Hustle eleştirileri

baştan sonu tahmin edilebilir spor filmlerinden. Sokakta bulduğu adamı nba ya taşıyan bir coach ın hikayesi.. Bir solukta izlenesi güzel bir drama spor filmi olmuş.. Sürükleyici. Kutgu başarılı. Oyunculuklar çok iyi 10 / 10

Senaryosunu, Taylor Materne ile Will Fetters'ın kaleme aldıkları ve yönetmen koltuğunda da Jeremiah Zagar'ın oturmakta olduğu "Hustle"; son derece başarılı, bir spor draması olarak geliyor karşımıza...

***

Gelin isterseniz, 21 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilerek; 8 Haziran 2022 tarihinde, Netflix platformunda yayın akışına dahil edilmiş olan...

Bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...

***

Kurgusal NBA takımlarından Philadelphia 76ers'ın, uluslararası "yetenek avcısı (scout)" (filmin yapımcılarından da olan Adam Sandler'ın canlandırdığı) Stanley Sugerman ...

Elinde, önceden hazırlamış olduğu...

Uzunca bir aday listesiyle aylar boyunca...

Tüm dünyayı karış karış dolanırken, karısı Teresa Sugerman (Queen Latifah) ile kızı Alex Sugerman'ın (Jordan Hull) gözleri yollarda kalmaktadır...

***

Derken...

Her seferinde olduğu gibi...

Seyahat dönüşünde Stanley, patronu Rex Merrick (Robert Duvall) ile oğlu Vince Merrick (Ben Foster) ve takımın antrenör (coach) ekibine...

Sunum yapmakta...

***

Ve...

Ne yazık ki...

Yine, başta Vince'in kendisi olmak üzere baş antrenör Doc Rivers (kendisi) ve onun yardımcılarıyla...

Kendisinin gözünün tutmadığı ve onda...

Bir gelecek de görmediği...

Ama...

Vince'in, istikbalinin parlak olduğunu iddia ettiği...

19 yaşındaki Alman basketbolcu Haas (Moe Wagner) hakkında...

Tartışmaktadır...

***

Neyse ki...

Stanley'i çok yakından tanıyan ve onun fikirlerine güvenen patronu Rex...

Bu kez de, onun yanında yer almasına ilaveten...

Onu, takımın yardımcı antrenörü pozisyonuna da getirmiştir...

***

Böylelikle de...

Stanley açısından artık...

Yurtdışı seyahatleri dönemi, tamamen sona ermiş olup...

***

Bu müjdeyi Stanley...

Eve varır varmaz...

Sevinçten havalara uçacağını bildiği, karısı Teresa ile de paylaşır paylaşmaz...

***

Aynı mutluluk havası içindeyken...

Üniversitede sinema eğitimi almak isteyen kızı Alex'i de...

Akşama birlikte, "The Evil Dead" (1981) filmini izleyecekleri...

Arkadaşlarının yanına bırakıverir...

***

Ancak...

"Ters gitmeyi versin kişinin işi, muhallebi yerken kırılır dişi..." dedikleri gibi...

Mesut bir biçimde otomobiliyle evine dönmekteyken Stanley...

Radyoda...

Rex Merrick'in, hayatını kaybettiği haberi duyurulmaktadır...

***

- Üç Ay Sonra -

Philadelphia 76ers'ın tüm dizginlerini...

Babasının yerine, eline almış olan Vince Merrick...

Yıllardır gıcık olduğu...

Her halinden belli olan Stanley'i, antrenör yardımcılığı vazifesinden alarak...

Yeniden yetenek avcısı olarak görevlendirir...

***

Bu bağlamda da...

Stanley'in, ilk yurtdışı seyahati de...

İspanya'ya olacak...

***

Ve...

Orada karşılaşacağı, üniversitedeki takım arkadaşı ve şimdilerdeki tek yakın dostu Leon Rich (Kenny Smith) kendisine...

Diğer ortaklarının da onayıyla..

Birlikte, menajerlik yapma önerisinde bulunacaktır...

***

Çok geçmez...

İzlemek amacıyla...

Uzunca bir yol teperek gelmiş olmasına rağmen...

Garza adlı oyuncunun, sakatlığı nedeniyle maç kadrosuna alınmadığını öğrenen ve işbirliği teklifini Leon'a...

Düşüneceğini ileten Stanley...

***

Boşu boşuna...

Salona giderek maç seyretmek yerine...

Programını değiştirerek soluğu, amatör basketbolcuların...

Bahse tutuşup...

Kendi aralarında maç yaptıkları, bir açık hava sahasında alır...

***

Bu şekilde davranmak suretiyle...

Aslında...

İyi de yapmıştır...

***

Zira...

Döktürürcesine basketbol oynayan...

22 yaşındaki inşaat işçisi (en son, NBA takımlarından Utah Jazz'da basketbol oynayan ve filmde şahane bir performans sergileyen; İspanyol basketbolcu Juan Alberto "Juancho" Hernangómez Geuer'in karakterize ettiği) Bo Cruz ile tanışması da...

Başka türlü mümkün olamayacaktır...

***

Annesi Paola (María Botto) ve kızı Lucia (Ainhoa Pillet) ile de tanışan Stanley...

Bo'yu...

Kendisini bir de, İspanya Milli Takımı antrenörü Sergio Scariolo (kendisi) ile beraber test etmek gayesiyle...

Ertesi sabah için...

Milli takımın spor salonuna davet eder....

***

Çünkü...

Profesyonel basketbolcular, Felipe (Felipe Reyes) ve Àlex (Àlex Abrines) ile...

Birebir de karşılaşmalar yaptırılarak...

Becerisinden, tamamen emin olunacak...

***

Ardından da...

Amerika'ya götürülecektir...

***

Fakat...

Genç patronu Vince ile kimyaları bir türlü uyuşmayan Stanley'in getirdiği Bo...

Philadelphia'daki ilk deneme maçında...

Başarısız olunca...

***

Zaten...

İşin en başından beri, Bo'nun takımına transferine mesafeli yaklaşan Vince...

Bo'yu istemediğini ve Amerika'daki tüm masraflarını da...

Kendisinin karşılayacağını belirttiği anda da Stanley...

Dişlerini sıkmaya bir son verip...

İstifasını basıverir...

***

Bundan böyle Stanley...

Dostu Leon Rich'in de yardımlarıyla...

Bo'yu tek başına "Draft"a hazırlayacak...

Ve...

Vince'i çatlatırcasına, bir başka NBA takımına sunmanın...

Yollarını arayacaktır...

Dakika 47...

***

Spor...

Ama bilhassa da, basketbol hayranlarının...

İlgiyle izleyeceklerini umduğumuz, filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; "Nereden çıktı şimdi bu?" dedirtecek tarzdaki, beklenmedik sürprizleri de bünyesinde barındıran...

70 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

***

Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...

"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...

Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...

25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...

Keyifli seyirler,

Klasik spor motivasyon filmi. İyi ama daha iyi de olabilirdi, potansiyeli vardı, yine de belli bir seviyeyi yakaladı en azından. Sıkılmadım.