Hesabım
    Burası Cennet Olmalı
    Ortalama puan
    3,3
    12 Puanlama
    Burası Cennet Olmalı hakkında görüşlerin ?

    3 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    1 Eleştiri
    3
    2 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.873 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    26 Kasım 2020 tarihinde eklendi
    “It Must Be Heaven”, Filistinli sinemacı Elia Suleiman’ın, hikâyesini yazdığı gibi hem yönetip hem de tek başına oynadığı bir drama…

    Fakat bizim açımızdan, Elia Suleiman’ın, yaşadığı Nasıra’ya alternatif bulmak amacıyla Paris ve New York’ta turlayıp karşılaştırma yaptığı ve ciddi bir farklılık göremediği için de “cennet vatanı” Nasıra ’ya gerisin geriye döndüğü bir “gözlem” hikâyesinin anlatıldığı bu filme dair asıl ilginç olan bilgi, büyük ödül Altın Palmiye için Cannes Film Festivalinde yarışıp, yine aynı festivalden aldığı FIPRESCI ve Özel Mansiyon ödüllerini kucaklayarak dönmesi oldu…

    Hani gerçi bu ödülleri verenler, Avrupa’daki Arap mülteci ve sığınmacılara, ülkelerine geri dönmekte motivasyon olması amacıyla Altın Palmiyeyi de verebilirlerdi…

    Ama anlaşılan gaflete düşüp atlamışlar işte…

    Filmde neredeyse hiç konuşma yok…

    En fazla Suleiman, “Filistinliyim” diyebilmek için birkaç kelime sarf etti ve bolca rakı içti, o kadar…

    Ne diyelim, afiyet olsun…

    Önemlice bir kısmı, o ünlü 14 Temmuz “Bastille günü” sabahının oldukça erken saatlerinde çekildiği anlaşılan sahneleri aracılığı ile bomboş ve yerlerde sigara izmaritlerinin de (en azından pek görülmediği) pırıl pırıl temizlenmiş Paris sokaklarında güzel bir turistik gezi yapıyor ve nefes alıyorsunuz…

    Peki, yaşananlar gerçekten de böyle mi?

    Geçiniz...

    Onun dışında, sanki Paris’teki her yer moda merkezi ve ortalıkta dolaşan insanlarda bildiğin birer manken…

    Suleiman, polis Nasıra’ da neyse Paris’te veya New York’ta da öyle demeye getirmiş ancak kurguladığı mizansenler nedeniyle çoğu yerde kendi kendisi ile de çelişmiş…

    Bir örnek vermek gerekirse, Nasıra ’da bir meydanda oturarak bira içen bir sarhoş, polisin gözü önünde kalkıp aynı meydandaki duvarın dibine hiç çekinmeden çişini yapabilirken, Paris sokakları ile New York Central Park’taki polis, koreografi ile de süslenilmiş ilginç hareketlerle insanlara karşı daha haşin de davranabiliyorlar…

    Doğrudur, Paris ve New York’un merkezindeki meydanlarda böylesine bir çiş yapma davranışında bulunulmasına kesinlikle izin verilmez…

    Özellikle de son derece kozmopolit bir nüfus yapısına sahip olan 330 milyon insanın yaşadığı Amerika’da, işin sonunun nereye varacağı asla bilinemez…

    Hele de Suleiman’ın sabah kahvesini içtiği kahvehaneye Paris polisinin, İstiklal caddesindeki sokağa taşmış mekânlara Beyoğlu belediyesi zabıtalarının yaptığına benzer bir muamele var ki, kesinlikle gözlerden kaçmıyor…

    Tabii mevzu sırf polis ile sınırlı değil…

    Filmde, önemli miktarda insan karakteri karşılaştırması da mevcut…

    Yukarıda verdiğimiz örnekteki bira içen Filistinli sarhoş, bira şişesini yine aynı polislerin gözü önünde biraz önce çişini yaptığı duvara atıp parçalarken, Paris Metrosunda bakışları ile Suleiman’ı taciz eden bir Fransız serserisi, elindeki boş bira kutusunu çöpe atmayı ihmal etmiyor…

    Zira tüm hırçınlıklarına karşın insanlar, birer tescilli serseri de olsalar köşe bucak her yerin, polis kameraları ile kontrol edildiğini bildikleri için tersi durumda başlarına gelebilecekleri rahatlıkla tahmin edebiliyor ve ona uygun bir davranış da sergiliyorlar…

    Yani ABD, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve benzeri ülkelerinde dâhil olduğu dünyanın “batısında” yer alan insanlar:

    Sadece aldıkları modern ve bilimsel eğitimin de destek olduğu “medeniyet” kaygısı ile değil başkalarının dokunulmaz olan bireysel ve toplumsal haklarını da koruyan yürürlükteki kanunlar, “bir kere çiğnenmekle bir şey olmaz” denilmeyerek sürekli işletildiği için en az iki kez düşünerek hareket etmek zorunda kalıyorlar…

    Ne yazık ki, “doğu” toplumlarındaki, bir türlü anlaşılamayan en büyük sorunların önde geleni de bu…

    Yalnız, Afrika kökenli temizlik işçilerine Paris sokaklarında yaptırılan (ve burnumuza biraz ırkçılık kokusu da gelen) “golf” benzeri öyle bir hareket var ki, izlerken onu da atlamamalısınız…

    Sanıyoruz aslında Suleiman’ın bu film aracılığı ile vermeye çalıştığı temel mesaj, “Kuzguna yavrusu şahin görünür” özlü sözünde olduğu gibi değil de “Benim vatanım da cennet gibi olmalı” biçimindeki naif bir temenni…

    Eminiz bu film aracılığı ile (“en azından”) Tunuslu görüntü yönetmeni Sofian El Fani’nin kamerasından yansıyan nefis görüntüler ile içinde Ravi Shankar ve Leonard Cohen şarkılarının da bulunduğu filmin müziklerine de bayılacaksınız…

    Keyifli seyirler,
    tosun_pasa
    tosun_pasa

    31 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    13 Mart 2020 tarihinde eklendi
    Militarizm karşıtı farklı bir film. Üç farklı şehirde geçiyor. Şehirler arasında ki benzerlikler anlatılıyor. Ama sinemayı eğlenmek için seçenler komedi filmi olduğuna aldanmasın. Sıkılabilirler.
    Sevil Kassem
    Sevil Kassem

    1 değerlendirme Takip Et!

    4,5
    17 Temmuz 2021 tarihinde eklendi
    Film durgun olsa da, temali film olduğu için olayları çok güzel anlatmış.
    Seyirciye, Filistin, Paris ve Newyork sokaklarını gezdiriyor.
    Evinizde otururken bu şekihirlerdeki, caddeleri, evleri, insanları, olayları görsel olarak sizin ayağıza getiriyor.

    Kadrajlar ve kurgular muhteşem.
    Filmin içerisindeki kadranların çoğu fotoğraf karesi gibi, alıp duvarınıza fotoğraf olarak asabilirsiniz.

    Hem yazıp, hem yönetip hem oynayan Elia Süleyman ı tebrik ederim.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top