklendi
    Etkileyici görüntüleri ve başarılı sanat yönetimi ile belleklere kazınan film, 2 saat 26 dakikalık uzun süresine rağmen keyifle ve bir solukta izleniyor.

    Daha önceki eserleri olan Halka, Karayip Korsanları serisi, Lone Ranger ve bir animasyon olan Rango’dan tanıdığımız Gore Verbinski, bu kez ilginç bir proje ile karşımıza çıkıyor. A Cure for Wellness (Yaşam Kürü) filmi, ilginç konusu ve müthiş görselliği ile sinemaseverler ile buluşuyor.
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.872 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    8 Şubat 2022 tarihinde eklendi
    Senaryosunu, yönetmen koltuğunda oturan Gore Verbinski ile birlikte Thomas Mann'in efsanevi romanı "The Magic Mountain" dan (1924) esinlenerek yazdıkları hikayeden uyarlayarak Justin Haythe'ın kaleme aldığı “A Cure for Wellness”, gizemini son saniyesine kadar koruyan psikolojik bir gerilim olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz, vakti zamanında vizyona girdiği yıl sinema salonunda ilgiyle izlediğimiz, 40 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ama gişe de aradığını bulamayan bu filme biraz daha yakından bakalım...

    Çalışma masasının üzerinde; APR Global Yatırım Şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Bay Hank Green'e (David Bishins) hitaben yazılıp mühürlenerek kapatılmış bir zarf bulunan ve şirketin CEO'su yani İcra Kurulu Başkanı Roland E. Pembroke'tan (Harry Groener) geldiği anlaşılan o zarfı açıp içindekileri okumaya fırsat bulamadan geçirdiği ani bir kalp krizi sonrasında, "Yılın Satıcısı" da seçilmiş olan Bill Morris (Craig Wroe) hayatını kaybeder...

    Ancak Başkan Green ile Wilson (Carl Lumbly), Hollis (Lisa Banes) ve Humphrey (Tom Flynn) isimli Yönetim Kurulu Üyeleri, sadece iki haftalık bir süre için bulunduğu İsviçre Alplerindeki bir "sağlıklı yaşam merkezinden" gönderdiği çılgınca ifadeler içeren o mektubu okumuşlar ve şimdi; tam da büyük bir şirket birleşmesinin arifesindeyken sırra kadem basmış olan Pembroke'u geri getirmekle şirket yöneticilerinden Lockhart'ı görevlendirmişlerdir...

    Çalışma arkadaşlarında Josh (Eric Todd) ile borsalardaki günlük gelişmeler hakkında bir telefon görüşmesi yapmakta olan Lockhart bir trenin, ardında da tesisin sürücüsü Enrico'nun (Ivo Nandi) kullandığı bir otomobilin içinde, iki yüz yıllık geçmişi ile oldukça ilgi çekici bir hikayeye de sahip olan Von Reichmerl ailesine ait merkeze doğru yol alırken, dağ yolundaki köylüler ile tesis ahalisinin arasının fazlasıyla limoni olduğu bilgisini de öğrenir...

    Ancak aksilik bu ya, tesise vardığında; altı yedi dakikalık bir fark ile 11.00 - 15.00 arasındaki ziyaret saatini kaçırmıştır Lockhart...

    Neyse...

    En azından tesisin Direktör Yardımcısını (Adrian Schiller), tedavisine devam edilen Pembroke ile akşam 19.00'da görüşmeye ikna ederek Enrico'ya kendisini kasabadaki bir otele götürmesini söyler...

    Giderlerken aynen bir kaleyi andıran tesisin duvarlarının üzerindeki Hannah (Mia Goth) kendilerini, Lockhart'da ilgiyle onu izlerken aniden önlerine fırlayan bir geyiğe çarpınca Enrico; Lockhart, üç gün sonra sanatoryum olarak da adlandırılan tesiste, bir ayağı alçıya alınmış vaziyette uyanır...

    Kendisine bolca su içmesini tembihleyen, merkezin baş hekimi Dr. Heinreich Volmer'da (Jason Isaacs) odasındaki iskemlede oturmaktadır...

    Bu arada iki şey Lockhart'ın dikkatini çeker...

    Bunlardan ilki, su içtiği bardağın içindeki yavru kurbağa benzeri bir canlı...

    Diğeri de, Rolex marka saatinin halen ilk geldiği gün gibi 15.07'yi gösterirken, garip bir şekilde bozularak durmuş olması...

    Derken...

    Kendine gelir gelmez Lockhart, tesisisin saunasına dalarak Pembroke'u bulur ve gönülsüz de olsa onu, New York'a dönmeye ikna eder...

