Hesabım
    Vampires Vs. The Bronx
    Ortalama puan
    3,0
    1 Puanlama
    Vampires Vs. The Bronx hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.893 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    24 Kasım 2020 tarihinde eklendi
    “Vampires vs. the Bronx”, senaryosunu da kendi hikâyesinden uyarlayarak Blaise Hemingway ile birlikte yazan Osmany Rodriguez’in yönetmen koltuğunda oturduğu “ironi” yüklü ve “korku soslu” bir “dark comedy” …

    İsterseniz işe şu “ironi” kısmından başlayalım ve böylelikle de bir anlamda Rodriguez’in “kara mizah” perspektifinden bakarak anlattığı hikâyenin, muhtemelen ilk kez bizden duyacağınız “gerçek yüzünün” ana hatları da tamamen netleşmiş olsun…

    Şöyle ki, gece gündüz ayrımı yapmaksızın sürekli çalışan “vitrindeki yöneticisi” Frank Polidori (Shea Whigham) olan Murnau Emlak:

    Genellikle “Afro – Amerikan” ve “Latin” kökenli olan dar gelirli insanların yaşamakta olduğu Bronx’daki evler ile yine onların işletmekte oldukları dükkân benzeri küçük işletmeleri tek tek satın alarak, “Building new communities – Yeni topluluklar inşa etmek” sloganı ile bir tür bölgesel bir “kentsel dönüşüm” planlamaktadır…

    Bu büyük projenin arkasında da aslında, gündüz halkın arasına karışmaktan hiç hazzetmeyen ve yüzyıllardır gecelere akmayı tercih eden “kan emici vampirler” bulunmaktadır…

    Elbette vampirlerin gün ışığından korkmaları, sadece bu hikâyeleri yazanların fantezilerinden ibarettir…

    Yoksa bugüne kadar, değiştirile değiştirile bizlere kadar ulaşan kimi “efsane masalların” dışında, “bilim tarihinde” kayda geçmiş böylesi tek bir vaka dahi bulunmamaktadır…

    Fakat hakkını yemeyelim, sözünü ettiğimiz şu “kentsel dönüşüm” ve “kan emici vampirler” olayını çaktırmadan harmanlayarak kurgulayan ve ortaya “Stranger Things” (2016 – 2020) dizisi tadında “sevimli” bir film çıkartan Rodriguez’in…

    Özellikle de “tahkim” olarak, yerel bir ABD doları üreten “kan bankası” gibi çalışan inşaatçıların gelirleri ile onların siyasi ortaklarının komisyonlarının, Londra mahkemelerinin güvence ve insafına bırakıldığı bir ülkede…

    Hadi gelin şimdi de isterseniz, herhangi bir sahnesinde olumsuz bir kare bulunmaması nedeniyle hiç tereddüt etmeden çoluk çocuk beraberce izleyebileceğiniz bu filmin karakterlerini tanıyalım…

    Açılışı, Murnau Emlak tarafından satın alınan Becky’nin (Zoe Saldana) güzellik salonuna, son manikür müşterisi olarak gelen Vivian (Sarah Gadon) yapmaktadır…

    Görünüm olarak mahalle sakinlerinden çok farklı bir profile sahip olan Vivian, burada ne aradığını soranlara, eski oturduğu semt de kiralar çok yükseldiği için Bronx’a taşındığını söylemektedir…

    Derken, “üç kafadarların / afacanların” Küçük Başkanı bisikletli Miguel Martinez’i (Jaden Michael), Cuma akşamı düzenlenecek “Block Pary Save the Bodega” afişlerini, kimsenin dikkatini çekmeyen “kayıp insan” duyurularının yanına yapıştırırken görüyoruz…

    Çok geçmeden, afişleri küçük bir bakkal ve şarküteri olan bodegasını korumak amacıyla gittiği Tony’nin (The Kid Mero) yerinde, elindeki topla mekânın kapısına kadar gelen Bobby Carter’a da (Gerald Jones III) merhaba diyoruz…

    Haitili Rita (Coco Jones) ve elindeki telefonla sürekli canlı yayında olan Gloria’da (Imani Lewis) Bronx sokaklarının renkli simalarındandır…

    Tabii bizim kafadarların üçüncü ferdi Porto Rikolu Luis Acosta (Gregory Diaz IV) ile Peder Jackson’da (Method Man) mevzuya dâhil olmakta gecikmezler…

    Bir mevzuda herkes “iyi” ve “düzgün” olacak değil ya…

    Hikâyede, Henny (Jeremie Harris) ve Slim (Germar Terrell Gardner) isimli iki tane mafya bozuntusu da bulunmaktadır…

    Ki bunlardan Slim, kazaen bisikletiyle kendisine çarpan Miguel’i kovalarken peşine takılan vampir Markus (Richard Bekins) tarafından “ufff” edilir…

    Olayı gören ve koşarak bodegaya giden Miguel, orada bilgisayar oyunu oynamakta olan Tony, Bobby ve Luis’i durumdan haberdar eder…

    Ancak elinde kanıt bulunmadığı için ona kimse inanmaz…

    Hani Markus da etrafı temizlemiştir zaten…

    Bunun üzerine Tony nin dükkânında oturur ve “Blade” (1998) filmini izlerler…

    Yetmez Luis vampirler hakkında, daha ayrıntılı bilgiler verir…

    İçlerine bir kurt düşen çocuklar, bir şeyler bulmak umudu ve Tony’nin bodegasına yardım toplamak bahanesi ile emlakçı Frank’i ziyarete giderler…

    Çıktıklarında ellerinde 3 bin dolarlık bir bağış çeki ve Frank’e çaktırmadan masasının üzerinden kaptıkları, içinde çok “özel bir anahtar” ile USB olan kırmızı bir çanta da vardır…

    Kesinlikle değinmeyeceğimiz bu USB’nin içindeki bilgiler, kahramanlarımız açısından son derece zihin açıcıdır…

    Ve bizim çocuklar, gerek bu bilgiler ve gerekse de Gloria’nın canlı yayında spontane olarak verdiği bir tüyo ile vampirlerin merkez üslerini de keşfederek oraya ani bir ziyaret de gerçekleştirirler…

    Yalnız ne yazık ki tam da, başkasının mülküne izinsiz girmek suçlaması ile polis tarafından gözaltına alınmak üzereyken, çalınanların tamamının içinde olduğunu zannettiği kırmızı çantası kendisine iade edilen Frank, işi daha fazla büyütmeyerek, çocukları affettiğini belirtir…

    Peki, gerçekten de öyle mi olur?

    Hemen söyleyelim:

    Şu ana kadar anlattıklarımızın tamamı, “giriş taksiminden” ibarettir…

    Yani emin olun, müthiş bir “sürprize” de sahip olan film henüz yeni başlıyor…

    Dememiz o ki, sağda solda duyacağınız olumsuz yorum ve puanları dikkate almadan yerlerinize geçin ve tadını çıkartın bu eğlenceli Netflix filminin…

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top