Hesabım
    Le Samouraï
    Ortalama puan
    4,1
    66 Puanlama
    Le Samouraï hakkında görüşlerin ?

    16 Kullanıcı yorumları

    5
    2 Eleştiri
    4
    9 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    4 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    7 Eylül 2013 tarihinde eklendi
    İsmini duyar duymaz aklınıza Alain Delon, yani Jeff Costello gelecek. Kendine has bir karakter, bir kiralık katil Costello. Ona benzer katiller filmin ardından yıllar boyunca denendi. Soğuk ve profesyonel havaları çok taklit edildi. Melville'in sade sinema dilinde daha da parlıyor Costello. Filmi bir tanıdığınıza özet geçmek isteseniz belki de iki-üç cümleden fazlasını söyleyemeyeceksiniz. Ama dediğim gibi gücünü sadeliğinden alan, bazı şeylerin derdine pek girmeyen bir film Le Samourai. İzlenirse pişman etmeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca genç bir Delon her zaman ekran albenisine sahiptir.
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.438 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    22 Şubat 2015 tarihinde eklendi
    sakin yavaş bir kara film örneği bu türden hoşlanmayanların sevmeyeceği bir yapım 5/10
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    6 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    SİNEMA TARİHİNİN EN İYİ KRALIK KATİLİ ALAİN DELON 10 /10

    Samurayınkinden daha büyük bir yalnızlık yoktur, belki ormandaki kaplanınki hariç.. Sinema tarihinin en iyi açılışlarından birisiyle film başlıyor.İki pencereli bir odada yatağına uzanmış bir adam. Yatağında ağır ağır sigarasını tüttürüyor. Birkaç dakika sonra adam filmde başına gelecek olaylarda büyük rol oynayan şapkasını ve yağmurluğunu giyip odadan çıkıyor. Filmin ilk 10 dakikasında hiç konusma yok. Zaten konusmaya lüzumda yok. Jean-Pierre Melville sinema diliyle herşeyi söylemiş aslında. Melville\'in kendine has stilize tarzı ,az laf çok iş karakterlerini hemen hemen her filminde görmek mümkün. Jef Costello\'da bu karakterlerin en coollarından biri. Belkide en coolu. Fransız sinemasının karizmatik oyuncusu Alain Delon\'un ete kemiğe büründürdüğü Jef Costello Kafasına silah dayandığında bile çıt çıkarmayan Jef Costello\'yu en iyi özetleyebilecek cümleyi Melville filmin başında kuruyor ;Samurayınkinden daha büyük bir yalnızlık yoktur, belki ormandaki kaplanınki hariç..Filmin Melville\'in başyapıtı olmasının en temel nedenlerinden birisi Melville\'in aralara koyduğu küçük detaylar. Melville piyanist Valerie\'nin leopar desenli kürkünü dikkat çekici bir şekilde göstermesi baştaki cümleyle çok uyumlu. Yönetmenin kullandığı renkler, mekanlar (muhteşem Paris sokakları) ve nesneler büyüleyici. Özellikle renklere çok dikkat edilmesi gerekiyor. Le Samourai günümüzde \"usta\" dediğimiz birçok yönetmeni ve kült filmi etkilemiş. Leon ,The Ghost Dog: The Way of the Samurai, The Killer bu filmlerden sadece birkaçı.İzleyenlere Fransız sinemasının ne kadar güzel olduğunu hatırlatan , gangster filminin nasıl olduğunu gösteren bir film Le Samourai. Türünün değil sinema tarihinin en iyilerinden biri. Sadece Delon\'un metro sahnesindeki performansı için bile izlenilebilecek bir film.

