En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacıgil
Takipçi
2.321 değerlendirmeler
Takip Et!
2,0
2 Kasım 2025 tarihinde eklendi
Senaryosunu da...
Thomas Pynchon'un "Vineland" (1990) isimli romanından esinlenerek kaleme alan, usta ve tanınmış sinemacı Paul Thomas Anderson'ın yönetmen koltuğunda oturmak da olduğu "One Battle After Another"; destansı nitelik verilerek kurgulanılmış, bir aksiyon komedi olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
130 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen, yapılan reklamlar sonrasında da, o da sırf...
Merak nedeniyle sinema salonlarına koşuşturanlar sayesinde ulaşıldığını düşündüğümüz, brüt 185 milyon dolarlık hasılat rakamına karşın...
Piyasa tabiriyle, doğrudan "gişeye çakılan" bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Albay Steven J. Lockjaw'ın (Sean Penn) komuta ettiği...
ABD - Meksika sınırındaki, Otay Mesa Mülteci Gözaltı Merkezi'nde tutulan...
Başta kadın ve çocuklar olmak üzere...
O insanları kurtararak tahliye etmek isteyen...
***
Aralarında...
"Getto" Pat Calhoun (Leonardo DiCaprio) ile Perfidia Beverly Hills'in de (Teyana Taylor) bulunduğu...
Sol görüşlü "French 75" üyesi silahlı bir grup...
Oraya bir baskın gerçekleştirir...
***
Ki...
Söz konusu French 75...
İdeolojisine aykırı bulduğu başka yerlerde de...
Bombalı eylemler gerçekleştirmektedir...
***
İşte...
Bu eylemlerinden birini gerçekleştirirken de Perfidia...
Kendisini takıntı haline getirmiş...
Ve sadece birlikte seks yapmaları koşuluyla serbest bırakma sözü veren Lockjaw'a yakalanır...
***
Ardından da...
Cinselliğe olan açlığı bir türlü giderilemeyen Perfidia...
Ondan hamile kalır...
***
Ama...
Henüz dakikalar yirmiyi gösterirken...
Gerek yıldızlarla dolu oyuncu kadrosu, gerekse de Paul Thomas Anderson'ın kendisi...
Ve ilaveten...
İçerik olarak beslendiği, aynı olumlu ezberlerle birbirini tekrarlayan, hakkındaki abartılı yorumlara da aldırmadan...
***
Üstelik de...
Artık ne gerek varsa, 161 dakika olarak çekilmiş durumdaki bu filmin...
Bize hitap etmediğini anlayarak izlemeyi kestik...
***
Ancak...
Geleneksel üslubumuz gereği...
"Spoiler" vermek suretiyle, henüz seyretmemiş...
Ve üstelik de...
Tüm uyarılarımıza rağmen seyretmeye de devam edecek olanların ağızlarının tadını kaçırmak istemediğimiz için...
Kendi anlatımımızı da...
Burada noktaladık...
***
Devamında ne olduğunu bilmediğimiz gibi merak da etmediğimiz filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; fazlasıyla gereksiz bulduğumuzu yinelemek de ısrarcı olacağımız...
Ve en azından bizim açımızdan...
Zaman israfından öte, pek bir şey ifade etmediğini de belirteceğimiz...
141 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Sinematografi sağlam...oyunculuklar çok iyi...kurgu güzel...bu filmin keyfini IMAX salonunda izleyip tadını çıkarın...olumsuz yorumlara aldanmayın... veya 1 veya 2 puan verilecek bir film değil....gayet iyi bir komedisi var...aksiyon filmi olarak düşünüp gitmek hata olur...tam bir yönetmen filmi...
'Başyapıt' İddiası Büyük Bir Hayal Kırıklığına Dönüştü.
Bu filme 'başyapıt' diyen eleştirmenlerin objektifliğini ciddi şekilde sorgulatıyor. bilete ödediğim ücret ile beraber 2 saatlik zamanımı çöpe attığım bir deneyimdi. Filmin sonunda aklımda kalan tek şey, 'Nasıl bir saçmalık izledim?' sorusu oldu.
Filmin tanıtımda anlatılan 'devrimci' hikayesi ile perdede gördüklerimiz arasında neredeyse hiçbir bağ yok. Tutarlı bir hikaye örgüsünden yoksun; karakterlerin motivasyonları belirsiz, olaylar birbirini mantıklı bir şekilde takip etmiyor. Kaçma-kovalama sahneleri deseniz anlamsız. Özetle Leonardo DiCaprio'nun oyunculuğu bile derinlikten yoksun bu yapımı kurtarmaya yetmiyor.
Tavsiyem reklamlara ve yüksek puanlara kanmayın. Vaktiniz ve paranız kıymetliyse o film bu film değil.
