En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Ogulcan B.
Takipçi
236 değerlendirmeler
Takip Et!
3,5
7 Eylül 2013 tarihinde eklendi
Filmi izlemeyenler için söylemek istediğim ilk şey; film baştan sona tiyatro sahnesine benzeyen bir şeyde ve dekorların içinde geçiyor,film başladığında ve bunu görünce önce bir hayal kırıklığı yaşadım fakat film ilerledikçe realiteden koptum ve o dekorların içine girdim oldukça ağır,uzun ve yorucu bir film -izlediğim diğer Lars von Trier filmleri gibi- fakat izlediğim diğer iki Lars von Trier filmine göre bu filmi daha çok beğendim ve baştan sona nerdeyse hep ağır bir tempoda ilerliyor fakat film ilerledikçe hem insan doğasının ne kadar iğrenç olduğunu gösteriyor ve filmdekilerden nefret ettiriyor ve siniriniz bozuluyor ayrıca filmin tiyatro gibi dekorların içinde geçmesi de sanki hiçbir yere kaçılamayacak dipsiz bucaksız bir yermiş gibi gösteriyor Dogville kasabasını ve bu daha da çaresiz kılıyor başrolü.Film ilerledikçe kendine çekiyor izleyeni,gittikçe sinir bozmaya başlıyor ve insanların nasıl diğer bir insanın zaafını kendi pis istekleri için kullandığını seyircinin gözüne normalde bir filmi izlerken sesli tepki pek vermem fakat bu filmi izlerken olanları izlerken baya sesli tepki verdim hatta küfür bile ettim dediğim gibi gerçekten sinir hoplatan bir luklar başarılı Nicole Kidman'ın o vurdum duymaz tavrı aslında beni daha da sinir den önce bilin ki bu film dram filmi ayrıca oldukça ağır bir film fakat insan doğasını sinir bozucu bir şekilde anlatmayı başaran etkileyici ve herkese hitap etmeyen de bir olarak ben filmi beğendim fakat dediğim gibi herkese hitap etmiyor ağır,dram-psikoloji ve farklı bir film izlemek isteyenlere tavsiye ederim.
Trier 3 filmlik bir seri düşünüyordu yıllar önce. Bu serinin ilk ayağı Dogville'i yıllar sonra izleyebildim. Manderlay'ı ise vizyona girdiği zaman izlemiştim (film kendini iyi kötü izlettiriyordu ancak filmin ideolojik yanı ''çok yanlıştı'' işin doğrusu, bu da filme saygı duymamama sebep olmuştu). Yönetmen üçleme olarak düşündüğü bu projeyi tamamlamaktan vazgeçti sonradan. Üçüncü filmin ismi bile belliydi aslında. Wasingon. Bu önbilgiden sonra Dogville hakkındaki düşüncelerimde aslında Manderlay ile benzer sularda. Trier ünlü tiyatro adamı ve kuramcısı Bertolt Brecht'in ''epik tiyatro'' kuramından oldukça esinlenmiş filmin biçimini oluştururken (dış ses kullanımı, mekansızlık tercihi, yabancılaştırma, gestus vs.). Bu tercihi sinema adına cesur ve yenilikçi bir girişim kuşkusuz. Ancak filmin senaryosu yine ''politik olarak yanlış'' moda tabirle. Daha önceki filmlerinde bolca kullandığı kışkırtıcılığı bu filminde de olabildiğince esirgememiş Trier. Filmi özetle deseler söyleyeceğim sanırım şu olurdu: ''kışkırtıcılık, kışkırtıcılık ve daha fazla kışkırtıcılık'' (Napoleon'un para, para, para'sı gibi oldu biraz :) ). Bu üslubu ben doğru bulmuyorum kendi adıma. Evet perdede biçimsel olarak yenilikçi ve cesur bir görsellik var ama yönetmenin sinema dili gereğinden fazla kutuplaştırıcı, negatif ve ahlaki değil. Buna rağmen akılda kalıcılığı ve kullandığı tiyatro estetiği nedeniyle izlenilmeyi hak ediyor, beğenilme konusunu opsiyonel bırakıyorum.
sanırım insan psikolojisini bundan daha başarılı inceleyen bir film daha önce izlemedim..bazı insanlar sıkıcı olduğunu söyleyebilir bu sıkıcılığından değil filmin herkesin kaldıramayacağı kadar ağır olmasındandır..oyunculuklar,kurgu,konu ve anlatım biçimi kesinlikle tartışılmaz güzellikte..bu filmin bir çok sahnesi üzerine çevrenizdeki insanlarla tartışabilirsiniz çünkü gerçekten nasıl bir insan olduğunuzu düşündürecek cinsten.. insan psikolojisini inceleyen filmlerden hoşlanmayanlar bu filmi izlemesin çünkü beğenmeyeceklerdir ama onun dışında bu film tartışmasız başarılıdır.. bence tek hata filmin çok uzun yapılmış olması psikolojik filmler daha kısa tutulmalı..
