Hesabım
    Suikastçı
    Ortalama puan
    2,2
    yayın
    • T24
    • Habertürk
    • Birgün
    • Hurriyet
    • Sabah

    Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.

    Basın Eleştirisi

    T24

    Yazar: Atilla Dorsay

    Film farklı mekanlarda geçiyor. ABD, Londra, Roma... Ve İstanbul. İstanbul sahneleri fazla değil, kentimizi yeterince gizemli bir yer olarak sunmayı başarıyor. Daha da ötesi, filmin sayılı kadın kahramanlarından olan gizemli Annika bir Türk ajan olarak karşımıza geliyor. Çok az Türkçe konuşsa da...Aslında yine Türk kişileri oynayan Ermeni oyuncular daha çok konuşuyorlar: hep olduğu gibi kötü bir aksanla!... Mitch’de Maze serisinden gelen Dylan O’Brien hiç aksamıyor. Stan Hurley’de Michael Keaton süper. CİA başkanında deneyimli David Suchet, ‘hayalet’de genç oyuncu Taylor Swift de göz dolduruyorlar. Kadınlarda belli bir egzotizm çabası var: Annika’da İran kökenli, ama Türkiye ve Kanada’da çalışmış Shiva Negar, CİA sorumlusu Kennedy’de siyahi Saraa Lathan gayet ilgi çekici yeni yüzler. Ve filmin insan mozaiği zenginliğine katkıda bulunuyorlar.

    Eleştirinin tamamı için: T24

    Habertürk

    Yazar: Mehmet Açar

    Tüm insanlığı ilgilendiren terörizm gibi bir sorun söz konusu olduğunda, “Suikastçı”daki gizli Amerikan milliyetçiliği ve CIA övgüsü açıkçası bana çok anlamlı gelmiyor. Müslüman ülkelerle terör arasında kurulan bağın da ayrımcı bir tavrın yansıması olduğunu düşünüyorum. Üstelik Türkiye de bu yaklaşımdan payını alıyor. İstanbul, filmde hafif koyu, puslu görüntüleriyle kaotik, huzursuz ve tekinsiz bir Ortadoğu ülkesi olarak resmediliyor. Kötü aksanlı Türkçe konuşan oyuncular, garip otomobil plakaları bir yana, teröristlere silah satan işadamının üniformalı askerler tarafından korunduğu sahne gerçekten abartılı... Bunları milliyetçi refleksle yazmıyorum. Sorun, filmin hassas konulara getirdiği özensiz, sığ ve basit yaklaşımda... Ayrıca öykünün çok da inandırıcı olmadığını ve “nükleer terörizm paranoyası”- nın son yıllarda gerçekten çok fazla işlendiğini düşünüyorum.

    Eleştirinin tamamı için: Habertürk

    Birgün

    Yazar: Cüneyt Cebenoyan

    Suikastçı, dünya meselelerini psikopatlar arası bir savaşa indirgiyor. İyi psikopatlar ve kötü psikopatlar var. İyiler Amerikalı; onların travmaları var, bu travmalar radikal İslam kaynaklı ya da ondan bağımsız. Kötü psikopatlar ise bildiğiniz pis Ortadoğulular işte. Sus payı olarak, onların da Irak’ın işgaliyle travmatize edilmiş olduklarına geçerken şöyle bir değiniliyor ama tabii ki onlarla özdeşleşecek fırsat verilmiyor seyirciye. Onlar kişileşmiyor. Pis psikopatlardan kişileşen yine bir Amerikalı oluyor. Onun da derdi son derece kişisel çıkıyor. Baba bellediği komutanına öfkeli değil miymiş genç adam meğerse!? Sırf bu nedenle nükleer bir bombayla 6. Filoyu yok etmek istemez miymiş? 6. Filo’nun Türkiye’nin anılarında sağlam bir yeri vardır. İnsan genelevlerin boyanmasını, ama nihayetinde Amerikan askerlerinin denize dökülmesini hatırlıyor ister istemez. Kim bilir Türk solcularının ne travmaları vardı da Amerikalı askercikleri kovmak istemişlerdi. Hey gidi günler, hey!

    Eleştirinin tamamı için: Birgün

    Hurriyet

    Yazar: Uğur Vardan

    Oyunculuklara gelince... Eski ‘Batman’ ve ‘Birdman’ Michael Keaton, bu kez ‘Eğitmen’ Stan Hurley’de karşımıza gelirken ‘Labirent’ serisinden hatırladığımız Dylan O’Brien de genç ve başına buyruk ‘suikastçı’ ajan Mitch’te gayet iyi.Daha çok televizyon için çalışan Michael Cuesta’nın yönettiği yapım, giriş (kimi Batılı sinema yazarlarının da vurguladığı gibi muhtemelen 2015’te gerçekleştirilen, IŞİD’in üstlendiği ve 39 kişinin ölümüyle sonuçlanan Tunus’taki otel baskınından esinlenmiş) sekansıyla en akılda kalıcı bölümüne imza atıyor. Lakin sonrasında film ilerledikçe öykünün dikişleri bir bir patlıyor (hele Akdeniz’de bir nükleer bomba meselesi var ki, evlere şenlik). ‘John Wick’ serisiyle pür aksiyona, ‘Atomic Blonde’ ve ‘Jason Bourne’ serisiyle ‘politik’ sosa bulanmış aksiyona doymuş olmalısınız, ‘Suikastçı’ bütün bu yapımların yanında sönük kalsa da türünün hayranları için sineye çekilebilir belki...

    Eleştirinin tamamı için: Hurriyet

    Sabah

    Yazar: Olkan Özyurt

    Suikastçı, dünyanın konjonktürel durumuyla gerçekçi bir ilişki kurmaya çalışmasa, vasat bir ajan filmi der geçilir. Fakat tam da kurmaya çalıştığı bu ilişkiyle günümüz gerçeklerini manipüle ederek yoluna devam ediyor. Mesela filmin hedefinde İranlılar var. Kötü adamlar onlar. Film DEAŞ ve benzeri terör örgütlerine olan öfke ve nefreti itina ile İran'a yönlendiriyor temelde. Dolayısıyla ilk hamle olarak yönetmen Michael Cuesta ve senarist ekibe 'Siz meseleyi yanlış anlamışsınız' diyorsunuz. Fakat sonra ortada bir yanlış anlamadan ziyade yanlış yönlendirme olduğunu fark ediyorsunuz. Sinemanın propaganda sularında çaktırmadan dolaşmaya çalıştığını ama özensizlikten her şeyi fazlaca açık ettiğini görüyorsunuz. Mesela filmin Türkiyesahneleri (Türkiye yerine başka ülkelerde çekildiği anlaşılıyor bu sahnelerin) tel tel dökülüyor. Türk olan karakterlerin konuştuğu Türkçe'yi anlamak neredeyse imkansız. Uyduruk taksi plakaları, komedi hissi yaratıyor. Ki bu ve benzeri özensizlikler filmin ortasından itibaren kendini gösteriyor ve inandırıcılık sorunu yaratıyor.

    Eleştirinin tamamı için: Sabah
    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top