Filmin ne ilk 25 dakikasında diyalog var -hostes konuşuncaya kadar- ne de son 23 dakikasında. -credits'ler dışında- Bu uzun bölümlerin dışında, kısa bölümlerle birlikte, filmde toplam 88 dakika diyalog yok. Neyin içine girdiğinizi bilin, sonra saçma sapan yorumlar yazmayın.
İlk olarak, bu filme değer vermeniz için, filmi 2000'li yıllarda izliyormuş gibi değil, sanki 1968'de izliyormuş gibi izlemelisiniz.
İkinci olarak, filmin bölümleri hakkında yorum yazmak istiyorum. -benimle aynı düşüncede olmayabilirsiniz- 3 dakika boyunca zifiri karanlıktan sonra 20 dakika süren ilk bölüm için şunu söylemek istiyorum: Eğer evrim diye bir şeye inanmıyorsanız ''Böyle saçma şey mi olur.'' gibi bir şey düşünmekte sonuna kadar haklısınızdır, size başka bir şey diyemem ve kafanıza başka bir fikir sokamam ama, yine de bir şeyler söylemek istiyorum. Monolith(taş) bizim dünyamıza 4 milyon yıl önce Jupiter'in yörüngesinden bizim dünyamıza dünya dışı varlıklar tarafından yerleştirilmiş. -kimin yerleştirdiği söylenmiyor- Bu taş, Australopitekus türü tarafından bulunur ve bu türün meraklılığı, cesareti -Monolith'in tamamen kendisi sayesinde değil- maymunlara devrimci bir buluş sağlar ve kullanırlar, yani aleti(kemik) -bu aletin kullanılması, evrimin bir adımı olarak vurgulanmaya çalışıyor- Bu 20 dakikalık bölüm sadece evrim ile ilgili ve evrim öne çıkarılmaya çalışılmış. Bu bölümden sonra sonra uzaya çıkıyoruz -uzun ve sessiz- uçağın mekiğe giderken 5 dakikalık bir görüntüsü var, aşağıdaki paragrafta da belirttiğim gibi burada da aynı şeyi belirteceğim; evet, sahne boş görünebilir ama kendinizi 1968 tarihine koyun, birde öyle bakın; sadece salt bir güzellik. Bu sahneden sonra mekiğin içine giriyoruz, aklınızdaki bir çok soruyu giderebilmek için diyaloglar özenle seçilmiş ve -aynı şekilde- burada geçen sahnelerin hepsi, merak ettiğiniz soruları yanıtlamak için özenle gösterilmiş. Mesela, Dr. Floyd kızıyla görüşüyor -haberleşme nasıl-, dil seçenekleri filan var -gerçeçilik önde- ve yemekler nasıl olduğu gösteriliyor, tıpkı filmin çoğu sahnesinde önde olduğu gibi. Daha sonra ayı yakından inceliyoruz; yine uzun, sessiz ve göz alıcı sahneler. Burada fanatic_anchovy'un özetinde de bahsettiği gibi ''Neil Amstrong’un seyahati sonrası Kubrick’in en ince detaya kadar -henüz açıklanmamış- gerçeklere bağlı kaldığı şaşırtıcı bir biçimde göze çarpar.'' bende bunu yazmak istiyorum çünkü bu yazı her şeyi açıklıyor.
Ayrıca Aydaki Monolith, insanların nereye kadar gidebildiklerini görmek için yine dış varlıklar tarafından bırakılmıştı. -kim bıraktı yine bilinmiyor- Üstelik bu Monolith insanları bir sonraki yolcuğuna götürüyor, yani Jupiter'e, ki buda insanın bir sonraki evrimine sebep olacak.
Ay işi bittikten sonra 18 ay sonraki ''Jupiter Mission'' var. Burada duyulan ilk konuşmaları hiç kaçırmayın çünkü çok lazım olacak ve merak edeceğiniz bilgilerin çoğu burada verilecek. Yemek yine araya sıkıştırılmış, HAL-9000(bilgisayar) Satrançta bir insanı yeniyor. -Her ne kadar klişe görünse de, klişe ile alakası yok. Filmin yapım yılı 1968 ve fikir de ''yapay zekanın bir insanı yenmesi'' o zamanlara göre pek yaygın bir fikir değildir galiba. Siz karar verin artık- HAL-9000'in Dr. Bowman'dan çizdiği resmi görmek istemesi ve yorumlaması, burada vurgulanmak istenen şey duyguydu...
Tıpkı HAL'in Dr. Frank Poole'un doğum gününü kutlaması ve son anlarında korktuğunun dile getirmesi gibi. Bu duyguları yalandan da yapıyor olabilir, bilmiyorum.
...ama amaçlanan şey, seyircilere gözleri ile görebildiğini göstermek.
Bu bölümün ilerleyen dakikalarında bilgisayar HATA yapıyor -yani, fanatic_anchovy'un özetinde olduğu gibi kendi kurgusuyla hareket etmiyor veya kendisine ait planları yok- ve Dr. Bowman ile Dr. Frank Poole bilgisayarı sorguladıklarında, bilgisayar hata yaptığını kabul etmiyor -yalan söylemeye başlıyor- daha sonra ağız okuyarak, astronatların kendisini yok edeceklerini öğreniyor ve film araya giriyor.
