Hesabım
    Boyalı Kuş
    Ortalama puan
    3,5
    12 Puanlama
    Boyalı Kuş hakkında görüşlerin ?

    2 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    1 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 1.880 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    26 Kasım 2020 tarihinde eklendi
    “The Painted Bird / Nabarvené ptáče”, senaryosunu da Polonya asıllı Amerikalı yazar Jerzy Kosiński’nin aynı isimli romanından (1965) uyarlayarak yazan Václav Marhoul’un yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…

    Yoruma başlamadan bilmemiz gereken iki önemli husus olduğunu düşünüyoruz:

    1. Romanda (ve dolayısıyla filmde) olayların yaşandığı bölgeye ilişkin nokta atışı bir ülke belirtmek yerine Doğu Avrupa vurgusu yapılmış olmamasına karşın, “Polonya karşıtı” olarak değerlendirildiği için ne yazık ki basımı, uzunca bir süre Polonya’da gerçekleşememiştir…

    Hâlbuki anlatılanlarda, anti – komünist bir öge de bulunmamaktadır…

    2. Bir Yahudi ailenin çocuğu olarak 1933 yılında Łódź’da, “Józef Lewinkopf” olarak dünyaya gelen romanın yazarı, savaş sırasında Katolik Kilisesinin Jerzy Kosiński adına düzenlediği sahte bir kimlikle (vaftiz belgesi), Doğu Polonya’daki Katolik bir ailenin yanına sığınmış, savaş sonrasında da yeniden kendi ailesine kavuşmuştur…

    Amerika’ya göçü ise 1957 yılında gerçekleşmiştir…

    Yani dememiz o ki, Kosiński’de aslında, romanın/filmin kahramanı küçük Joska’nın yaşadığı pek çok şeye bizzat tanıklık etmiş ve hatta bunun, (Kosiński tarafından da asla yalanlanmayan) bir otobiyografi olduğu da iddia edilmiştir…

    Gelin isterseniz şimdi başlayalım filmi didiklemeye…

    Evine doğru yola koyulan Joska, adı, doğum tarihi, doğduğu yer, dini ve etnik kimliği net olarak bilinmeyen bir çocuktur…

    Birkaç yerde “Yahudi” olmakla itham edilerek tartaklanması da tamamen “anti – semitik” bir dürtünün tezahürü halidir…

    Zira bu kimsesiz ve masum çocuk, diğer kimlik bilgilerinde olduğu gibi bu konuda da ağzını hiç açmamaktadır…

    Zaten kitap Amerika’da basıldığında Polonya’da kıyametler kopmasına neden olan hususların başında da bu gelmektedir…

    Evet, küçük Joska savaş bütün hızıyla devam ederken sürekli yol alıyor ve her kavşakta da, enva türde insanla karşılaşıyor…

    Normalde böylesi bir ortamda insan ne tür görüntüler bekler?

    Elbette ki, Nazilerin gerçekleştirdiği katliamlar…

    Tamam, onlarda var hikâyede fakat Kosiński, sadece bununla yetinmek yerine, bir anlamda “yalnızca Naziler kötü değildir” dercesine, Joska’nın geçtiği topraklardaki öfke ve nefretten beslenmiş olan insanların da ipliğini pazara çıkartıvermiş…

    Ki, bunların arasında, birbirlerinin gözünü oyanlardan, yaralı bir atı yerlerde sürükleyerek öldürmeye çalışanlara, Joska’yı Yahudi diye Nazilere memnun kalacakları bir “hediye” olarak teslim edenlerden, Nazilerin vurarak öldürdüğü Yahudileri, anadan üryan bırakacak bir biçimde soyanlara, İncil’i yere düşürdüğü için linç edilenden, taciz ve tecavüzün günlük rutin haline geldiği ne tür de bir kötülük ararsanız mevcut…

    Tabii ki, bu kadar olumsuzluk karşısında, Joska’nın kişiliğinde de filme damgasını vuran ciddi değişiklikler oluyor…

    En azından, kendisine yapılanların karşısında, “dişe diş göze göz” bir orantılıkta karşılık vermesi gerektiğini öğreniyor…

    Siyah – beyaz olarak çekilen bu “destansı” filmin, Stellan Skarsgård, Udo Kier, Harvey Keitel, Jitka Čvančarová, Julian Sands ve Barry Pepper’lı oyuncu kadrosu oldukça renkli…

    Ancak bu kadroya, Aleksey Kravchenko’yu da dâhil eden Václav Marhoul, “savaş filmlerinin en babalarında” olan “Idi i smotri / Come and See” (1985) ile filmin yönetmeni Elem Klimov’a da saygı duruşunu ihmal etmemiş…

    Keyifli seyirler,
    Ayten Soydan Karagöz
    Ayten Soydan Karagöz

    2 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    22 Mart 2022 tarihinde eklendi
    Yalnız ve güçsüz bir çocuğun, savaş yüzünden insanlığını kaybetmiş kişiler tarafından maruz kaldığı baskı, işkence, tecavüz, acımasızlık en çarpıcı biçimde anlatılıyor. Aslında işin en çarpıcı ve korkutucu olan , tüyler ürperten tarafı insanların ; savaşın getirdiği çaresizlik, yoksunluk, korku gibi duygularla bu derece aşağılık hale gelmesine yapılan vurgu. Peki bu şiddet, acımasızlık, taciz, tecavüz hala devam ediyor. Buna ne demeli??? Sayıca artıyor veya azalıyor ama insanın içindeki bu vahşet hiçbir zaman son bulmuyor ne yazık ki...
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top