En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
karniyaz
33 değerlendirmeler
Takip Et!
4,0
24 Mart 2011 tarihinde eklendi
Bir bale oyunun provasını izliyormuş hissi uyandırsa da çıkışları sayesinde kendine bağlayan, finalinde ise hayranlık uyandıran bir film. Natalie götürüyor filmi zaten. Her sahne ona ait. O odaklı. Şizofrenisi, zerafeti, güzelliği, kışkırtıcılığı ile doldurmuş perdeyi. Ben black swan dansında ayağa kalkıp alkışlamak istedim. Aldığı oscarı dibine kadar haketmiş. not: durağan film sevmeyenelerin bu filmi de sevmemeleri muhtemeldir. bilginize :)
Filmi ödül almadan önce izledim, ödülü almasa oscara olan inancım yerle bir olurdu. muhteşem oyunculuk, muhteşem bir psikolojik gerilim, çekimler harika olmuş, mutlaka izlenmeli.
Orjinal bir anlatım. Ben beğendim. Natalie Portman oscar ı haketmiş. Ben çok beğendim. Film hakkındaki kötü yorumlar filmin anlaşılmamış olmasından kaynaklanıyor olabilirmi? Şizofren bir kızın tutkuyla bağlı olduğu baleye dair hikayesi. Sahnede siyah kuğu olup kanatlandığı sahne muhteşemdi.
Bu filmle ilgili yorumların dengesizliği ve aradaki uçurum film dışında ayrı bir eleştiri noktası bence.. Kimisi paramı boşa harcadım, zamanım boşa gitti bile demiş. Fakat ben bu yorumları filmin tam anlaşılamamasına bağlıyorum. Bazı sahnelerin gereksiz olduğunu söyleyenler falan olmuş. Filmde bir insanın kendi içindeki psikoloji ile verdiği savaşı görüyoruz. Böyle bir filmde de soyut sahnelerin olması çok doğal. O sahnelere gereksiz dersek filmin anlamı kalmıyo zaten.. Bir de gerçek yaşamda kendi içimizde bu tarz bir savaş vermemişsek etkilenme oranımız düşüyor sanırım. Ama filmdeki oyunculuk ve verilen soyut savaşa görkemli bir final takdire şayan. Bence film oldukça başarılı...
Çok ama çok etkilendim, yer yer gerildim resmen ninanın içindeki sıkıntıyı o gel gitleri kendim hissettim. Son yıllarda izlediğim en müthiş filmlerden birisi. Senaryodan ne beklendiğini ben anlamayamadım. Tek bir söz ile anlatılır bazen duygular ve bazen bir bakış hissettirir sana herşeyi. Olumsuz hiçbir fikrim yok film ile ilgili.ayrıca natalie portman neden favori filmlerimde hep başrolde şimdi daha iyi anlayabiliyorum.
Portman gerçekten çok iyiydi. Harika bir oyunculuk. Portman diyince artık bu filmde aklıma gelecek.
Masum ve evine bağlı Annesi ile yaşıyan şirin bir kızın tek ideali olan ve yaşamının tek sebebi olan Bale de başarılı olabilmek için yaşadığı kişilik değişimini anlatıyor.Kişilik değişimi, çoklu kişilikler şu sıralar filimlerde moda. Dikkat ederseniz çok filmde karşılaşmaya başladık. Bu filmin bence dönemsellik handikapı olmuş.
Mekan ve görselik olarak tekdüze bir sürekliliği var. Ama bu tip filimlerde hep güçlü oyunculuklar ön plana çıkar. Portman ile bu sağlanmış.
Müzikler çok yüksek oranda ön planda. Çok yüksek bir müzik mevcut. Anlatılan tema yani Kuğu Gölü balesi buna gerek kılıyor. Başka bir filmde çok görülebilecek ve rahatsız edebilecek bu ayrıntı, film ilerledikçe size gereklilik şartı olarak gelmeye başlıyor ve olmaz ise olmaz oluyor.
Bale çok güzel işlenmiş, Baleden anlamayan biri bile zevk ile takip edebilir. Bu zor meslek insanı zorluğuyla rahatsız ediyor film boyunca.
Bence yönetmenin en iyi filmi. Gittikçe daha iyi filmlerini izleyeceğimizi sanıyorum.
Mükemmel oyunculuk, güzel ve hızlanan kurgu, müzik ve görselliğiyle izlenmesi gereken kaliteli bir yapım. 7 puan.