    Siyah beyaz bir film. 1960’lı yılların Paris’i. Ancak bütün dünyanın övgüyle söz ettiği, herkesin görmek için can attığı, modanın merkezi, sanatın merkezi, eğlencenin merkezi, canlı ışıl ışıl bir Paris yok. Paris’in karanlık yüzünü işlemiş yönetmen. Karanlık ilişkilerin egemen olduğu, profesyonel paralı katillerin fütursuzca adam öldürdüğü (Amerikan yapımı LEON isimli film bundan esin almış olabilir), kimi neden öldürdüğünü de bilmediği bir dünya. Katil, Poker face diye tanımlanan bir ifadeye sahip ama aynı zamanda bebek yüzlü biri. Böyle bir adam nereden bulunur, nasıl yetiştirilir, nasıl kullanılır ve görevini tamamladıktan sonra nasıl harcanır, imha edilir? Film buna ilişkin düşünmelere yol açan bir içeriğe sahip. İzbe, eski bir binada, küçücük bir oda katilin kendisini gözden uzak tutabildiği, sığınak gibi kullandığı bir mekân. O mekânda canlı olan sadece kafeste bir kuş var. Belki de onu hayata bağlayan tek gerçeklik, sahip olduğu tek gerçek şey, anlamsız yaşamında, soğuk-kirli yaşamında anlamlı olan tek şey, kendi kendini bile sevmezken sevebildiği tek şey. Kuş kafeste olmakla, aslında katilin durumunun ne olduğunu da anlatmakta. O oda da, katilin (Jef Costello) kafesidir aslında. Her ne kadar orada gözden uzak kaldığını düşünerek nefes alabiliyorsa da, gerek kendisini kullanan gizli güçler, gerekse güvenlik güçleri istedikleri an orayı kolaylıkla keşfedebiliyor, deşifre edebiliyorlar. Çoğu zamanı otel odalarında geçer. Bir başkasının metresiyle de aşk yaşamaktadır. Kadının mekânı da salaş bir otel odasıdır. Kadın onu korumak için her şeyi göze alır. O da kadına sonuna kadar güvenmektedir. İnsan olarak güvenebildiği tek kişi o kadındır. Büyük patronun (katili kullanan kişi) debdebeli bir hayatı, etrafında önemli şahsiyetler vardır. Metresi de siyahî melez bir cazcı kızdır. Kızın yaşadığı son derece lüks mekân ve patronun sosyete konuklarının doluştuğu paravan bir kulüp vardır. Kız orada çalışmaktadır. İşinde son derece sağlam, deneyimli ve disiplinli bir emniyet müdürü (ya da yetkilisi) ölümleri incelemektedir, katilin peşine düşer. O zamanın koşullarında polis otolarında mobil telefon görürüz, odalara yerleştirilen dinleme cihazlarına rastlarız, polislerin ve onlara yardım eden insanların yer belirlemek üzere bileklerine taktıkları alıcılara/vericilere rastlarız. Paris’in köhne birkaç sokağı, eski binaları ve metruk metrosundan başka mekân yoktur filmde. Paris’i Paris yapan mekânlara hiç yer verilmez. Bunu yaparak adeta genel evrensel bir mekân oluşturur ve “dünyanın her yerinde durum böyle” demeye çalışır yönetmen. Yaşamı kontrol eden asıl şeyin yeraltı olduğu, yeraltı ilişkileriyle her şeyin yönetildiği izlenimi vermek ister. En iyi şekilde yetiştirilmiş bütün kiralık katillerin, görevleri bittikten sonra veya kendilerini deşifre eder duruma düşmeleri halinde derhal imha edilecekleri vurgulanır. Enteresan olan şey, kiralık katil adeta bebekliğinden itibaren bu iş için yetiştirilmiş izlenimi bırakır. Kimsesiz çocukların kaldığı yetiştirme yurtlarından, daha çok küçükken alınmış gibidir. Yönetmen, film başlarken katilin yaşadığı küçük ve harap odayı uzun uzun gösterir. Ayrıntıda bir buzdolabı sağ tarafta, buzdolabının üzerinde dizili boş “soda” şişeleri var. O şişeler ne eksilirler, ne de artarlar. İçi boşaltılmış bir yaşam, içleri boşaltılmış insanlar gibidir hepsi. Dik duran, kımıldamayan, sessiz, ifadesiz şişeler adeta kiralık katilin durumunu anlatırlar. Bu katil gibi daha bir düzine katil var, hepsi birbirinin aynısı ve hepsi aynı şeyi yaparlar demeye getirir belki. Eksilme ve çoğalma olmayışı da, ölenin yerinin derhal doldurulduğu ama sayının asla artırılmadığı, belli bir kontrol sınırında tutulduğu anlamı çıkartılabilir.

