En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacıgil
Takipçi
2.327 değerlendirmeler
Takip Et!
2,5
12 Haziran 2025 tarihinde eklendi
Senaryosunu...
Robert Littell'in aynı isimli romanından (1981) uyarlayarak...
Ken Nolan ile Gary Spinelli'nin kaleme aldıkları ve yönetmen koltuğunda da James Hawes'in oturmakta olduğu "The Amateur"; ardındaki gizemini uzunca bir süre koruyan, bir casusluk draması olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
60 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilmesinin yanı sıra...
Brüt 96 milyon dolarlık hasılat rakamı ile de...
Sadece masraflarını, ucu ucuna çıkartabildiğini...
O yüzden de yapımcılarını...
Ciddi anlamda hayal kırıklığına uğrattığını düşündüğümüz bu Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
CIA'in Şifre Çözme ve Analiz Bölümü'nde kriptograf konumunda çalışan Charles "Charlie" Heller (Rami Malek)...
Dört günlüğüne Londra'ya gitmekte olan karısı Sarah Heller'ı (Rachel Brosnahan)...
Güle oynaya yolcu eder...
***
Ardından da otomobiliyle...
CIA'in Langley, Virginia'daki...
George Bush İstihbarat Merkezi'ne doğru yol alır...
Yoğunluğu sebebiyle pek uzun konuşamayan Charlie...
Bunu telafi etmek amacıyla karısına...
Akşam evden telefon açsa da...
Ona bir türlü ulaşamaz...
***
Neyse...
Bu durumu çok da dert etmeyen Charlie...
Ertesi sabah yeniden ofise döndüğünde...
Kendisini karşılayan Direktör Yardımcısı patronu Frank H. Moore (Holt McCallany)...
Onu kaptığı gibi Direktör Samantha O'Brien'ın (Julianne Nicholson) odasına götürür...
***
Zira...
Sarah'ın da konakladığı...
Londra'daki Christopher Street Hotel'de yaşanan...
Dört silahlı saldırganın gerçekleştirdiği korkunç bir rehine olayında...
Karısı hayatını yitirmiştir...
***
Bunun karşısında...
Söz konusu saldırganların kimliklerinin...
Bir an önce tespit edilerek yakalanmalarını isteyen Charlie'yi...
Bu işi en kısa sürede, bir çözüme kavuşturacakları konusunda temin eden Moore ile onun yardımcısı konumundaki amir Caleb Horowitz (Danny Sapani)...
Ona yönelik...
İnanılmaz bir sakinleştirme çabası içine girerlerken...
***
Çok geçmez...
Karısının uçakla Londra'dan gönderilen...
Naaşı ile özel eşyalarını da teslim alan Charlie...
Büsbütün bir kedere kapılır...
***
Ama asla pes etmez...
Hatta çok daha büyük bir öfke ve inatla...
Olayın faillerini bulma işini de üstlenerek...
***
Belaruslu suçlu Mishka Blazhic (Marc Rissmann), Güney Afrikalı eski özel kuvvetler görevlisi Lawrence Ellish (Joseph Millson), eski Ermeni istihbarat subayı Gretchen Frank (Barbara Probst) ve Sarah'ı bizzat silahıyla vurarak öldüren Horst Schiller'in (Michael Stuhlbarg) isimlerini...
Tereyağından kıl çekercesine tespit eder...
***
Fakat...
Bütün bu somut bilgilere rağmen Moore ile Horowitz...
Bir an önce gerekli soruşturmayı başlatmak yerine...
Charlie'yi, çalışmaya elverişli olup olmadığını tespit etmesi amacıyla...
Dr. Anita Garrison'a (Anna Francolini) sevk etmeyi tercih ederler...
***
Çünkü...
Her ikisinin de...
Yine Charlie'nin bulgularına göre...
Direktör O'Brien'dan dahi gizlice yürüttükleri...
ABD kanunları çerçevesinde...
İzin verilemeyecek olmasına karşın...
CIA'in yasal olmayan çok sayıdaki uluslararası operasyon talimatlarında imzaları bulunmakta...
***
Ve Charlie...
Faka bastırdığını düşündüğü...
Kirli ilişkiler içindeki bu işbirlikçi ortakları...
Özel olarak kurguladığını iddia ettiği bir ölü adam yöntemiyle...
Ele geçirdiği tüm bilgi ve belgeleri basın ile paylaşmakla da tehdit etmektedir...
***
Tabii eğer...
CIA tesislerinde özel olarak eğitilip kendisine...
