Hesabım
    Where Hands Touch
    Ortalama puan
    3,0
    3 Puanlama
    Where Hands Touch hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.885 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    18 Eylül 2021 tarihinde eklendi
    “Where Hands Touch”, senaryosunu da yazan Gana asıllı İngiliz sinemacı Amma Asante’nin yönetmen koltuğunda oturduğu romantik bir savaş filmi…

    Oldukça amatör bir bakış açısıyla kaleme alınmış hikâyedeki “aksayan” ve o yüzden de “göze fazlasıyla batan” yönlere birazdan geleceğiz…

    Ama daha işin en başındayken sözlerimize, sırf genç yetenekler Amandla Stenberg (Leyna) ve George MacKay (Lutz) ile usta oyuncu Christopher Eccleston’un (Heinz) performansları nedeniyle bile izlenilmeyi fazlasıyla hak eden bir film olduğunu söyleyerek başlamak istiyoruz…

    Evet, Nazilerin yalnızca Yahudileri değil, “ari Alman ırkını kirlettikleri” gerekçesiyle, Almanya doğumlu olsalar dahi Leyna gibi Afrika kökenliler ile çingeneleri, bedensel ve ruhsal engelliler ile komünistleri de hedef alarak toplama yahut da çalışma kamplarına yolladıklarını, filmdeki olayların yaşandığı 1944 yılında artık bütün dünya öğrenmiş hatta sağır sultan dahi duymuştu…

    Buna rağmen sen kalk, dolaşan neredeyse herkesin “sapsarı” olduğu Berlin sokaklarına, “hayatın olağan akışına tamamen aykırı bir biçimde” ürkek bakışlı ve kıvır kıvır saçlı “simsiyah” Leyna’yı öylesine salıver gitsin…

    Ki, bizce böylesi bir davranış biçimi, Nazilerin peşlerinde olduğu bu türden insanların yurtdışına kaçtıkları veya kaçamayanların da yeraltında saklandıkları o yılların Almanya’sın da, “deli cesareti” olarak değil de en fazla “sadizm” yahut da “mazoşizm” olarak tanımlanabilirdi…

    Tamam, çekirge bir sıçradı, iki sıçradı, hadi bilemedin bir kez daha şansını denedi…

    Ancak “işin”, nihayetinde insanlık dışı koşullardaki bir kampta esaret altında biteceği daha en başından belli değil miydi?

    Şimdi diyebilirsiniz ki, vakti zamanında Fransa adına Almanya’ya karşı savaşmış Senegalli bir babanın kızı olan Leyna henüz 16 yaşındaki bir ergen ve kanı da fıkır fıkır kaynıyor…

    İyi de, o yıllarda insanlar hayatta kalmak istiyorlarsa, Almanya’da ve Nazilerin işgal ettiği tüm ülkelerde hızlıca büyümek zorundaydılar…

    Yani o günlerde hiç kimse, köşe başlarında yaşanan Nazi terörü ve yargısız infaz görüntülerine rağmen hata yapmak lüksüne sahip değildi…

    İşte bize göre bu, hikâyenin “aksayan” yönlerinden ilki…

    Filmde, bir Nazi subayının oğlu olmanın yanı sıra “Hitler Gençliği” üyesi de olan ve vatanı için Ruslar ile savaşmak üzere Doğu cephesine gitmeye fazlasıyla can atan Lutz Weissmüller isimli genç bir karakter daha mevcut…

    Bu delikanlı da, o kadar yoğun “propaganda” ve gençlik eğitimlerindeki “beyin yıkamalarına” karşın gidip Leyna’ya âşık oluveriyor…

    Lutz’un aşkını karşılıksız bırakmayan Leyna ve Lutz, “çiçek çocukları” modundaki, gerçeklerden tamamen kopuk bir ruh haliyle artık her gün beraberdirler…

    Öyle ki, Leyna fabrikadaki işine, Lutz’da Hitler Gençliğindeki programına devam etmek yerine birlikte takılıp, cazın önemli isimlerinden Amerikalı Billie Holiday’den yasaklanmış olan müzikleri de dinleyerek, dans edip sevişebilmektedirler de…

    Ortamda da, bir tek şarap ile şömine ateşi eksik…

    Aslında Lutz açısından bu yapılanlar, doğrudan Führer ve Almanya’ya ihanet olup cezası da, kesin kes idam mangası önünde infazdır…

    Ama kim tutar Lutz’u?

    “Babası”, dediğinizi duyar gibiyiz…

    Haklısınız, tutmaya çalışıyor da adam…

    Fakat kamp komutanlığı yapan ve savaşmak için cepheye gitmeyi gereksiz bir enayilik olarak nitelendiren Birinci Dünya Savaşı gazisi baba Heinz’da, rejime sadık bir görüntü sergilemediği gibi oğluna da söz geçiremeyen “pragmatik” bir insandır…

    Yıllardır her kalıba girmeyi becerebilen Heinz Weissmüller’in tek derdi de, ne olursa olsun “hayatta kalabilmektir”…

    Aynı evin içinde yıllardır birlikte yaşayan aile fertleri dâhil herkesin birbirini, gözünü dahi kırpmadan Gestapo’ya gammazladığı o günlerdeki, “İyi Naziler de varmış” imajı yaratılmaya çalışılan bu baba – oğul tiplemesi de bizce, bayağı bir sıkıntılı…

    Peki, babasının Fransız kimliğini reddedip annesi gibi Alman olduğunu iddia edip Naziler yüzünden “bir türlü Alman olamayan” Leyna ile “kafası bayağı bir karışmış olan” Lutz’un romantik aşk hikâyeleri hiç mi izlenilemez?

    Yorumumuzun en başında da belirttiğimiz gibi “neden olmasın”?

    Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…

    Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere:

    “Oyuncuların çabalarını dikkate alarak” kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak da, 1,5 veya 2 yerine 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler,

    Son bir not:
    Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 16 Ağustos 2020 günü saat 23.53’de yazılarak paylaşılmıştır...
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top