    Filmin başlangıcında omuz kamerası kullanıyor gibi, bilerek yönetmen o ana kadar durağan olan görüntü kadrajını sanki kamera sağa sola kaymış gibi hareketlendirir. Belli ki bu bilinçli bir tutumdur. Bununla yönetmen, “bu bir film ve bu filmi ben yapıyorum, siz sadece seyircisiniz, yerinizi bilin” demek ister. Ama bir daha görüntüde en küçük bir kayma olmaz, film boyunca. Öylece ilk sahnedeki kaymanın bir acemilik sonucu gerçekleşmediğini, bilerek yapıldığını da izleyiciye iletmiş olmaktadır. Filmdeki üç önemli figür; kiralık katil, sevgilisi, cazcı melez kız; üçü de çok güzel / yakışıklı yüze sahiptir. Sanki kötüyü oynamak için çirkin figür seçmenin anlamsız olduğunu, yakışıklıların, güzellerin de pekâlâ çok kötü olabileceklerini, hatta daha çok da kötü şeylerin onlar üzerinden gerçekleştirilebileceği izlenimi verir. Kötü şeyi kamufle etmenin önemli bir yolu olarak daha çok güzel yüzlü, güzel bedenli insanların seçildiğini işaret eder belki de. Bir esmere (siyahi kadına) yer verir, onu cazcı yapar. Caz onların işidir çünkü. Bir sarışına yer verir, onu aptal sarışın imajıyla örtüştürmeye çalışır belki de. Yönetmen film başlangıcı ve sonunu kafesteki kuşun yaşamıyla bağdaştırıyor. Öyle ki kahramanımız hayatla arasındaki tek bağ olan kafesteki kuşun ölümüyle, yaşamın hiçbir anlamı kalmadığı sonucuna ulaşarak, kendisini öldürmelerine izin verdi ve böylece kendi kafesinden de kurtuldu. Kim bilir?…

    Film, dekoru Paris’i bir ucundan diğer ucuna ustalıkla kullanmakla birlikte, filmin kahramanlarından her biri bu kentten soyutlanmış görülürler. Başka bir deyişle Paris yaşamaz, yalnızca bir dekordur. Kentte büyük bir sessizlik hakimdir. Filmde diyalog hemen hemen hiç olmadığı gibi müzik de hiç kullanılmamıştır. Bu durum, görsel olarak inanılmaz derecede güzel olan filme büyük bir gerilim ve karamsarlık katar; filmin asıl amacı budur belki de.

    Yönetmen hakkında bir not:

    1917 Paris doğumlu olan Jean-Pierre Melville kafasını Amerikan filmlerine takmış ve çocukluğu film izleyerek geçmiş (Tarantino gibi), sonrasında filmlerde tasarımcılık, senaristlik, oyunculuk, yönetmenlik ve yapımcılık yapmıştır. Fransa ‘da bağımsız bir sinema ve sinema dili yaratmayı başarmıştır. Fransız “yeni dalga”sına ve dünya sinemasından birçok yönetmene (Tarantino, Jim Jarmush, Fashbinder, Michael Man, …gibi) ilham vermiştir. 1972 yılında aynı kentte ölmüştür.
    Meet-in
    Meet-in

    Takipçi 253 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    14 Mart 2011 tarihinde eklendi
    Açıkçası çok sıkılarak,sabırla izledim.Zamanına göre kaliteli fakat şimdiki zamanda pek nitelikli değil.Saygı duyulması gereken bir yapım.
    throughout
    throughout