    Bir an önce New York'a doğru dönüş yoluna koyulmak hedefiyle çıktığı tesisin bahçesinde; diğer konuklardan Frank Hill (Tomas Norström), Ron Nair (Ashok Mandanna) ve Victoria Watkins (Celia Imrie) ile tanışan Lockhart, bugüne kadar oradan kimsenin ayrılamadığını söyleyen Hannah'a yeniden rastlar...

    Gerçekten de Pembroke, yine ortalıktan kaybolmuştur...

    Zira Dr. Volmer'a göre yeniden hastalanmıştır...

    Bunun üzerine, yemekhanede aynı Volmer'ı suçlayarak tartışan ve neden olduğunu anlayamadığımız bir biçimde burnundan kan gelen Lockhart, fenalaşarak bayılır ve zemine düşer...

    Geçirdiği trafik kazası sonrasında, kendisine danışmadan testlerini de yapmış olduklarını belirten Dr. Volmer'ın Lockhart'a önerisi, bir iki günlüğüne de olsa tesiste tedavi edilmesine rıza göstermesidir...

    Ki aynı süre, Pembroke'un da seyahat edebilecek hale gelmesine yetecek ve artacaktır da zaten...

    İki günden ne çıkar diye düşünen ve Volmer'ın bir anlığına odadan dışarıya çıkıp hemşire Greta'yı çağırdığı andaki boşluğu da fırsat bilerek Pembroke'un kişisel dosyasını dolaptan gizlice alarak giysisinin altına saklayan Lockhart, tedaviyi kabullenir...

    Fakat bir su tankının içinde kendisine, bir borsacı olan babası Henry'nin (Bert Tischendorf) yoğun iflasların yaşandığı ortamdaki intihar ettiği günü de anımsatan bir flashback'in de yer aldığı yaşadıkları, Lockhart'a kesinlikle iyi gelmez...

    Ertesi sabah bulmaca ve tarih meraklısı Bayan Watkins'in de, bu tesiste bir terslik bulunduğuna dair olan söylemine tanık olur...

    Özellikle de eskiden kilise olarak kullanılan bölümde...

    Ve...

    Dr. Volmer'ın kızı gibi gördüğünü iddia ettiği hastalardan Hannah'ı ikna eden Lockhart, onun bisikletine atladıkları gibi birlikte kasabaya doğru yola koyulurlar...

    Dakika 66...

    Geride sizleri, bütün bu yaşananların üstündeki sis perdesinin tamamen aralanarak her şeyin netlik kazanacağı, yaratılan muhteşem bir atmosfer içindeki 80 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Bakmayın siz verilen düşük puan ve yapılan olumsuz yorumlara...

    Koridorlarında, ailecek mahsur kaldıkları karlar altındaki Overlook Otelin koridorlarındaymışçasına tesisisin içinde koşuşturan "The Shining"in (1980) Jack Torrance misali çıldırarak tur atan Lockhart ve Lars von Trier'nin kurguladığı "Riget / Kingdom Hospital" (1994 - 2022) dizisindeki ana karakterlerinden ciddi esintiler de taşıyan bir gerilim baş başa kalacağız...

    Keyifli seyirler,
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    9 Haziran 2017 tarihinde eklendi
    Görsellik ve atmosfer yaratımı son derece başarılı. Kısa süre önce okuduğum Thomas Mann'ın "Büyülü Dağ" kitabını andıran bir mekan ve atmosfer var (zaten bu esere ufak bir gönderme de var filmde). Gizem ve sürükleyicilik son ana kadar bir şekilde devam etse de, aslında "sürpriz" filmin ortalarında açığa çıkıyor net bir şekilde. Yine de finale kadar izletiyor kendini. Ancak özellikle son 10-15 dakika klişelere biraz fazla sarılmaya başlıyor ve finali de bu şekilde yapıyor. Hele finaldeki sahne "yok artık" denecek kadar bayat. Ancak senenin görülebilecek filmlerinden. Bir "tür" filmi diyebiliriz. Dram-gerilim-gizemden daha çok "gotik" unsurlar hakim bu anlamda. Filmi çekici kılan tam da bu.
    Baris Ö.
    Baris Ö.