Postmodern bir saçmalık. Filmin senaryosunu yapay zekaya mı yazdırmışlar, liseli solcu gençlere mi yazdırmışlar, çözmek mümkün değil. Güya devrim(?) yapmak isteyen ve orayı burayı bombalayıp soygun yapan bir örgüt ve onun peşindeki kötü polisin (?) mücadelesini anlatıyor da.... Hiçbir şeyin ne bir derinliği var ne de inandırıcılığı . Bu örgütün hangi siyasi motivasyonda olduğu belli değil. Kuru kuru slogan ve bolca küfür etmekten başka anlattıkları tekbir şey yok. Filmin başında albayın terörist kadınla beraber olup kadının akabinde hamile kalması da tam Türk filmlerine taş çıkartacak cinsten.... Filmin sonundaki o kovalamaca sahneleri, albayın kanlı yüzle arabadan çıkması.... Bu nedir ya? Bu ne ağbi diyor insan. Filmdeki geçişler, bağlantılar, kaçış sahneleri, bu nasıl bir zırvalıktır. Bu kadar ünlü oyuncu bu filmde niye oynamış, çok mu parasız kalmışlar ya da okudukları senaryoyu mu anlamışlar, yönetmen mi sonradan zırvalamış, bu nasıl bir şey anlamak mümkün değil!! Ama beyazperdenin de hakkını vermek lazım. O kadar kaliteli filme, başyapıt filmlere 3 puan verip bu zırvalığa 4 puan vermeseydi şaşırırdım. Hatta bence 5 üzerinden 5,5 vermeliydiniz. Neyse...
Bu, iki yıldan uzun süredir katılmaya çalıştıktan sonra nihayet Yeni Dünya Düzeni'ne, yani İlluminati'ye nasıl katıldığımı ve dolandırıcıların sürekli paramı nasıl çaldığını anlatan tanıklığım. Uzun zamandır İlluminati'ye katılmak istiyordum ama dolandırıcılar bu yılın başlarında internette Lord Felix Morgan ile tanışana kadar paramı çalmaya devam ettiler. Kendisiyle iletişime geçip her şeyi anlattım. Kaydolmamı önerdi ve başlamak için yüklü bir üyelik ücreti ödedim. Dünya Düzeni'ne kabul edildim ve kabul edildiğimde dolar aldım. Çok mutluyum! Lord Felix Morgan'ın iyi çalışmalarını yaymaya söz veriyorum. Bugün İlluminati Yeni Dünya Düzeni'ne katılmakla ilgileniyorsanız, bugün Lord Felix Morgan ile iletişime geçin. Bu, her zaman istediğiniz İlluminati üyeliğini elde etmek için en iyi şansınız. Lord Felix Morgan ile Illuminatiofficial565@ adresinden e-posta veya +447353027456 numaralı WhatsApp hattından iletişime geçebilirsiniz.
Yorumların şaka olduğunu düşünmek istiyorum. puan veren arkadaşların 4-5 verdiği filmler ne acaba? Her sahnede gerçekçilik beklentiniz yoksa, bulabileceğiniz en büyük perdede ve en iyi ses sisteminde dsneyimleyin. Sürenin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Bu yılın net en iyi filmi. Gırgırı, şamatası olmasa, biraz daha ciddi olsa başyapıt olabilirdi.
Toplamda üç saatim ve param boşa gitti. Bu filmi beğenen, öneren sinema eleştirisini de anlayamamak benim eksikliğim olsun. Reziller ötesi bir film. Sakın gitmeyin. Paranız ve zamanınız çar çur olur. Sıradan bir kaçma kovalama, Hollywood aksiyon filmi. Nesi özel, nesi farklı? Öykü mü, gına gelen polis-çete savaşı işte, bildiğin bir öykü. Aksiyon içine serimlenmiş aşk mı, yok o da yok. Beklenmedik şaşırtmalar mı, ondan da eser yok. Di Caprio zavallım filmi taşımaya çalışıyor, dere taş, toprak, tünel demeden oradan oraya saçma sapan bir şekilde savruluyor. Sean Penn harika bir tipleme. Ama o da film sonunda dehşet bir araba kazasından her nasılsa Terminatör misali diriliyor. Yüzlerce inandırıcı olmayan, seyircinin asgari mantığı ve gerçeklik duygusuyla dalga geçen, aslında seyirciyi de keriz yurduna koyan sahnelerle dolu bir film. Mesela Hollywood filmlerinin tipik trükajlarından, araba parkındaki arabalardan birini iki kabloyu birbirine değdirerek marj basarak çalma ordusundan ve güvenlik teşkilatının tüm kovalamacalarından kolaycacık sıyrılıveren bir çetenin macerası. Girişte gösterilen göçmen hakları savunculuğu vs gibi hedefleri olan bu çete aslında filmin her saniyesine yayılan tutarsız bir senaryo ve tiplemelerle sabun köpüğü bir davanın mücadelesini veren bir duruma indirgenmiş. James Bond, Görevimiz Tehlike serileri varken, eee maden aksiyon dedik, fantezi hiç değilse onlarda tavan yapıyor ve daha eğlencelik, onlara harcayın paranızı, bu film boş bir çuval hem de gerçekten bomboş bir çuval.