    Takipçi 367 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    20 Mayıs 2011 tarihinde eklendi
    Jean pierre melville fazla vurdu kırdı olmadan, abartıdan uzak ve etkili bir kara film çekerek farkını ortaya koymuş.. genelde salt dram türüne ve hatta minimal filmlere özgü bilinen sadelik bu filme çok yakışmış.. alain delon unutulmaz bir karakter ortaya çıkarmış.. cool ve derin bakışlarında saklı yalnızlık ve masumiyet.. özellikle filmin ilk 15 dakikası ve finali etkili.. film için tek eleştirim var.. jef costellonun yalnızlığı çok iyi anlatılmış.. ama neden bu kadar yalnız ve geçmişinde neler olup bitti.. keşke bu sorulara da cevap verebilseydi film.. şunu da eklemem gerek.. jef costellonun kaldığı yerden ayrılırken, son kez dönüp tek dostu olan kuşa bakışı en çok etkilendiğim sahneydi sanırım.. sonuç olarak sade ve etkili bir film le samourai.. 8/10
    Ismail S
    Ismail S

    Takipçi 133 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    1 Aralık 2010 tarihinde eklendi
    Sağlam film.Katilimiz Jef Costello nun soğuk, profesyonel, kendinden emin duruşu takdire değer.Biraz sıkabilir, herkesin kaldırabileceği bir film değil.Ben sıkılmadan izledim,ayrı mesele.Kurgusunu,oyuncu performanslarını beğendim.Bu filme sadece 16 yorum yapılması ve 72 kişinin puan vermiş olması gerçekten şaşırtıcı!
    -alp-
    -alp-

    Takipçi 195 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    2 Ağustos 2010 tarihinde eklendi
    Sinema tarihinin en cool karakterlerinden biri, Jef Costello ile tanışmamızı sağlamış bir film, Le Samouraï.. Öyle bir karakterdir ki Jef, sessizliği ile kimi zaman ateş eder, kimi zaman bir şeyler anlatır.. Kendine has sessiz ve işine saygılı duruşunu ne vurulduğunda ne de ihanete uğradığında kaybeder ve efsaneleşir... Jean-Pierre Melville üstadın, pek gürültü, patırtı, vurdulu sahne olmadan da, ardından gelen bir çok filme ilham kaynağı olacak bir başyapıta imza atmasıda ayrıca önemli.. İzleyin, izlettirin...
    ozzy-badd
    ozzy-badd

    Takipçi 831 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    3 Nisan 2010 tarihinde eklendi
    le samourai kara film tarzzında bir başyapıt olmuş müthiş bir klasik...efsane karakter jeff castello,kasvetli atmosferi ve müthiş yönetimiyle kültleşmeyi başarmış bir yapım... yanlızlık temasını en iyi işleyen filmlerden...ve alain delon un soğuk,mükemmelliyetçi ve karizma castello karakteriyle adeta şov yapmış...castello karakterini bu kadar sevilmesindeki en büyük pay alain delon... film genel olarak en iyi suç filmlerinden...bir çok filmide etkilemeyi başarmış (özellikle leon filmi baya bir etkilenmiş gibi bence)...izlenmeli ve arşivlik değeri yüksek 10/8...
    kadir503
    kadir503

