Hesabım
    Aslı Akdağ, Ödüllü Belgeseli Bekleyiş'i Anlattı

    Aslı Akdağ, festivallerden ödüllerle dönen kendi bekleyiş hikayesini filme aldığı belgeselini Beyazperde'ye anlattı.

    Bekleyiş filmi otobiyografik bir belgesel olarak hamilelik sürecini anlatıyor. Ailene, arkadaşlarına açıklıyorsun, hazırlığını izliyoruz. Kırılan, kırılgan tarafların da, yaşadığın zorlukları da yansıtıyorsun. Subjektif bir anlatıda bu yaklaşımı cesaret işi olarak görüyorum.

    Bunu ben büyük bir cesaret göstergesi olarak görmüyorum; ekonomik durumu olmamasına rağmen kötü bir ortamda, tahakküm altında kalmamayı seçen anneler var. Bu daha zor olmalı. Diğer yandan kırılganlıklarımızı göstermek bence bir zayıflık göstergesi değil; aksine ben bunu yapabilen insanları daha güçlü buluyorum. Hepimiz insanız, hepimizin kırılganlıkları, eksi-artı yönleri, baş edebildiklerimiz, baş edemediklerimiz var; kendimizi cool gösterelim derken doğal olandan uzaklaşmanın alemi yok... Ben de kendi tercihimle bu yolculuğa çıktım ve elbette ki bu yolda zaman zaman tökezlediğim, durduğum, geriye dönüp baktığım ama cesaret alıp tekrar yoluma devam ettiğim pek çok an oldu. Dolayısıyla bu iniş çıkışları gösterebilmek benim için önemliydi. Yani bu süreç zaten “karar verdim, şahane hayat, ne kadar da iyi bir karar” şeklinde zaten olamazdı. Dolayısıyla insan olduğumuzu, bu gibi topluma ilk bakışta aykırı  gelen yaşam şekillerinin de çok insani olduğunu hatırlatmanın yolu, o kırılganlıkları göstermekti aslında. 

    Bu belgeseli çekerken bu bakış açısından anlatmakta sana ilham olan unsurlar neydi? Başından beri bu kararı vermiş miydin, yoksa bir evrim süreci oldu mu?

    Bir evrim süreci oldu tabii. İlk başta yapılma amacı daha çok Aren’e bir şeyleri aktarmaktı bu nedenle de kendimiz için başladık çekimlere. Fakat daha sonra daha büyük bir projeye evrildi iş. Çünkü bu çok toplumsal bir gerçeklik, benim yaşadığım çok fazla insanda gördüğüm bir şeydi. Etrafımda çok fazla bekar anne olduğunu fark ettim. Aslında hatta bekar anneliğin sadece evlenmemiş olmakla ilgili olmadığını, boşanmış çokça kadının ya da evliliğin içinde tek başına çocuğuyla ilgilenerek evliliğini sürdürmeye çalışan kadınların da varlığını fark edince biraz kadınlarla ilgili bir farkındalık yaratacak bir iş yapmaya döndü proje ve dolayısıyla çekimler.

    Belgesel seyircisiyle buluşmadan evvel çekincelerin oldu mu? 

    Çekincelerim elbet de oldu; en büyük korkum anlattıklarımın insanlara geçmemesiydi, yanlış anlaşılmasıydı ve konunun farklı yerlere çekilmesiydi. Benim burada yapmaya çalıştığım şey kendimi, hayatımı ifşa etmek de değildi; ya da kadınlar kendi başlarına çocuk doğursunlar gibi bir mesaj da asla vermek istemedim. Bugün özgür yaşayabilen  her kadın bu yola girebilir pek tabi; ancak bu yine onun şahsi tercihidir. Sonuç olarak burada insanları özellikle buna teşvik edecek bir durum da yok. Tek başına bir çocuğun sorumluluğunu üstlenmek elbette ki zor. Benim hatırlatmaya çalıştığım şey bakın bu da hayatın bir gerçeği, bu da mümkün. Toplumsal kodların ardında bu olasılıkları reddetmenin, inkar etmenin anlamı yok. Başkaca yaşam şekillerini seçebilmemiz çok olası çünkü hayatta milyonlarca farklı seçim var ve insan var. Tek başına yola çıkma kararı aldım çünkü hayat, kimliğim beni bu kararı almaya sevk etti. Dolayısıyla bu benim hikayem. Ama dediğim gibi bambaşka şekillerde gelişen ancak sonucunda benzer hikayeleri olan kadınlar var. İzleyici tutucu bir bakış açısıyla gelirse izlemeye elbette bu film onu sarsıyor, böyle bir olasılığı reddetmeyi istiyor. Ancak anlatmak istediğimizin ahlaki değil insani bir boyutta olduğunu görünce fark ediyorum ki empati kurmayı başarabiliyor.

    Bazı insanlar bu filmi insani taraflarından çok, yalnızca negatif anlamda feminist mesajı gözlüğüyle okuyabilirler. Sen orada filmi nasıl konumlandırıyorsun? 

    Feminist bir kadınım, bunu benden ayrıştıramayız pek tabi. İnsani taraftan bir şeyler anlatsam da yaşanmışlıklarımı, hayat görüşümü kendimden soyutlayamayacağım için elbette ki benden kaynaklanan bir feminist bakış açısı var filmde de. Gerek kamera önünde olmam, gerekse kamera arkasında kadrajı belli yerde tutuyor olmam sebebiyle. Filmin anlatısı olaraksa özellikle sorduğun anlamda çok politik ya da feminist bir noktaya gitmemeye özen gösterdiğimi söylemek isterim. Burada asıl anlatılmak istenen hayatla ilgili bir şey, çok hayatın içinden. Aksi durumda ulaşmak istediğim kitleden de uzaklaşabilirdim. “Bakın yaşam bir mucize, bizler de insanız. Sadece birer kum tanesiyiz” demek istedim. 

    İzleyen kişilerden duyduğum ve kendimden bildiğim kalbe işleyen sahnelerle dolu film. Günlük hayatın akışı içerisinde yaşananlarla bunu başarabiliyor. Sen izlediğinde, o zamanlara döndüğünde seni en çok etkileyen ne oluyor?

    Uzun bir süreden sonra Antalya Film Festivalinde, dünya prömiyerinde ilk olarak izledim. Anneannemin benimle evlenmeyi düşünürsem ne yapmam gerektiği ile ilgili konuştuğu bir sahne var. Bunu izlemek beni çok sarstı. Öncelikle anneannem artık yaşamadığı için onu görmek çok etkiledi beni. Artık hayatta değil ve onunla konuşmamızı hatırlamak, bana uzun uzun anlattıkları, kendisinin bir çocuğunu kaybettiğini anlatması... Hayata dair anılarından, kendi kocasıyla yaşadıklarından, ne zorluklarla çocuklarını büyüttüğünden bahsetmişti. Kurguda kullanmayı tercih etmedik ama çok da farklı değildi onun da hikayesi bahsettiğim kadınlardan. O anları hatırlamak bana çok dokundu; üstelik o sahnedeki öğüdünü de dinlememiştim.

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top