"Korkunç bir yağmanın ganimetleri"
Yazar: İdil Hazal AcarCannes'da jüri ödülü kazanan son uzun metrajı “Atlantique” ile adından çok söz ettiren Mati Diop’un Berlinale’de Altın Ayı’yla ödüllendirilen yeni filmi “Dahomey”, yönetmenin istikrarlı yükselişinin bir nişanesi gibi. Akademi’nin En İyi Uluslararası Film dalında aday olarak seçtiği 15 filmden biri olan “Dahomey”, rakiplerinden biraz farklı. Çünkü kısa belgesel türünde bir filmin bu dalda yarışması sık görülen bir durum değil. “Dahomey”nin konusu göz önünde bulundurulduğunda bu seçim oldukça makul ve haklı duruyor. Senegal, Benin, Singapur ve Fransa ortak yapımı Dahomey, bütün dünyaya adeta “Ben de varım, beni görün!” diyor.
Mubi arşivine yeni eklenen filminde Mati Diop, kamerasını Fransa’nın bugünün Benin Cumhuriyeti olan Dahomey Krallığı’ndan kaçırdığı tarihi eserlerin üzerine çeviriyor. Beninli devlet insanları, yoğun çalışmalar sonucu 1892 yılında kaçırılan 7000 eserden 26’sının ülkeye dönmesini sağlar. Paris'te Musée du quai Branly–Jacques Chirac'tan yola çıkıp Benin'e geri dönen bu eserler kendileriyle birlikte yeni sorular da getirir. Bir açık oturumda durumu değerlendiren Beninlilerden kimileri ülkelerinin bu eserlerin peşinde düşmesinden gurur duyulması gerektiğini söylerken kimileri geride kalan binlerce eseri bir daha asla alamayacaklarını söyleyerek ülkelerinin güçsüzlüğünden utanç duyar. Bazıları bu eserleri köylere götürüp tüm Beninlilere öğretmek ister, bazılarıysa dini motif olarak görülmelerinden duydukları endişeyi dile getirir. Bu 26 eserin, halkın kimlik inşası üzerinde tartışmasız bir etki bıraktığı ortadadır. Peki neden?
İlk yarım saati boyunca yeknesak akan film, bu soruyu ortaya koymasıyla birlikte yavaşça, bir çiçek gibi açılıyor. Fransa’dan yüklenen 26 numaralı heykelin perspektifinden bir anlatımla sadece hazine nevî’nden eşyaların değil, bir ülkenin gerçek tarihinin yağmalanıp yok olduğunu anlıyoruz. Öleli çok olmuş, savaşçı bir kralı tasvir eden 26 numaralı heykel, tıpkı bir tabuta konur gibi kutusuna yerleştirilip ülkesine gönderiliyor. Ülkesindeki nakliyesi de bir cenaze törenini çok andırır şekilde özenli. Fakat heykel korkmaktadır. Gittiği yerleri tanımamaktan ve onu artık kimsenin tanımamasından… “Rüyalarımda gördüğüm ülkeden dünyalar kadar farklı.” der 26 numaralı heykel ya da gerçek ismiyle “Kral Ghezo”. Benin’in inşaatlarla dolu, yolları aydınlık, peyzaj düzenlemeleri yapılmış sokaklarının görünürde Fransa’dan pek de farkı yoktur. İşportacıların sattığı ışıklı Eyfel Kule’leriyle, her biri başka bir Fransız yazara ait “Fransızca” kitaplarıyla, hatta ana dillerini konuşamayan sömürge torunu vatandaşlarıyla Benin’de olmanın ya da Fransa'da olmanın benzer kültürel deneyimler yaşattığı görülür. Kültür emperyalizmi denen şeyi en acı şekliyle yaşayan Afrikalılar, gerçekten de tarihlerine sahip çıkmak isterler istemesine. Ama heykelin korktuğu şeyin gerçeklik payı da ortadadır; kendi tarihlerine yabancılaşmışlardır.
Bu noktada 68 dakikalık kısacık bir belgeselin, gereğinden fazla dolguyla donatıldığını söylemeden edemiyorum. Filmin sanki daha kısa olmamaya çalışır gibi hali var. Rahatlıkla 30-40 dakikaya sığdırılabilecek bir anlatıda bu kadar çok görsel materyal kullanmaya ihtiyaç var mıydı bilemiyorum. Ancak filmin yarısını geçtikten sonra yönetmen buna son veriyor ve bu tarihi eserlerin geri dönüşünün gerçekten halk için ne anlama geldiğini anlamaya başlıyoruz. O ana kadar akıllara gelmeyen pek çok felsefi soru da artık havalarda uçuşuyor. Bunlardan en akılda kalıcı olanı; kültürel mirasın sadece maddi olup olmadığı. Bu sorunun aslında Fransa’ya yenilerek hazinesinden 7000 değerli parçayı kaybeden eski Dahomey krallarına anlayış isteyen bir yanı var. Oysa tarihin bu tarafında, izleyici kimsenin kaybını ya da kazancını yargılayacak durumda değil. Evet, iddia edildiği gibi Benin Cumhuriyeti bu tarihi eserleri belki zaten muhafaza edemezdi. Öte yandan tarihi eserlerini koruyup sahip çıkamayan Beninlilerin geçmişlerini ve aslında kim olduklarını bu eserler eve geri dönmeden hatırlayamayacakları da doğru. İşte bu yüzden, Afrikalıların Afrika’ya geri dönüş hareketine de referans verir şekilde son bir tirat duyuyoruz 26 numaralı heykelden. Artık geri döndüğünü ve bu hareketin devam edeceğini söylüyor. Sözlerini “Asla durmayacağım!” diyerek noktalarken film de son derece ümitli bir tonda bitiyor.
Ve biz izleyiciler de aynı beklentiyle yapıyoruz finali… Durma Ghezo! Durmanı hiç istemeyiz zaten.
İdil Hazal ACAR