Ara bittikten sonra yine 3 dakikalık siyah, boş bir ekran var ve bu bölümde de bir önceki bölüme ait önemli bir nokta görüyoruz.
''Bir yapay zeka, hayatta kalma içgüdüsü ile hareket ediyor.'' Bu bölümde göreceklerinizin hepsi bir yapay zekanın hayatta kalma içgüdüsü ile ilgili. Bilgisayarın önce Dr. Frank Poole'u öldürmesi, sonra Dr. Bowman'ı Poole'un peşine yollayıp 3 kişiyi uykusunda öldürmesi, yalan söylemesi, itaatsizlik etmesi, hatta ''korkuyorum'' diyerek duygu sömürüsü yapması. Hepsi hayatta kalma içgüdüsü ile ilgili.
En son bölüm olarak ''Jupiter Beyond the Infinitive''
İnsan, makine ile yaptığı savaşı kazandı, şimdi de uzayda yalnız ve nereye gitti belli değil. Yıldız geçidine giriyor ve 4 dakikalık yolculuktan sonra başka bir odada. -odayı, normal odaymış gibi düşünmeyin. Farklı boyuttanmış gibi düşünün. Bakın, adamcağız son yemeğini yerken içkisini düşürüyor, içki yere düşüyor ama içindeki içki yere düşmüyor.- Adam bu odada son bir görevle yüzleşmeli: Kendi ölümüyle. Adam öldü. Artık insan bir sonraki evrim için hazır duruma geldi. Adamın vücudu uzayın boşluklarına atıldı, daha sonra yeni bir tür doğdu.
Gördüğünüz gibi filmde insanoğlunun evrimi daha da çok önde duruyor. Filmin ilk sahnesi, insanlığın evrime ilk adımı olarak referans alınıyor; filmin son sahnesi de, insanlığın evrime son adımı olarak.
Bu film, birinin ''Git, izle.'' demesiyle geçiştirilebilecek bir film değil. Filme birinin hazırlıklı olması lazım yoksa anlaşılamaz, hatta hiç anlaşılacağını bile sanmıyorum, en azından tek bir oturuşla. Zaten bu filmin bu kadar çok yoruma açık olmasının nedeni de çok derin ve anlaşılmaz olması. İşte bu özelliği de filmi mükemmellik seviyesine çıkarıyor. Ben elimden geldiğince filmi yorumlamaya çalıştım, şimdi siz bu filmi izledikten sonra filmin devamı -devamı demem bile bu filme hakaret gibi bir şey olur- olan ''2010''(1984) filmini izleyin ve sadece bir tanecik, küçük ve değersiz bir devam filminin saçma cevapları böyle mükemmel bir filmi ne kadar düşürdüğünü kendi gözlerinizle görün.
Bu film, bilimi ''bilim-kurgu''ya asıl koyan bir film. Üstelik filmde zaman yolcuğunun gösterilmesi bambaşka bir şeydi ve 2014 yılana kadar insanlığın geleceği üzerine yapılan en iyi filmdi.
Bu film, teknik bir film. Yavaş ve küçük şeylerle doldurulmasının nedeni geleceğin teknolojisini gözler önüne olabildiğince gerçek bir şekilde getirebilmek içindi -filmin gücü zaten böyle olmasından geliyor- Bir insan niye uzay gemisini 10 dakika boyunca ekrana koyar ki? Aklınıza gelebilecek tek bir kelime: GÜZELLİK -tabi bu kelime yeterince karşılayamaz ama bununla yetinmek lazım- Düşünsenize 1968'desiniz; daha insanoğlu Aya ayak bile basmamış ama siz sinemadasınız ve büyük ekranda uzayı, ayı olabildiğince yakından görüyorsunuz, film için ''sıkıcı'' diye bir terim kullanabilir miydiniz? Üstelik, Bowman yıldız geçidinin(stargate) içine girerkenki sahneyi uyuşturucunun etkisinde olan insanlar sadece büyük ekranda görebilmek için sinemaya gidiyormuş, artık gerisini siz düşünün.
Bu film, kendisini sizden normal bir filmmiş gibi izlemenizi istemiyor. Sizden rahat bir şekilde izlemenizi istiyor. Garip ve güzel resimleri kendinizi hiç suçlu hissetmeden, karmakarışık senaryodan uzak durarak ve karakter detaylarına inmeye gerek duymadan size betimlemeye çalışıyor. Piyasada değişik birçok film var, bu filmde o filmlerden biri o yüzden filmdeki salt güzelliği kavrayabilmeniz için beyin dalgalarınızı farklı bir frekansa değiştirmeniz lazım. Şimdiki filmlerin basmakalıp özelliğinden ayrılmış, dizginsiz ve mükemmel bir film.
Bu film, şimdiki filmlerin basmakalıp özelliğinden ayrılmış, dizginsiz ve mükemmel bir film. Sonsuzluğa giden bir felsefi yolculuk, kendi türünün şaheseri ve aradan 50 yıl geçmiş olmasına rağmen hala teknik bakımından tut müziğine kadar mükemmel.