    Takipçi 329 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    26 Temmuz 2008 tarihinde eklendi
    - Metropol Samurayının Yalnızlığı -Sinema tarihinde birçok kiralık katil konulu film yer almıştır herhalde. Genel olarak bunlara baktığımda geçmişten bugüne, bu kiralık katil filmleri arasında belki en üstte yer alacak tek film ismi ?Le Samouraï'dir. Aynı zamanda bir kara film araştırması yapsak aynı isimle karşılaşmamız pekala mümkündür.Kara filmin babalarından Fransız Jean-Pierre Melville'in elinde çıkmış kült bir film ?Le Samouraï?. Film birçok açıdan sinema tarihinde farklı bir yerde duruyor. Sinema tarihinin en iyileri ve en önemli filmleri arasında da ayrıca. Melville eserini, Avrupa'da akımların çokça boy gösterdiği bir dönemde çekmiş. ?Le Samouraï? bazılarına göre ?Yeni Dalga'ya ait bir film. Jean-Pierre Melville'in Godard'ın ünlü Yeni Dalga filmi ?A bout de Souffle'de Patricia'nın röportaj yaptığı Parvulesco olarak kaşımıza çıkmıştı. Akımın bazı özellikleri filmde yer alıyor. Bunun yanında film, belli bir kesime göre de minimalist bir film. Bir tarafından baktığımızda bu yönle de uyuşan özellikler olduğu gibi tamamen zıttı gibi gözüken özelliklerinden dolayı da herhalde pek de ?minimalist bir film? diyemeyiz. Yönetmenin ilk filmi ?La Silence de la Mer'den beri hakim olduğu sinema anlayışı ?Le Samouraï'de de mevcut. Az laf çok icraat, karakterler yerine kameranın konuştuğu görsellik gibi oldukça stilize bir tarzı var filmin. Hikaye açısından belki olmasa da stil açısından çok farklı bir film görünümünde.Filmin ilk dakikasından itibaren filmin estetiği sizi alıp g.türüyor adeta. İlk dakikadan itibaren anlıyorsunuz bu filmde farklı bir şeyler olduğunu. Evet, Le Samouraï başlıyor yazılar dökülürken; odasında yatağının üzerine uzanmış sigara içen bir Alain Delon var karşımızda. Yazılar devam ederken kamera da Delon'a odaklanmaya devam ediyor. Oyuncu sigarasını bitirene kadar bakıyoruz bu plandan. Yalnız bu basit gibi gözüken sahne bize çok şey anlatıyor. Melville hemen filminin ilk dakikasında o kötümser havayı oluşturuyor ve Jef Costello'nun yalnızlığıyla karşı karşıya kalıyoruz. Tek plandan yapılan çekim bir kamera hareketiyle adeta bizleri Costello'nun yalnız dünyasına sokuyor. Bushido'dan alınan ?Bir samurayın yalnızlığına eş değer tek şey varsa, o da ancak ve ancak ormandaki bir kaplanın yalnızlığı olabilir!? sözüyle de Costello'nun yaşam biçimini açıklıyor adeta. Evet, Costello modern bir şehirde yaşayan bir modern zamanlar samurayıdır. Kendine has alışkanlıkları olan, disiplinli çalışan, sert, hayattan bir beklentisi kalmamış, az konuşan, kumar masasındakilere verdiği cevap gibi hiçbir zaman kaybetmeyen, kaybetse de kaybetmeyi tercih ettiğinden dolayı kaybeden erdemli bir kiralık katildir. Tıpkı samuraylar benzer bunun gibi bir çok yönüyle. Farklı giriş sekansından sonra da filmin farklılığını ve kendine has estetiğini sürdürüyor. Aşağı yukarı bir 10 dakika filmde hiçbir diyaloga yer almıyor. Bu girişten hemen sonraysa sigarasını bitirmiş Costello'nun yukarıda kısaca belirttiğim yaşam tarzına ait kendine has olağan şeyleri yaptığını izleriz. Dediğim gibi diyalog sadece sinema dili var bu anlarda. Bir de Costello'nun tek dostu kanaryasının sesi var tabii ki de. Sonraysa Costello işini yapmaya gider büyük bir titizlikle. Gittiği barda işini bitirdikten hemen sonra barda piyano çalan kıza gözükse de ileriki bölümlerde karakolda yapılan şüpheliler arasından kız tarafından seçilmez. Yine de olayları araştıran dedektif tarafından takip edilen kişi haline gelir ve bu durum iş verenleriyle arasının bozulmasına sebep olur. Film belli bir bölümden sonra bir ?cozy? dedektiflik filmine de dönüşür. Birçok kaçıp kovalamacaya da yer verir film. Bunlardan en önemlisi de herhalde filmin sonlarına doğru olan metro sekansıdır.Her haliyle 40'lı, 50'li yılların klasik dönem film-noir'lerinin etkileri sezilse de Melville'in kendine has özgün sinema diliyle aynı zamanda neo noir özelliği taşıyor. Yönetmenin başyapıtı, çok farklı olmayan bir hikaye ne kadar farklılaşabilir sorusuna verilmiş bir cevap gibi. Şöyle bir ana hatlarıyla düşündüğümüzde çok da farklı bir film yok diyoruz karşımızda ama; filmi izledikten sonra fikrimiz hemen aksi yöne doğru değişiyor. İşte burada Jean-Pierre Melville ismi karşımıza çıkıyor. Tabii hikaye