Zaman zaman hangisi gerçek hangisi rüya ayırdetmenin zorlaştığı, şizofrenik ruh halleri içeren çok ilginç bir film Siyah Kuğu. Konu zaten oldukça değişik, bir de yönetmenin anlatı tarzının sıradışılığı eklenince tam anlamıyla seyircinin içinde kaybolduğu, oradan oraya savrulduğu bir film çıkmış ortaya. Film bir bale filmi değil, bir rekabet filmi, rekabetin ve bir takım başka faktörlerin yarattığı stresin etkilerinin şizofrenik tepkilere uzanan sonuçlarının filmi. Benzer bir konu odak noktasına bir balerin yerine bir futbolcuyu veya olimpiyat koşucusunu koyarak da işlenebilir. Bu yüzden asla bir bale filmi değil, çok başarılı bir karakter analizi filmi. 9/10
Aronofskyi tanımayanlar ve anlamayanlar için "gereksiz uzun, karmaşık, görsel açıdan basit, lüzumsuz detaycı" bir film olabilecekken, aronofsy sevenler için "Requiem for a dream"den sonraki 2. başyapıttır. Sonu ise her zmanaki gibi "soğuk duş etkisi".. Ayakta alkışlıyorum.
Bu film hakkında fazla yoruma gerek yok tam bir hayal kırıklığı...Film de sadece oyunculuk var.Film ilerliyor tamam şimdi farklı birşey olacak diyorsunuz aynı şey dönüp duruyor...Alakasız bağlantıları çok uzatmışlar gereksiz 2 saat kaybı..
2 saat boyunca bale izliyorsunuz. konu filmi arayanlar için tavsiye etmem zira çok basit bir konu, sonuçtada bir yere bağlanmıyor zaten, filmden kopmayalım diye garip olaylar katmışlar ama film bitince neydi o garip olaylar diyosunuz, cevap hiç.
böyle bir film olmasına karşılık 2 saat boyunca sıkılmadan izledim, buda bir oyuncunun filmi nasıl kurtardığını gösteriyor heralde. Natalie çok güzel. 10/6
2010'un tartışmasız en iyi filmlerinden biri olan Siyah Kuğu, her şeyden önce bir doppelgänger hikâyesi. Bu Almanca sözcük, tarih boyunca sayısız mitoloji ve halk hikâyesinde örneğine rastlayabileceğimiz tüyler ürpertici bir temaya işaret ediyor: İnsanın kendisinin tıpatıp aynısıyla karşılaşması. Franz Schubert'in öldüğü sene bestelediği Der Doppelgänger (1828) adlı unutulmaz eserde, gecenin karanlığında bir yabancıya rastlayan kahramanımızın dediği gibi: "Dehşete düştüm görünce onun çehresini / Ay ışığı gösterdi bana kendi suretimi." Kelimenin Türkçeye birebir çevirisi 'çift-gezer' anlamına geliyor, zira Alman halk efsanesine göre doppelgänger, yaşam boyunca insana eşlik ettiğine inanılan eş ruhun, gölgenin adıdır. Kendi eşini görme fikrinin çoğu kültürde ölüm habercisi, ya da hastalık, uğursuzluk ve tehlike emaresi olarak addedilmesi bu yüzdendir. Bireyci bir dünya görüşü üzerine kurulan modern burjuva toplumunda ise, doppelgänger belki de en büyük kâbusumuza işaret ediyor bugün: Öznelliğimizin, biricikliğimizin, "kendini bilen" rasyonel benliğimizin yitimi. Bireyin hem "keşfedilip" hem de sorgulanmaya başlandığı 18. ve 19. yüzyıllarda, özellikle de Romantizm akımı ile beraber, doppelgänger'in edebiyatta "kötücül ikiz" hikâyeleri üzerinden hararetle işlenir olması, tarihsel anlamda tesadüf değil. Edgar Allen Poe'nun 'William Wilson' (1839), Fyodor Dostoyevski'nin 'Öteki' (1846), Robert Louis Stevenson'un 'Dr. Jekyll ve Mr. Hyde' (1886), ya da Oscar Wilde'ın 'Dorian Gray'in Portresi' (1890) adlı eserleri, insanın kendi içinde yaşadığı hesaplaşmayı, mücadeleyi, yani adına bilinçdışı dediğimiz modern çağın doppelgänger'ini irdelemeye çalışan örneklerden bazıları. Darren Aronofsky'nin Siyah Kuğu filmini de işte bu geleneğin sinemadaki temsillerinden biri olarak görmek gerekiyor.
kesinlikle dehşet bir fılm sınemada izlemedıgım için pişman oldum ... kıskançlık ,kibir,ihtiras , bir insanın bedenınde cok guzel harmanlanmış ... oyunculuga laf yok zaten ... kadın hıssederek yazmış..özellikle o tuvalette aglama sahnesı kendımı bır an orada hıssettım... kesınlıkle ızleyın derım ...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.