    Takipçi 74 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    4 Haziran 2017 tarihinde eklendi
    Film daha sinemalara girmeden önce fragmanını görüp çok aşırı şekilde dikkatimi çekmişti.Daha fragmanını izlerken bana nedense Leonardo Di Caprio'nun oynadığı Zindan Adası gibi bir hava hissettirmesi nedeni ile gizemli bir yapım olacağı sinyalini de vermişti. En sonunda izleyebilme fırsatını bulduğum yapımın son saniyesine kadar gözlerimi kırpmadan merakla seyretmiş ama nedense final sahnesine gelene kadar sonlarda iyice konuyu açık etmesi nedeni ile çok şaşırmamış ama yeterince tatmin olmuş bir şekilde filmin başından kalkmış bulunmaktayım. İlk saniyeden itibaren gizemli ve ağır bir havada ilerleyen yapım son anına kadar bu havayı hiç bırakmıyor o yüzden asla hızlı sahneler bulacağınızı sanmayın. Gizem ve gerilimin bolca serpiştirildiği yapımda baş rolde ki Dane Dehaan iyi bir iş çıkartmış diyebiliriz. Zaten onun haricinde filmde çok da dişe dokunur bir oyunculuk ve karakterde yok gibiydi. Son dönemde göze çarpan yapımlarda boy göstermeye başlayan Dane Dehaan'ı yakın zaman da son olarak Valerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu (Valerian and the City of a Thousand Planets) adlı yapımda görmüştük. Konusu, ilerleyişi ve mekanları itibari ile bir çok filmin birleşimi gibi duran filmi izlerken merakınız hep canlı tutulmakla birlikte filmin sonuna doğru o merak yerini heyecansız bir bekleyişi bırakıyor. Filmin mekanları için ayrıca konuşmak gerekirse konuyu ve oyunculuğu bir kenara bırakırsak sırf manzara izlemek için bile açıp seyredilesi bir yapım olduğunu söyleyebiliriz. Hatta her ne kadar gerilim dolu bir ilerleyişi sahip olsa da insanın o mekanlarda bulunası geliyor. Kısacası görselliği hem filmi tamamlayan hemde gerilim ve gizemi arttıran bir etken olarak çok iyi şekilde kullanılsa da konu için bunu söylemek çok zor. İzlediğinizde güzel zaman geçireceğiniz gizem ve gerilim dozu yüksek ama asla bir Zindan Adası kadar olmayan güzel yapım. Piyasa da ki kalitesiz yapımların arasında son dönemde ki en dişe dokunuz bu yapımı izlemenizi öneririm. Ama beklentinizi çok yükseklerde tutmamaya özen gösterin. Benim puanım 5/3
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    7 Haziran 2017 tarihinde eklendi
    Uzun zamandır merak ettiğim Yaşam Kürü'nü vizyona girdiği zaman sinemada izleme fırsatını kaçırmıştım. Ve her ne kadar filmi anca şimdi izlemiş olsam da Yaşam Kürü için başlı başına bir inceleme yapmak istedim. Çünkü bu film benim için bir başyapıt olmasa da, ortaya çıkan işin oldukça özel olduğunu düşünüyorum. Hani arada sırada vizyona orijinal bir film gelir ve gişede battıktan yaklaşık 5-10 yıl sonra internet bu filmi keşfeder ve bir klasik haline gelir ya? Yaşam Kürü de bu filmlerden biri olacakmış gibi duruyor.

    "Büyük bir şirketin başında bulunan bir adam, gizemli nedenlerden dolayı hayatını kaybedince şirkette çalışan ve oldukça hırslı olan Lockhart, onun pozisyonuna geçmek ister. Ama bunun için şirketin başındakiler, Lockhart'ı İsviçre'deki Alp Dağları yakınındaki bir tedavi merkezine yollayıp orada bulunan Bay Pembroke'u geri getirmelerini isterler. Tedavi merkezine vardığı zaman Lockhart, Pembroke'u geri getirmeye çalışsa da onun için oradan çıkmak hiç de kolay olmayacaktır. Çünkü bu merkezin arkasında bir sürü şüpheli olay dönüyordur."

    Yaşam Kürü, kimi seyirciyi tiksindirecek, uzun süresinden dolayı sıkacak ve genel anlamda hiç de hoşlarına gitmeyecek bir film. Ama ben her ne kadar korku filmlerini sevmesem de, Yaşam Kürü'nü oldukça takdir ettim. Çünkü bu film ne bir reboot, ne bir spin-off, ne de bir devam filmi. Yaşam Kürü, tamamen orijinal bir film olup öylesine vizyona atılmış bir film. Ve buna rağmen filmin gişede batmış olması kötü çünkü böyle orijinal işlerin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

    Öncelikle, bu filmin sinematografisi inanılmazdı. Yani, bunu ne kadar övebileceğimi bilemiyorum ama bu filmin görüntü yönetmeni Bojan Bazelli bu konuda inanılmaz bir iş başarmış. Hani bir filmi evde izlerken "pause" tuşuna basarsınız ve görüntü sallantılı bir karede durur ya? İşte o, Yaşam Kürü'nde yok. Filmdeki her bir kare bir tablo gibi hissettiriyor. Gerek ışıklandırma gerek kamera açıları olsun oldukça büyüleyici, rüya gibi bir hava yaratılmış. Bu sayede de filmin atmosferine rahatça giriş yapabiliyorsunuz. Bu konuda yönetmen Gore Verbinski'nin imzası rahatça görülüyor.