Nakit para ve yeni bir kimlik de temin edilip...
Karısının katili dört kişiyi...
Birer birer avlayarak öldürmesine izin verilmemesi halinde...
***
Charlie'nin bu blöfünü görüp...
Eğitmesi için onu Albay Henderson'a (Laurence Fishburne) emanet eden Moore ile Horowitz...
Aynı esnada Charlie'nin odasını didik didik aratarak yaptırdıkları araştırmanın neticesinde...
***
Gerçekte Moore ile Horowitz'e dair...
Böylesi bir tuzağın şimdilik kurulmadığı...
Alenen ortaya çıkarken...
Henderson'a öldürmesi talimatı verilen Charlie'de birden bire kayıplara karışarak...
Uçakla Londra'ya iniş yapacak...
***
Ancak...
Geleneksel üslubumuz gereği...
"Spoiler" vermek suretiyle, henüz seyretmemiş olanların ağızlarının tadını kaçırmak istemediğimiz için biz de kendi anlatımımızı...
Kendisine, gözü ve kulağı olarak yardımcı olmayı görev addeden "Inquiline" (Caitríona Balfe) kod adlı...
Yıllardır yalnızca yazışarak tanışıp görüştüğü, anonim bir kaynak ile buluşmak üzere İstanbul'a da uğrayan Charlie'nin maceralarının damgasını vuracağı filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; heyecanın hız kesmeden devam edeceği, 80 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Rami Malek, karakterin içine kapanıklığını, iç çalkantılarını başarılı biçimde aktarıyor. CIA içindeki bürokrasi, ihanet, gizli işler gibi öğeler görsel ve atmosfere uygun şekilde işlenmiş. Özellikle karakterin suçla, kayıpla ve adalet beklentisiyle olan iç çatışması filmde belirgin ve etkili. İntikam, kayıp, ahlaki sınırlar, resmi kurumların soğukluğu gibi temalar iyi kullanılmış. İzleyiciye sadece aksiyon değil, aynı zamanda karakterin psikolojisini de hissettirme çabası var.
Film, intikam + kurumla çatışma + yalnız kahraman + gizli kaynak gibi klasik casus/aksiyon troplarını bolca kullanıyor. Bazı dönüşler ve olay örgüsü beklenen yönde; sürprizler sınırlı. Film uzunluğu (yaklaşık 2 saat civarı) boyunca bazı sahnelerde tempo düşüyor; aksiyon ya da gerilim anları arasında geçen geçişlerde kopukluklar oluşabiliyor. Bazı mantıksal boşluklar çok göze çarpıyor. Ortalama, izlenir.
Konusu bu tarz filmlere göre farklı işlenmiş olsa da kendini bozmamış ve iyi bir gerilim aksiyon filmi olmuş. Ayrıca hikayeyi, kurguyu ve akışı beğendim Türkiye'yi de normal bir batı filmi gibi üçüncü dünya ülkesi gibi göstermemeleri iyi bir şey ve bu tarz filmlerde belki de bir çağ açmış olabilecek bir film diyebilirim. Keyifli seyirler dilerim...
Beğenenlere saygı duyarak başlayayım, çünkü benim nazarımda filmin bende pek bir beğenisi yok. Roman uyarlaması olan film, bence kitaptan önemli ayrıntılar atlanarak senaryoya aktarılmış. Yani ayrıntılar senaryoya yedirilemediği için film çok hopluyor, aralar kaçıyor, bütünlük bozuluyor… Hani mantık hatası diyoruz ya, bu filmde de bundan dolayı pek çok mantıksal hata var. Robert Littell aslında iyi bir yazar ve pek çok kitabı filme çekilmiş. ‘’The Company’’ iyi bir örnek mesela. Senaristlerden Ken Nolan’ da iyi bir senarist aslında. ‘’Kara Şahin Düştü’’ iyi filmlerinden biri. Ancak bu ekibe bu film çok basit kaçmış. Oyunculuklar da aman aman değil yani. Özellikle Jon Bernthal’ın oynadığı karakterin filme nasıl bir katkısı var anlamış değilim, havada kalan bir karakteri ünlü birine yedirelim, havamız olsun gibi. İzlenmez değil tabii ki, ancak reel aksiyonun olmadığı (konuya göre zaten beklenti dışı), aksiyonun zeka ve teknoloji ekseninde dönmesi beklentisi de zayıf ve havada kalınca, ne bileyim bende pek bir gideri olmadı. Yine de izleyecek olanların beğenisine saygı ile İyi Seyirler…
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.