Hesabım
    Craig Zobel ve Brad Ingelsby ile Yaptığımız "Mare of Easttown" Röportajımız Yayında!

    HBO dizisi Mare of Easttown'ın yaratıcı ekibiyle röportaj gerçekleştirdik.

    Mare of Easttown nasıl ortaya çıktı?

    Brad Ingelsby: Memleketimle ilgili bir şey yazmak istememden ortaya çıktı. Dizideki kasaba, benim büyüdüğüm yerin kurgusal bir versiyonu. Pennysylvania yakınlarındaki küçük küçük yerlerin bir harmanı gibi ama gerçekten de memleket olgusu ve büyüdüğüm yerin ritmi, gelenekleriyle ilgili bir şey yazma isteğimden ortaya çıktı. Mare gibi bir karakter de yazmak istiyordum tabii ki. Hayatında dönüm noktasında olan birini yazmak çok ilginçti. Kişisel bir kriz yaşıyor, özel hayatındaki çatlakları tamir etmeye çalışıyor ve bir de bunun üstüne ortada bir gizem var, iki kızın ortadan kaybolmasını ve cinayetini çözme baskısını yaşıyor.  Bu bence başlamak için ilginç bir noktaydı.

    Mare gerçek birinden mi uyarlandı?

    BI: Tam olarak belli biri değil. Birçok sporcunun yanında büyüdüm ve geçmiş zaferler, tabiri caizse ikinci bir hayat kavramlarını biliyorum. Gençken bir başarı elde ediyorsunuz ve gözler sizin üzerinizde oluyor. Peki sonra hayatınızın ikinci perdesi ne oluyor? Bu bana hep çok ilginç gelmiştir, özellikle de herkesten farklı bir şekilde büyümüş sporcular. Bunu genelde hep erkeklerde görürüz, o yüzden bu büyük bir değişiklik oldu. Genelde seyircinin erkek sporcudan beklentilerini görürüz, değil mi? Tamam, peki, bakalım kadın olunca ne oluyor. Sonra başa çıktığı özel sorunları serpiştiriyoruz; oğlunun kaybı, anlaşamadığı annesinin bir anda onun evinde yaşaması, kızıyla yaşadığı sallantılı ilişkisi, özellikle de Kevin'ın ölümü yüzünden.

    Böyle sorunları olmasını istedim… Ama Mare de sağlam biri. İnatçı bir kadın, belli başlı inanç ve değerleri var. Mare'in hayran olduğum yanlarından biri de, yabancılara karşı evde ona en yakın olan insanlara karşı göstermediği bir nezaketi var. Bu bana çok ilginç gelmişti. Yabancılara karşı çok nazik, kibar ve merhametli olabiliyor ama evde bambaşka bir kadın. Birçok açıdan onun hikâyedeki yolculuğu, aileye dönüş niteliğinde. Birçok açıdan evdekilerle arasına mesafe koymuş ve o yolculuk, tam Mare’e göre bir tarzda, yavaş yavaş geri dönüşün yolculuğu.

    Dizinin geçtiği dünyayı nasıl anlatabilirsiniz?

    BI: Bu çok tuhaf. Philly'nin yarım saat kadar dışında bir yerde büyüdüm. Buna rağmen memleketimde, annemle babam tam işçi sınıfındandı. Dedemin şehirde barı vardı, birçok inşaat işçisi orada takılırdı. Dedemin babası da ortalıklarda olmayan bir alkolikmiş. Yani biz gerçek anlamda işçi sınıfı değerleri taşıyorduk. Ben de bunu resmetmek istedim ama küçümser gibi görünmek de istemedim. Her sabah kalkıp çok da bayılmadığın bir işe gitmenin, bunu ailene karşı duyduğun sorumluluk ve kendini adamışlık hissinden yapmanın kahramanca bir yanı var. Buna hayranım. Hâlâ hayranım. Bu tutku sahibi insanları göstermek istedim, sade vatandaşın kahramanlık olgusunu aktarmak istedim. Bunu sıkça ekranlarda görmememiz çok tuhaf. Ken Loach [İngiliz yönetmen] bunu çok güzel yapıyor ama sık gördüğümüz bir şey değil.   Ben de bu fikri alıp çok iyi oyuncuların canlandırdığı karakterler yaratıp bunu ekrana aktarmak istedim.

    Kate Winslet projeye nasıl dâhil oldu?

    BI: Orada kesinlikle şansımız çok yaver gitti. İki senaryo yazılmıştı ve kimin inanılmaz bir Mare olabileceğini düşünmeye başlamıştık. Tabii ki aklımıza Kate gelmişti, ben de ilk iki bölümün senaryosunu menajerine yolladım. Neredeyse bir gecede okumuş, ki bu bizim sektör için çok acayip bir şeydir. Genellikle Kate gibi bir oyuncunun materyali okuması haftalar sürer. Kendisiyle konuştuk, "harika, ben varım" dedi. Buna inanamadık ama farklı bir şey yapmak konusunda tutkulu olduğunu düşünüyorum. Küçük bir kasabada bir dedektifi canlandırma fikrini sevmişti bence. Bir de şunu söyleyeceğim, dizinin özel yanlarından biri de şu: Kate'i ekranda görür görmez onun Pennsylvania'nın küçük bir kasabasında bir dedektif olduğuna inanıyorsunuz. Kate'in izleyiciyi ikna etme becerisi… Ekranda görür görmez inanıyorsunuz, bu inanılmaz.

    Mare of Easttown için hedeflediğiniz ton nedir?

    BI: Bence insanlar dizinin mizahi yanına da hayran olacak. Tabii ki bu ciddi bir dizi - bir gizem kurgu; bir kız ortadan kaybolmuş, bir diğeri ölmüş. Bazı ağır konulara giriyor ama bence Kate ve Jean Smart [Helen] bilhassa dizinin temalarını dengelemek açısından durumu hafifletiyor. Asla çok karanlık olmuyor, her zaman gülecek bir şey oluyor. Kate hep "burada gülünür mü, burada espri yapılır mı" diye soruyordu. Bunun sebebi hikâyeleri çok iyi bilmesi ve ağır konular işlerken arada hafifletici durumlar olması gerektiğinin de farkında olmasıydı. Onunla daha önce hiç çalışmamıştım, çok komik ve çok nazik biri.

    Uzun süre boyunca bu karakteri canlandırmak onu nasıl etkiledi?

    BI:  İlk olarak haklısın - uzun bir süreçti. Kate bence bütün karakterlerine kendini kaptırıyor ama bu, geçirdiğimiz iki yılın onun için en iyi yanıydı. Buna ek olarak sanırım Mare'in yaşadığı başı şeyleri canlandırmak çok zor olsa gerek. Anne olarak da, dedektif olarak da başarısızlıkları var. Bu şekilde başlayınca insan etkileniyor.

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top