Sjw ve siyah kadınlar ıyidir, beyaz erkekler tükçh kaka kötüdür temalı film. Leonardo di Caprio abimizi görüp sinemada izlemeye girdim tam bir hayal kırıklığıydı.
Öncelikle o kadar iyi bulmadım. Puana bakılınca daha iyi bir film bekliyorsunuz. Sadece Di Caprio ve Sean Penn'in üstün oyunculuıkları için bile seyredilir. Artı az görünse de Benicio Del Toro. Genelde verdiğim puanlar İMDB ile paralellik arz eder. Bir kaç istisna oluyor. Mesela Kore yapımı Parazit filminde olduğu gibi. O film de iyiydi. Fakat Oscarlık mıydı? Bunun üzerine batılıların bu filmi niçin bu kadar beğenmiş olabileceklerini düşünmeye başladım. Aile olma, birbirine destek olma gibi batıda azalan ve fakat özlem duyulan davranışların, duyguların Parazit filminin çok sevilmesine neden olduğunu düşündüm. Bize çok yabancı olmayan bu olayların, duyguların filmde işlenilmesi beni etkilemedi. Eğer anlatılan duygu ise Semih Kaplanoğlu'nın Bağlılık Aslı filminde işlenilen konu bana daha etkili, duygusal geldi. Parazit iyi film. Fakat o kadar da değil. 1917 filmi çok daha iyi bir filmdi. Fakat insanlar öyle düşünmedi. Filme dönersek. Bu filmi USA'lılar veya batılılar neden bu kadar sevmiş olabilirler? Vahşi kapitalizm karşıtı bir örgüt ve bu örgütün mücadelesi mi? Bir babanın (ki kızın kimdern olduğu filmde uzun uzun sorgulandı ve başkasından olduğu anlaşıldı) kızı için yaptığı mücadele mi? Örgüt içi dayanışmanın eksik olan toplumsal dayanışmaya özlemi anımsattığı için mi? Bilemedim. Bizim gibi doğu ülkelerinde çok da geçerli olmayan bir akçe. Çocuğu doğurur doğurmaz babaya bebeği bırakıp anti kapitalist, anti liberal mücadeleye koşan kadının annelik duygularındaki eksiklik filmin acıklı kısmıydı. Zira baba, anneden çok daha fazla bebeği sahiplendi. Bunu da filmin sonuna doğru Bob arabada Sensei Sergio'ya anlattı. İki kız babası olarak beni filmde etkileyen tek diyalog ve olay bu oldu. Bugünün tabiri ile "Cingle" aileden de bu kadar düzgün bir kız çocuğun yetişmesi de şaşırtıcıydı. Düzgün bir aile yapınız olmasına rağmen bu kadar iyi bir çocuk yetiştirmeniz çok zor. Bu yönden babayı mı, hep kendini legal sınırlarda tutan Willa'yı mı takdir etmek lazım? 3 saate yakın süren, zaman zaman temponun düştüğü, kara komedi ögeleri, karikatürize kahramanları ile değişik bir film olmuş. Fakat süre bu kadar uzun olmayabilirmiş. Gereksiz bir çok sekans çıksa süre makul bir süreye düşürülebilirmiş. Bir de Sean Penn'in oynadığı Lockjaw karakterine değinmek isterim. Polis mi asker mi jandarma mı anlamadım. Opersyon yapıyor polislerce ödüllendiriliyor. Bunun dışında acımasız, makyavilist, egoisti hedonist bir karakterdi. Her sahnesi rahatsız ediciydi. Bir türlü ölememesi sonrası katılmak istediğ gizli faşist örgüt tarafından öldürülünce sevindik nedense. Özetle Di Caprio, Sean Penn ve Del Toro için seyredilir, fakat İMDB'de 8,1 puanını Rotten Tomatoes'ten yüzde 94 beğeni almış olmasının abartı olduğunu düşündüğüm, asla İMDB 250 listesine girmeyecek bir film.
Tek kelime .. Berbat. politikmiş gibi görünen ama aslında boş sloganlarla ilerleyen saçma sapan bir şey.. film diyemediğim için şey demekle yetiniyorum.. lütfen uzak durun
bir oyuncu kalitesi ve ortaya çıkan yapıt tam bir hayal kırıklığı.. sürükleyici değil drama değil aksiyon değil... Sosyal bir çözümleme getiriyor sanıyorsunuz ama devamında sıradan bir hal alıyor... Kesinlikle boşa zaman..
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.