Hikaye Kendi adını bile hatırlamayan bir adamın -biz onu Jason Bourne olarak tanıyoruz- karadeniz kıyılarında denizde sırtında iki adet kurşun deliğiyle yatması ve onu bir avuç denizcinin kurtarması ile başlıyor. 2001de ölen rus yazar Robert Ludlumun yarattığı bir karakter, Jason Bourne.
Jason Bournee hayat veren Matt Damon ise Bourne karakterinde tam anlamıyla, bizim değimimizle "Cuk Oturmuş".
Uyarlama senaryolar, romanlar üzerinden çekilen filimler her ne kadar romanlar kadar göze alıcı olmasa da, Bourne serisi, kayde değer bir sabrı hak ediyor.
Doug Limanın çektiği Bourne serisinin ilk filmi bu The Bourne Identity. Aksiyon olarak belki devam filmi olan The Bourne Supremacy ve The Bourne Ultimatuma göre biraz daha yavaş, biraz daha açıklayıcı, ama etkili. Yavaş kelimesi sizi belki de biraz soğutacak ama hikayenin başlangıcı için, Jason Bourne kimdir, soruları için gerekli. İlk filimde bir adamın kendisini bulmasını, kendisini keşfetmesini izliyoruz. Karadeniz sularından, Rusyaya ardından avrupaya bir adamın, peşinden koştuğu bir olguya tanık oluyoruz, bu öyle bir olgu ki, kendisi bile ne olduğunu bilmiyor..
Akılda kalıcı yakın dövüş teknikleri, ayrıntılara şiddetle dikkat eden bir adam, sessiz sahneler, kameranın durmadığı kovalamacalar, The Bourne Identity yakın zamanın en etkileyici üçlemelerine bir başlangıç..
Aksiyon sevenler için, Casus filmlerini beğenenler için biçilmiş kaftan bir film. "Marie Kreutz" rolündeki Franka Potentenin "Sakın beni unutma!" diyerek şaşkın bakışlarını Jason Bourneün verdiği cevap ise benim için filmin en iyi repliği: "Seni nasıl unutabilirim, tanıdığım tek insansın!" Robert Ludlum yazmış, Doug Liman çekmiş, Matt Damon canlandırmış, şiddetle tavsiye ederim ki The Bourne Identity, şu güne kadar izlediğim en iyi film..