çok farklı demediysek, bu senaryonun da basit olduğu anlamına gelmiyor. Yer yer ufak sürprizlere de yer veren özgün bir senaryo var karşımızda. Yönetmenin heyecanı her anı koruması ve gerilimi filmin en sakin anında bir anda en üst seviyeye taşıması filmin değerini daha arttırıyor. Yerli yerinde kullandığı François de Roubaix imzalı mükemmel müziklerin dışında belli nesnelerin çıkardığı sesler Costello'nun yalnızlığına fon oluşturuyor ve gerilimi üst seviyelere taşımada görev üstleniyor. Bir yönetmen ancak bu kadar bir filmi değiştirebilir ve yönetimi bu kadar mükemmel olabilir. Yönetmenin kullandığı renkler, müzik sahne uyumu, kullanılan nesneler ve filme fon olan Paris'in sokakları? Melville filmin büyük bir yükünü de yıldızı Alain Delon'un omuzlarına bırakıyor. Delon ise bu yükü kusursuz bir şekilde taşıyor. Delon'un oynadığı Jef Costello karakteri sinema tarihinin en karizmatik ve en unutulmaz karakterlerinden biri bana göre. Bunu oluşturma da Delon'un payı kadar yöne Melville'in de payı büyük. Delon; şapkası, sigarası, sert ve farklı bir hüzün dolu yüzüyle unutulmaz bir portre çiziyor. Eşine az rastlanacak düzeyde bir yönetmen-oyuncu uyumuna sahip film. Yönetmenin oyuncusunu çok iyi tanıdığı filmin her sahnesinden anlaşılıyor. Ayrıca yönetmenle oyuncunun arasında filmin adı ile ilgili geçen ilginç bir hikaye var. Melville'in filmin adı hakkında sorduğu sorulara karşı Delon'un verdiği cevap odasının duvarındaki samuray kılıcını göstermek olmuş.Le Samouraï karakter merkezli bir film esasen. Daha, sıra dışı giriş sekansından itibaren Jef Costello'nun yalnızlığı irdeleniyor. Ormandaki yalnız kaplandan sonra gelen en büyük yalnız onunkisi! O dünyanın sayılı metropollerinden olan Paris'in en derin yalnız adamı. Hiç gülmüyor, gerekmedikçe de konuşmuyor. Hatta gerekse bile konuşmuyor diyebiliriz. Hayata karşı bir kızgınlığı var diyebiliriz. Son derece soğuk kanlı bir şekilde, işini yapıyor. Yani tanımadığı insanları para karşılığı öldürüyor. Sanki tüm dünyaya karşı bir görünümde. Costello'nun bu üzgünlüğünün, hüznünün, yalnızlığının nedeni film boyunca açıklanmıyor. Kadınlar tarafında da bu tutumu devam ediyor. Polisin elinden kurtulmasını sağlayan iki kadına gülümsemiyor bile Costello. O, hep aynı mesafesini ne olursa olsun koruyor. Doğrularından şaşmıyor, ne olursa olsun. Tıpkı bir ?samuray? gibi. Onun hüznü de bir başka gibi. Oldukça sert bakarken aynı zamanda da hüzünlü duran bakışlar atmayı nasıl da başarmış Delon diye sormadan edemiyor kendine insan. Özellikle karakterin hüznü ölümle burun buruna geldiği metro sekansında iyice tavana vuruyor.Le Samouraï, sonrasında gelen birçok sinemacıyı ve filmi etkilemeyi başarmış bir film. Sinema tarihinde en çok gönderme yapılan, saygı duruşlarında durulan filmlerden. Yakın tarihimizden örnek verecek olursak, en bariz örnek, adında anlaşılan Jim Jarmusch'un ?The Ghost Dog: The Way of the Samurai?. Bunun dışında filmin en büyük hayranlarından biriyse John Woo. Yönetmenin en bilinen filmlerinden biri olan ?The Killer'da da ?Le Samouraï'nin çokça etkisi yer alır. Bunun dışında Woo, ?İzlediğim filmler içerisinde kusursuza en yakını.? demişti ?Le Samouraï? için. Woo'nun dışında Quentin Tarantino'yu da sayabiliriz filmden ve yönetmenden etkilenenler içerisinde. Ayrıca Luc Besson'un yarattığı ünlü Léon karakterinde Jef Costello'nun izlerini görmek pekala mümkün. Bunların dışında yine bir kara film örneği olan Martin Scorsese'nin ünlü filmi ?Taxi Driver'da da filmin etkisi gözüküyor. Bazı yönleriyle Jef Costello'yu andıran Travis Bickle. Özellikle ellerini cebine sokup, sokaklarda yalnız başına dolaşmasıyla iki karakter benzerlik taşıyor.Fransız sinemasına olan saygımı arttıran, bir kara film ustasından gelen gerçek bir başyapıt ?Le Samouraï?. Birçok farklı yana ve detaya sahip sadece türünün değil sinema tarihinin en iyilerinden. Türe getirdiği yeni açılımlar, unutulmaz sahneleri, diyalogları, Melville'in eşine rastlanamayacak yönetimiyle cool baş rol oyuncusunun çizdiği müthiş karakterle hafızalardan silinmeyecek bir eser görümünde aynı zamanda. Sadece Delon'un melankolik bir şekilde Fransız sokaklarında dolaşırken fonda çalan François de Roubaix'ın müzikleriyle izlemek için bile izlenecek bir film.- Le Samouraï {Kiralık Katil} / Jean-Pierre Melville (1967) -
    electronica
    electronica

