"Türkiye benim için her zaman bir zıtlıklar ülkesiydi."
Türker Süer
Filmin hikayesi nasıl ortaya çıktı? İlham kaynaklarınız nelerdi?
Almanya’da yaşamama rağmen Türkiye’yle bağım hep güçlüydü. Hem sevgi hem hayal kırıklığı iç içe. Türkiye, her zaman zıtlıkların ülkesi oldu gözümde, fakat son yıllarda bu zıtlıklar yerini keskin bir kutuplaşmaya bıraktı. İnsanlar birbirine şüpheyle, öfkeyle yaklaşıyor. Bu ruh hâlini anlamaya çalıştım: Öfke, sadakat, kendine sadık kalmak mümkün mü? Hikâyeyi iki asker kardeşin üzerinden anlatma fikri başından beri vardı. Askerî dünya, giderek otoriterleşen toplumu temsil ederken bir gecede geçen olaylar da o tekinsizliği, şüpheyi, belirsizliği yansıtıyor. Aile dinamikleri de beni hep cezbetmiştir çünkü bir toplumun çatlaklarını en iyi ailelerde görürsünüz.
Filmde gece ve şehir atmosferi çok güçlü. Bu görsel dili nasıl kurdunuz?
Görüntü yönetmenimiz Matteo Cocco ile aylarca konuştuk. O gece atmosferi, o belirsizlik hissi çok önemliydi. Gece benim için büyülü bir an; her şeyin mümkün olduğu, ama aynı zamanda tekinsiz bir alan. Bildiğimiz dünyayı terk edip bilinmeyene yolculuk. Yapım tasarımcılarımız Meral Efe Yurtseven ve Yunus Emre Yurtseven de bu atmosferin oluşmasına büyük katkı sağladı.