Avrupa sinemasının son dönemdeki en büyük isimlerinden birisi Lars Von Trier. 1995'te ortaya koydukları Dogma akımıyla dikkatleri üzerine çekmiş ve daha sonra ortaya koyduğu başyapıtlarla kendisini ispatlamıştı Danimarkalı yönetmen. Ve 2003 yılında çektiği ?Dogville? ile yepyeni bir üçlemeye başladı.?Yapılmasını hiç düşünmediğiniz ama yapılması gereken şey.'Amerika ile alakalı yapacağı üçlemenin ilk halkasını oluşturuyor ?Dogville?. Sinema dünyasında büyük etki yaratan ilk halka ?Dogville? kadar başarılı olmasa da üçlemenin ikinci filmi ?Maderlay? da başarılı oldu. Üçlemenin son film ise tamamen merak konusu. Hemen esas konumuza yani ?Dogville'e dönüyorum. Tamamı tiyatroyu andıracak bir şekilde, çok az dekorla çekilmiş bir film ?Dogville.? Sinemada sadeleşmeyi bu filmiyle sonuna kadar savunmuş Trier. Filmin tamamı neredeyse ironi üzerine kurulu. Birçok unsur farklı anlamlar geliyor ve çok önemli mesajlar gizli filmde. Mekan sınırlaması olmayan filmde, oyuncular adeta döktürmüşler. Önceki yıllarda isminden sıkça söz ettiren ve ilk Oscar'ını da alan Nicole Kidman üst düzey bir oyunculuk sergilerken diğer yan karakterler de ondan aşağı kalmamışlar. Paul Bettany, James Caan, Ben Gazzara gibi isimler de filmi oyunculuk bakımından zirveye taşımışlar. Trier'in yönetmenliği ve oyuncularını oynatmadaki başarısı da oldukça önemli, film adına. Gerek hikayesi gerekse verdiği mesajlarla insan merkezli bir film'Dogville? . Özellikle etik ahlak ilkelerini enine boyuna eleştiriyor. 1930'lu yılların Amerika'sına ve o zamanın toplumuna göz atarken, 30'lu yıllardaki toplum ile günümüzdeki toplumun pek bir farkı olmadığını görüyoruz. Kasabaya ilk geldiğinde, kasabadakilere yardım etmek karşılığında kasabada kalmasına izin verilen Grace'i, polisler tarafından aranması ve yaptığı birkaç hatadan sonra kasabadaki erkeklerin cinsel ihtiyaçlarını karşıladıkları bir araç ve kasabanın kölesi haline gelmiş olarak buluyoruz. Hem de onu bu hale getirenlerin içerisinde; ona aşık olan, kasabanın en aydın kişisi de Tom da yer alıyor. Belli bir süre sonra kasabanın köpeği dışında Grace'in güvenebileceği hiç kimse kalmıyor. Finalde ise Von Trier sürprizini yaparak, çarpıcı bir şekilde filmine son veriyor.?Yapılmasını hiç düşünmediğiniz ama yapılması gereken şey.'İnsanlık kavramını ve Amerikan rüyasını çarpıcı bir şekilde eleştiren, sarsıcı ve deneysel bir film ?Dogville?. Herkese göre olmasa da her sinemaseverin en azından izlemeye çalışması gereken bir film.
Lars Von Trier, yeni üçlemesinin ilk ayağında yine seyircisini her yönden allak bullak eden (özellikle mekan kullanımında) bir filmle karşımıza çıkıyor. İlk yarısı oldukça yorucu (özellikle kamera kullanımıyla) olan, çok farklı ve usta işi bir film 'Dogville'...(6/10)
benim için tuhaf bir deneyim oldu dogville. 9. Bölüm’e kadarki kısımdan hiç hoşlanmadım diyebilirim. Rahatsız olduğumdan değil, sinemasından ve anlatımından. Mekan kullanımı gerçekten çok başarılı. Ama Lars Von Trier’in o alışık olduğumuz kamera ve kurgu kullanımı, beni ilk kez bu denli rahatsız etti. Açıkça kötü buldum.Ancak 9. Bölüm’de, hatta tam olarak Kidman ile James Caan’ın arabadaki diyalog sahnesinde tüm film benim için değişti. Hiçbir sinemasal atraksiyonu olmasa da bence gerçekten müthiş bir sahne ve bütün filmin gücünü arttırdı benim gözümde. Yalnız, takıldığım bir nokta var. Bunun bir Amerika üçlemesinin ilk filmi olduğunu biliyoruz, zaten son jenerik de buna vurgu yapıyor. Ama bence bu film Amerika’dan ziyade hıristiyanlık ve din üzerine bir film (hatta bana sorarsanız Amerika üzerine hemen hiçbir şey söylemiyor, belki dalga geçmek dışında).Bahsettiğim diyalog sahnesi ve tüm final gerçekten dini perspektiften yaklaşıldığında dehşet verici şeyler söylüyor. Ve evet, tam da Rassale’in dediği gibi, ilahi adaletin gazabını hak eden zavallı köpekleriz biz faniler, Lars Von Trier’e bakılırsa. Ve bu koyu katolik adamın tavrı hakkında nasıl hissetmem gerektiğini bilemiyorum. (Üzerinden zaman geçtikçe nefret etmem olası.) Ama filmin çok güçlü olduğu muhakkak...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.