    Takipçi 228 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    12 Temmuz 2010 tarihinde eklendi
    İşine saygılı, sadık, yalnız bir samurayın öyküsü ... Yalnız bir samuray ve onun harakiri dansı ...- Samurayınkinden daha büyük bir yalnızlık yoktur, belki ormandaki kaplanınki hariç ...
    gordeslideniro
    gordeslideniro

    Takipçi 130 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    8 Temmuz 2009 tarihinde eklendi
    Soğuk ifadesini hiç bir zaman kaybetmeyen, mükemmeliyetçi bir seri katil sonunda açık verir.İşlediği cinayetleri her zaman dikkatlice hazırlayan Hitman Jef Costello, sonunda, bir gece kulübü sahibini öldürürken biri tarafından görülür. Cinayet işlendiği esnada başka bir yerde olduğunu kanıtlamaya çabalasa da, köşeye sıkışır.Alain Delonun mükemmel oyunculuğu ve konunun işenişi açısından bu tarz filmlerin en iyilerinden hatta en iyisi.
    deckard76
    deckard76

    Takipçi 317 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    4 Temmuz 2008 tarihinde eklendi
    Melville imzalı Alain Delonun üzerine tam oturan yalnız kiralık katil Jef Costello rolünde en iyi performanslarından biri sergilediği unutulmaz klasik.Mutlka izleyin.
    Jet-Li-2
    Jet-Li-2

    Takipçi 89 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    25 Temmuz 2010 tarihinde eklendi
    Yaawaş ilerliyor asla sıkcı deil..Sinemasewer bi insanın beklentilerini werecek bi film..Alain Delon rokün hakkını baya baya wermiş... 910
    bayram57
    bayram57

    Takipçi 30 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    6 Şubat 2010 tarihinde eklendi
    Beğenilmesi kolay bir filmdir kanımca. Hala izlemediyseniz büyük bir kayıp.
    emiroz
    emiroz

    31 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    13 Kasım 2010 tarihinde eklendi
    Bu filmin bu puanı alması şaşırtıcı,Bence Alain Delonun en sıkıcı filmi...
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top