Hesabım
    Bir Vampir Hikayesi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Bir Vampir Hikayesi

    Gotik bir peri masalı...

    Yazar: Fırat Ataç

    Her daim sessiz ve derinden ilerleyerek, tür karması bir filmografiye sahip olan 'Büyük İrlandalı' Neil Jordan, yaptığı ve yapacağı her işle ilgimizi ayakta tutmayı başarabilen ender sinemacılardan. Geçmişe olan özlemden midir bilinmez, bünyemizi ele geçiren 'keşkeler' Neil Jordan özelinde de kendini gösteredursun; The Company of Wolves ile kurtadam, Interview with the Vampire ile vampir hikayelerine saygınlık kazandıran bu adamın Byzantium ile 'geri dönmesi' garip karşılanmamalı.

    İçinde bulunduğumuz günlerde, konu vampir filmlerine gelince anmak zorunda kaldığımız -ama şimdi adını anmayacağım- ergen eğlencelerinden bunalan sinema aşıklarına iyi haberleri var Neil Jordan'ın...Kullanım önerilerine bakılmadan, pervasızca harcanan vampir mitolojisine katılabilecek ufak yenilikler, hayat öpücükleri var hala. Dudakların kenarından kan süzülürken gözlerimize kondurulan bu öpücüklerin, kısaca 'klas' olarak tanımlayabileceğimiz bir yönetmenlikle önümüze sunulacağına ise zaten eminiz...

    Buffini'nin yazdığı oyundan beyazperdeye uyarlanan Byzantium, iki ölümsüz kadının hikayesi. Vampir olmanın hayatlarına soktuğu dezavantajlardan sakınmak için sürekli mekan değiştirmek zorundalar. Aşırı derecede koruyucu ve avcı anne Clara (Gemma Arterton) cinsel cazibesini kullanarak 'iş bitirici' rolünü oynarken, sessiz ve melankolik kızı Eleanor ise 'durum sorgulayan' konumunda. Vardıkları, daha önce de orada bulunduklarını hissettikleri yeni adreslerinde biri Byzantium adlı köhne oteli randevu evine çevirip para kazanmanın peşine düşerken, diğeri sırlarını kağıda dökmeye ve rahatlamaya çalışıyor. Bir şekilde tıkır tıkır işleyen düzeni bozacak bu gel-gitler, kızın ilk defa karşı cinse karşı ilgi duymasıyla daha da çetrefilleşip 'hata' katsayısını arttırıyor. Eee...200 yaşında olmanıza rağmen 16 yaşındaki bir kızın bedeninde yaşıyorsanız, aşk da, dengesizlik de, usanmadan iz süren 'erkek vampir kardeşliğine' ipuçları bırakmak da kaçınılmaz oluyor.

    Anne-kız ilişkisinin hikayeye kattığı oturaklılık, filmi 'kızlar firarda'  basitliğinden çıkarıp, dramatik yapıyı güçlendiriyor. Aşk üçgenleri, vampir politikaları ve süper güçleri konusunda ahkam kesmektense birbirlerinden zıt karakterlere sahip küçük ailenin, hiç de imrenilmeyecek hayatına misafir ediyor bizleri. Yeri geldiğinde kafa koparabilecek esnekliğe (!) sahip Clara ile yalnızca 'ölmek üzere olanları huzura kavuşturmak' motivasyonuyla doygunluğunu sağlayan Eleanor'un arasındaki problemler azımsanmayacak kadar büyük.

    Her ne kadar vampir olsalar da kuşaklararası çatışmanın okumalarını layıkıyla yerine getiren Jordan'ın aklında daha bir sürü fikir var ve bunların hepsinin biraraya gelmesi, merak unsurunu ayakta tutmak açısından olumlu etkiler sağlıyor. Byzantium'un günümüzde geçen kısımlarına ilaveten muazzam biçimde kotarılmış geçmiş sekansları, kafamızdaki soru işaretlerini ortadan kaldırıyor, yaratılmak istenen gotik atmosferi sağlamlaştırıyor. Son zamanlarda izlediğimiz en başarılı geriye dönüş zamanlamasına sahip olan filmin bu anları, içinde bulunduğumuz olay örgüsünden rol çalıyor, çoğu zaman üzerine çıkıyor.

    Tabii ki bunu başarabilmek her babayiğidin harcı değil. Jordan, kafasında belirlediği Byzantium mitolojisinde, öncüllerinden farklı olarak tamamen 'seçim tercihi'ne yoğunlaşıyor. Bir vampirin size hediye ettiği ölümsüzlük yerine, kendi isteğinizle girdiğiniz saklı bir adadaki mağarada yaşadığınız ruhsal deneyimle, pagan bir ritüelle sizi vampire dönüştürüyor. Dönüşümüzü tamamladığınızda şelalelerin rengi kan kırmızısına bulanırken hem tarifi imkansız bir sinemasal deneyim yaşıyor hem de 'ısırılmadan da oluyormuş' umuduyla doluyorsunuz.

    Filme yedirilmek istenen ayrıntıların olumsuz etkileri de var tabi. Dönüşümü sağlamak için izin almanız gereken erkeklerden kurulu vampir kardeşliği mesela. Kadınları kesinlikle ölümsüz olarak kabul etmeyen, onların vampir olma özgürlüklerini ellerinden alan, olurlarsa peşlerine takılan ve bunları yaparken karşı cinsin sahip olduğu hırslar dışında hiçbir açıklaması olmayan bu faşistler, filmin gotik peri masalı havasına zarar veriyor, amatör ajanlar gibi etrafta salınıyorlar.

    Bu gruba karşı duruşundan taviz vermeyen hatta kimi zaman haklarından gelmeyi bile başaran Clara üzerinden, eksik kalmışlığı gözardı edilemeyen bir feminist duruş da sergiliyor Byzantium. İnandırıcı olamayan 'kardeşlik yasası', karizmatik olamayan 'kötü adamlar' ve sanki çok da matahlarmış gibi finalin onlar vasıtasıyla yapılması, filme darbe vuruyor.

    Son olarak; kendisine karşı herhangi bir antipati beslemememe rağmen Saoirse Ronan'ın oynadığı her filmin sözleşmesine 'planların yüzde doksanında görünürüm' maddesini koydurduğunu düşünmeye başladığımı belirtir, 'bu denli ateşli bir Gemma Arterton'u bir daha ne zaman görebileceğiz?' sorusunu sonsuzluğa haykırabilirim. Belki yine Neil Jordan'la, yine olgun bir vampir hikayesiyle...

    firat_atac@hotmail.com / twitter: firatatac

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top