    Ayrıca oyunculuklar da gayet iyiydi. Normalde oyunculuğunu ortalama bulduğum Dane DeHaan, bu filmde kendisini aşmış. Jason Isaacs, her zamanki gibi sade ama ürkütücü bir performans sergilemiş. Mia Goth'un performansıysa oldukça büyüleyiciydi, ekranda olduğu her sahnede gözlerimi ondan alamadım.

    Ama oyunculuklardan ve görselliklerden ziyade Yaşam Kürü'nun işlediği konu oldukça ilginç soru işaretleriyle ve farklı bakış açılarıyla da dolu. "Tedavi nedir?", "İnsanları hasta eden şey ne?" gibi ilginç sorular sormayı başarıp sadece sıradan bir korku filminden fazlası olmayı başarmış Yaşam Kürü.

    Bu arada korku filmi dediysem de beni yanlış anlamayın, Yaşam Kürü son zamanlarda çıkan sıradan korku filmlerine hiç benzemiyor. Her ne kadar atmosfer "Shutter Island" ve bazı karakterlerin gidişatı "The Shining" filminden çıkmış gibi hissettirse de Yaşam Kürü, tamamen kendi yolunda ilerlemeye çalışıyor ve gerek parmak bastığı noktaları, gerek atmosferi olsun, oldukça ilginç bir psikolojik gerilim filmi yaratıyor. Ayrıca, Yaşam Kürü'nün uzun bir süresi olmasına rağmen filmde hiçbir jump-scare sahnesi olmaması da çok etkileyiciydi.

    Şimdi de filmin kötü yanlarına geçelim. İlk önce sürenin aşırı uzun olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar Yaşam Kürü'nü izlerken sıkılmamış olsam da bazı sahneler kendisini tekrarladığı için ara sıra saatimi de yoklamadım değil. Bu yüzden filmin 146 dakikalık uzun süresi rahatça 110 dakikaya kadar çekilebilirdi.

    Son olarak, filmin son 30 dakikasını biraz zayıf buldum. Her ne kadar finali kötü olmasa da filmin ağır ilerleyen gizemli atmosferine karşılık son 30 dakika gereğinden fazla hızlıydı. Bu yüzden de film bittikten sonra aklınızda birden fazla soru kalıyor.

    Ama buna rağmen Yaşam Kürü'nün çok başarılı bir iş olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar süresi uzun, son 30 dakikası biraz aceleye gelmiş ve tekrar tekrar izleyebileceğim bir film olmasa da görüntü yönetmenliği inanılmazdı, senaryo sürükleyiciydi ve performanslar dört dörtlüktü. Eğer son zamanlarda çıkan filmlerden sıkıldıysanız ve orijinal bir film arıyorsanız, Yaşam Kürü'nü izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Eksik yanlarına rağmen kesinlikle görülmeyi hak eden bir iş.

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Dane DeHaan, Jason Isaacs ve Mia Goth'un dört dörtlük performansları.

    + Oscar'a aday gösterilmesi gereken, muazzam görüntü yönetmenliği.

    + Gore Verbinski'nin yönetmenliği.

    + Gündelik hayata ve insanlığa karşı sorulmuş sorular.

    FİLMİN KÖTÜ YANLARI:

    - Süresinin gereğinden fazla uzun hissettirmesi.

    - Son 30 dakikanın biraz zayıf olması.

    - Tekrara saran bazı bölümler.

    TOPLAM PUAN: 7.5/10
    Hasan Karakol
    Hasan Karakol

    30 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    22 Eylül 2021 tarihinde eklendi
    Öncelikle ve tek eleştirim çok uzun gereksiz detaylar ve diyaloglar..karanlık bir odaya girdigin de cebinde çakmak varsa etrafa bakmak akıllıca....hayır önce sigarasını yakiyor kahramanımız ?.
    Çm Ufuk Deniz I.
    Çm Ufuk Deniz I.

    3 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    31 Mayıs 2017 tarihinde eklendi
    Gizemli filmlere bayılıyorum uzun zamandır arayıpta bulamadığım filmlerden. zindan adasını anımsattı bana herkese tavsiye ediyorum izlenmesi gereken filmlerden
    Beyza kuşoğlu
    Beyza kuşoğlu

    1 değerlendirme Takip Et!

    1,0
    18 Mart 2023 tarihinde eklendi
    Boşa uzatılannn zamann çok sıkıcıııııı ve anlamsız off ne zaman biticek dedirten türden……. Bebeğenlerin aklına …..
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top