Senaryosunu da kaleme alan Derviş Zaim'in yönetmen koltuğunda oturmak da olduğu "Cenneti Beklerken"; tarihi gerçeklerle hiçbir alakası bulunmayan, kurgusal nitelikteki...
Romantik bir drama olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
Adeta, 1970'li yıllardaki Yeşilçam "avantür" filmlerini anımsatırcasına...
Pek çok açıdan, ziyadesiyle amatörce bulduğumuz...
Türk-Macar ortak yapımı bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
- 17. Yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu, Başkent İstanbul -
Dört Yeniçeri, bir mızrağın ucuna geçirdikleri...
Bedeninden, kesilerek ayrılmış bir insanın başını...
"İsyancının akıbeti, ibret ola!"
Şeklinde, bağıra bağıra kentin sokaklarında dolaştırırlarken...
***
Çırağı Gazal'ın da (Bülent İnal) manevi desteğiyle, minyatür ustası nakkaş Eflatun (Serhat Tutumluer)...
Dinen sakıncalı olmasına rağmen...
Aynen kafir Frenk ressamlar gibi...
Ustalarının kendisine öğrettiklerine karşı gelerek karısının ve oğlunun ölümü sonrasında...
Onların, Batılı tarzdaki portrelerini çizerken...
***
Her ikisi birden...
Kapılarına dikilen Osman (Mesut Akusta) tarafından...
Apar topar bir biçimde...
Osmanlı vezirinin (Ahmet Mümtaz Taylan) konağına götürülürler...
***
Zira...
Yasaklanmış olmasına rağmen, Eflatun'un çizdiği o portrelerin ele geçirilmesinin yanı sıra...
Yine bizzat kendisinden, Doğu vilayetlerinde imparatorluğa karşı ayaklanan Danyal (Nihat İleri) adlı sözde bir şehzadenin, idamından önce Batılı tarzda bir portresinin yapılması istenilecek...
***
Böylelikle de...
Gazal İstanbul'da...
Rehin olarak elde tutulurken...
Vezirin, tam donanımlı adamlarıyla beraber Eflatun'da yollara dökülecek...
***
Ve...
Peri Bacaları civarında...
Beklenilmedik bir saldırıya uğradıklarında da...
Bir punduna getiren Eflatun...
Eline geçirdiği bir bıçakla, kendi kendini sakatlayacak...
***
Ama yine de...
Vezirin komutanlarından Osman, kendisini azat edip İstanbul'a geri göndermeyecek...
Üstelik bir de kafileye...
Efendisi, silahlı eşkıyalarca öldürülen, sertifikalı köle Leyla'da (Melisa Sözen) katılırken...
***
Portresi çizilecek...
Şehzade Danyal'ın hapsedildiği kaleye vardıklarında da...
Kendilerini bambaşka bir sürpriz bekliyor olacak...
***
Ancak...
Geleneksel üslubumuz gereği...
"Spoiler" vermek suretiyle, henüz seyretmemiş olanların ağızlarının tadını kaçırmak istemediğimiz için biz de kendi anlatımımızı...
Filmdeki tüm heyecanın start alacağı...
Burada noktalayacağız...
Dakika 40...
***
Hikayenin birden...
Çok farklı bir yöne evrileceği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; ne yazık ki...
Eğer işinin ehli profesyonel bir ekip tarafından çekilmiş olsaydı, tadından yenmeyeceğini bile düşündüğümüz...
67 dakikalık, kara yazgılı bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,