Amma agresif bir yorum yazmışım yaa :) Film insanı işte bu hale sokuyor. Ama sonunda gerçekten çok mutlu oldum, sanki film boyunca o anı beklemişim gibi.
İzlemek için ne kadar sabırsızım anlatamam 5 aralıkta gösterime girmesine rağmen buraya henüz gelmedi.Her hafta sinemayı arıyorum 3 haftaya gelir diyorlar delirecem.Bide bilmeyenler için bu film oscar yarışında yok cünkü abdde gösterilmedi henüz ancak 77.törende görebiliriz.
lars von trier ... Karanlıkda Dans ile bu yönetmenle tanıştım... o onun şansızlığı oldu.. bir daha filmini izlemem demiştim... Bjork gerçektende bende antipati yaratan biri olmasaydı belki sevebilirdim Karanlıkda Dans ı... ama dışardan tekrar bakınca diyorumki Bşarısız seyirciyi boğan sıkıntıdan oflatan bitse de çıksam dedirten bir filmdi.. AMA DÜN BU FİKRİMİ DEĞİŞTİRDİ lars von trier . Dogville.... hepimizden bir parçayı yansıtmış ekrana hemde film için dekordu mekandı kostümdü gibi şaşalara girmeden... tamamen herşeyi hayal gücümüzün enginliğine bırakmış yönetmen.... anlatıcının sıkıcı sesi haricinde filmde boğan birşey yoktu... bir kitap okut,r gibiydim... yatmadan önce elime aldığım ama sonunu merak ettiğim için bırakıp uyuyamadığım:)= Bir Meleğin Can alan bir meleğe dönüşmesinin hikayesiydi.... kişisel hırsların nasılda çaresiz kalan biri karşısında hep daha çok hep daha çok zulmetmeye yönbelmesi ama buna da "yardım ettim karşılığını ödemelisin " kılıfını geçirerek ile karşı tarafa acımasızca zulmeden küçük insanları çok güzel tasvir etmiş... biri düştümüm bir tekmede biz vuralım mantalitesi... FİLM MÜKEMMELDİ İZLEYİNİZ::::
bu filme "0" veren arkadaşın hangi filmlere 1den yukarı not verdiğini öğrenmek isterdim..
ben 7 verdim. o kadar etkilenmesem de tiyatral ve simgesel özelliğiyle "boş" bir film olmadığı kanaatindeyim. netekim kasabadaki her karakterden, her eşyadan, her ilişkiden ve konuşmadan sayfalarca toplumsal eleştiri çıkarmak mümkün. görsellik olmadığı için oyunculukla kapatmaları gerekiyordu bu açığı ve bence onu da yapmışlar. hiç görsellik aramadım filmde. kısacası o kadar da boş bir film değildi. "entel" takılmaya çalışmayın diyen arkadaşlar da son yıllarda moda olan "entel karşıtı" takılmaya çalışmışlar. ikisi de yanlış. kasmayın. gerek yok..
Tenessee Williams'dan (ufak güneyli kasabanın dar görüşlü insanları) Arthur Miller'e uzanan Amerikan tiyatrosu havasıyla başlıyor film. Ama bizi mütemadiyen dürtüklüyor. Dekorun simgelleşmesi bizi konuya, en çok da karakterlere doğru itiyor. Burjuva bireyin içten içe yozlaşmışlığına tanık oluyoruz, ama dikkat yönetmen uyarıyor: Rica ederim, bunu sadece burjuva eleştirisi boyutunda değil, insani zaaflar ekseninde ele alalım sayın seyirci. Finali beğendim. Bizim yerli filmlerde hep boyun eğen kadının şarkıcı olup onu ezen şımarık zengin çocuğundan aldığı rövanşı anımsatıyor, ve seyirciye yaptığı onca eziyete rağmen bir rahatlama ortamı ile olayı bitiriyor. Ama benim tercihim makinalıyı Grace'in tatata diye kullanmasıydı. Bir de dersimizi alıyoruz: Zulmun sonu yok. Yapılan kötülük (nedeni ne olursa olsun, ister burjuva konformizmi, ister bireyin zaafı) başka bir kötülükle temizlenir. 'Peki iyi mi olur yani?' diye soruyor Lars...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.