Hesabım
    Yaktın Beni
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Yaktın Beni

    Keşke her yerli komedi böyle olsa!

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    2010’ların yerli sineması, maalesef filmlerin vizyona girdiği haftalardan bağımsız değerlendirilemeyecek bir halde ilerliyor. Yorumladığımız her yerli filmde, mecburen ülkenin ve ülke sinemasının içinden geçtiği konjonktürü de beraberinde değerlendirmek gerek. Yaktın Beni ülkenin tam da orta yerinden yandığı bir dönemde, tesadüfen de olsa vizyondaki bir eğlencelik olarak karşımızda.

    Yaktın Beni gerçekten usta oyuncu Uğur Yücel’in oğlu Can Yücel’in ilk yönetmenlik denemesi; bir ilk yönetmenliğe göre de seyrettiğimiz pek çok ”benim!” diyen yerli yapımdan çok daha iyi bir çizgi izliyor, yönetmenlik duruşu olarak. En azından bir sinema dili var tüm filme yedirilmiş olan. Elbette bu göreceli başarıda başrol oyuncusu – ve yönetmenin babası, ilk öğretmeni olduğunu göz ardı edemeyeceğimiz- Uğur Yücel’in müthiş varlığı yadsınamaz.

    Uğur Yücel, oğlunun filminde kelimenin tam anlamıyla döktürüyor da döktürüyor. Ve de hasret kaldığımız müthiş bir oyunculukla bunu gerçekleştiriyor! Yücel’in oyunculuk yeteneğini sorgulamak bu satırların haddine değil ama tüm filmin yüzde 85’ini sırtlıyor desek, sanıyoruz ki kimsenin itirazı olmayacaktır. Film, senaryo gereği “itfaiye eri” Selam’ın,  ‘resmi tören usulü’ gereği yakılmasıyla başlıyor; ama bütün filme yayılan bir yangın teması mevcut. Gerek Selam’ın ateşten ve yangından korkan bir itfaiye memuru olması, gerek şarkılarla yapılan göndermeler, gerekse aşkın insanda yarattığı yangının izlerini sürdüğü için, filmin senaryosu daha ilk baştan Yeşilçam nüvelerine dokunmaya başlıyor. Ve öykü geliştikçe, Uğraş Güneş kaleminden çıkan senaryonun adım adım bu şablonu izlediğini görüyoruz.

    Bu noktada belirtmek gerekir ki muhtemelen senaryo gereği oldukça güçlü yazılmış Macit (Uğur Yücel) karakteri bu filmin esas noktası. Yücel hem yetkin oyunculuğu gereği, hem de ilk başta yadırgayacağız, sonra kanıksayacağız muhteşem bir ses tonuyla üstlendiği Macit rolüne öyle bir gerçekçilik aşılıyor ki filmin tüm düşen karakterlerini geride bırakıyor, yeğeni rolündeki Sarp Apak’ı bile. Tüm film, Macit için yazılmış gibi. Dediğimiz gibi Yücel de karakterinin ve senaryonun hakkını yerden göğe veriyor. Eskimiş, hatta modası geçmiş, “sepya filtresi” yemiş bir karakter Macit. Kralı olduğu alemler ve onun camiası çok gerilerde kalmış; artık işler onun “babaları” ile yürümüyor, bir ikisi hariç kapılar eskisi gibi ona açılmıyor. Batmış, yitip gitmiş… Ama hala oralarda bir yerlerde benliğini korumaya çalışıyor; tıpkı ve aynen Yeşilçam’ımız gibi. Baba-oğul Yücel’lerin emek döktüğü belki tam da bu. Yeşilçam ruhundan, kaldıysa üç beş hatıra ya da miras, ellerinden geldiğince onu yaşatmak ya da yeşertmek. Yoksa bu devirde kaldı mı mafyaya ameliyat parası için böbreğini satmak?

    Dediğimiz gibi baba Yücel oyunculukta ders veriyor, taş çıkartıyor; ama talebesi Sarp Apak’ın ondan geri kalmaya pek niyeti yok. Sarp yine bildiğimiz ve sevdiğimiz gibi, altına girdiği rolün her açıdan hakkını veriyor; özellikle yarı panik atağa bağladığı kekeme sahnelerde. Sinem Kobal’ı cici “ev kızı” rolünde seyredebilmenin keyfi bir yana Bülent Şakrak, “her devrin adamı bürokrat” rollerini ne kadar da başarılı canlandırıyor! Umarız ki bu oyunculuk kimliği üstüne yapışıp kalmaz da kendisini Son Mektup gibi daha da karakteristik rollerde yine, yeniden izleyebiliriz. Ama Yalan Dünya’nın Gülistan’ı Hasibe Eren’in oynadığı bir mafya anası rolü var ki! Parmak ısırtır; hem oyunculuğu ile hem kendisine yazılmış sahneleriyle! “Ayyus Teyze” sıfatlı mafya anası karakteri ve onun ağzından öyle güzel yazılmış replikleri var ki,"iyi ki Eren oynamış" dedirtiyor. ‘Ekşiya’ya yapılan gönderme ise cabası; tebessüm etmeyen seyircinin sinema sevgisinden şüphe ettirir. Tüm bunların genelinde harika bir sanat ve görüntü yönetimi de seyirciyi doyuracak nitelikte. Organ mafyasının kırmızı et ticareti ile özdeşleştirilmesine "apartılmış" da diyebilirsiniz, gayet yerelleştirilmiş yorumunu da getirebilirsiniz. Ben, oldukça ülkemize yedirilmiş buldum ve eğlendim seyrederken. Darısı sinema koltuğunda gülemeyenlerin başına... 

    Uzun lafın kısası, baba Yücel’i eğlendiren bir karakterde beyazperdede izlemeyeli hayli zaman olmuştu. Yerli sinemamızda komedi filmleri çekilecekse böyle olsun!

    İyi seyirler olsun!

     

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top