
Yeni "Yakın Plan" dosyamızda, son yılların en etkili ve dikkat çekici oyuncularından ve önümüzdeki yılların da yıldızı parlayan isimlerinden biri olacak Florence Pugh'un kariyerine ve unutulmaz performanslarına yakından bakıyoruz.
Florence Pugh, 1996 yılında Oxford’da doğdu ve kısa sürede Hollywood’un en parlak genç yıldızlarından biri haline geldi. 2014’teki ilk filminden bu yana, farklı türlerdeki rolleriyle geniş bir yelpazede oyunculuk yeteneğini sergiledi. Kariyerinin başlarında küçük rollerde ve kısa filmlerde yer alarak deneyim kazandı ve bu ilk adımlar ona oyunculukla ilgili sağlam temeller kazandırdı. Örneğin, ilk filmi "The Falling"le gördüğü ilgi, "Lady Macbeth" gibi bağımsız dramalarda başrol oynamasının önünü açtı. Kısa sürede Hollywood’un da en çok aranan genç yıldızlarından biri haline gelen oyuncu, korku sinemasının ikonik yapımlarından "Midsommar"da canlandırdığı Dani karakteriyle de hafızalara kazındı.
Genç yıldız, televizyon dünyasına da adım atıp "Marcella" dizisinde küçük bir rol adlı, ardından "The Little Drummer Girl" adlı casusluk mini dizisinde parladı. Yıllar içinde Marvel Sinematik Evreni’ne katılarak Yelena Belova karakterine hayat verdi ve animasyon dünyasına da adım atarak "Çizmeli Kedi: Son Dilek" filminde Goldilocks karakterini seslendirdi. Genç yaşına rağmen BAFTA Ödülleri’nden Oscar adaylığına uzanan etkileyici bir başarı grafiği çizen Pugh, "Lady Macbeth" ile İngiliz Bağımsız Film Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanarak dikkatleri üzerine çekti. "Little Women"daki Amy March performansıyla ise En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterildi ve dünya çapında büyük övgü topladı. Önümüzdeki dönemde Marvel evreninde Yelena Belova karakteriyle yeni projelerde boy göstermeye devam edecek olan Pugh, ayrıca Denis Villeneuve imzalı fantastik uyarlama "Dune: Messiah" gibi merakla beklenen yapımlarda da yer alacak.
Genç yaşına rağmen hem büyük bütçeli yapımlarda hem de ödüllü bağımsız filmlerde önemli roller üstlenen Pugh, tiyatro oyunculuğunu andıran güçlü performansları ve cesur rol seçimleriyle tanınıyor. Kariyerinde türler arasında cesurca geçiş yapabilmesi ve her rolüne kattığı sahicilikle, adını daha uzun yıllar boyunca sinema dünyasının merkezinde duyurmaya devam edecek gibi görünüyor. Şimdi Florence Pugh'un kariyerinin altı çizilmesi gereken işlerine birlikte göz atalım:
The Falling (2014)

"The Falling" filminde Florence Pugh, ilk sinema deneyimini yaşadı. 1969’da geçen bu gizemli gençlik dramında Pugh, Abbie Mortimer adlı karizmatik bir öğrenciye hayat veriyor. Abbie ve en yakın arkadaşı Lydia (Maisie Williams) sıkı disiplinli bir kız okulunda okurken okulda esrarengiz bir bayılma salgını baş gösteriyor. Abbie’nin beklenmedik bir şekilde fenalaşması ve yaşanan trajedi, diğer öğrenciler arasında zincirleme bayılmalara yol açıyor. Film, Pugh’un genç yaşta sergilediği güçlü performansı sayesinde dikkat çekti ve sinema kariyerine iddialı bir başlangıç yapmasını sağladı. Kendisine ilk kez “gelecek vadeden” bir isim olarak övgüler getirdi.
Lady Macbeth (2016)

"Lady Macbeth" filminde Florence Pugh, 19. yüzyıl İngiltere’sinde yaşayan Katherine Lester karakterini canlandırdı. Genç yaşta kendisinden çok daha büyük bir adamla evlendirilen Katherine, sıkıcı ve sevgisiz bir evlilik içerisinde hapsolmuştur. 1865 yılında kırsal İngiltere’de geçen hikâyede Katherine, evin hizmetkarı Sebastian ile yasak bir aşka yelken açar. Bu tutku dolu ilişki, onu özgürlüğü için her şeyi göze almaya iter ve Katherine, kendi mutluluğu uğruna cinayet de dahil olmak üzere aşırı uçlara savrulur.
Pugh, bu karanlık ve güçlü rolüyle eleştirmenlerden tam not aldı. Hatta birçokları onun performansını “unutulmaz derecede etkileyici” buldu. Genç oyuncu, bu film sayesinde uluslararası alanda çıkış yaparak adını geniş kitlelere duyurdu ve kariyerinde bir dönüm noktası yakaladı.
The Little Drummer Girl (2018)

Pugh, 2018’de yayınlanan "The Little Drummer Girl" adlı mini dizide başrolü üstlendi. Ünlü yazar John le Carré’nin casusluk romanından uyarlanan bu dizide Pugh, Charlie adında genç bir İngiliz aktrisi canlandırıyor. Hikâyede Charlie, 1970’lerde radikal bir örgüte sızmak üzere ajan olarak işe alınır ve kendini ölümcül bir casusluk oyununun ortasında bulur.
Michael Shannon ve Alexander Skarsgård gibi isimlerle birlikte rol alan Pugh, dizideki performansıyla büyük övgü topladı. Hem masum hem de kararlı bir ajan olarak sergilediği inandırıcı oyunculuk, onun televizyon dünyasında da parlayabileceğini gösterdi ve bu rolle birlikte uluslararası ününü pekiştirdi.
Malevolent (2018)

Ünlü oyuncu 2018’de Netflix için çekilen korku filmi "Malevolent"ın da başrolüydü. Bu filmde Pugh, Angela adında sahte medyumluk yapan bir genç kadını canlandırıyor. Angela ve ağabeyi, para için perili evleri arındırma numarası yaparak insanları dolandıran bir ekip olarak çalışmaktadır. Ancak yeni görevleri, eski bir yetimhanede gerçekten ürkütücü olaylarla karşılaşmalarına yol açar. Sahte hayalet avcıları olarak girdikleri bu evde, kısa süre içinde işlerin kontrolden çıkmasıyla gerçek ruhlarla yüzleşirler.
Pugh, "Malevolent"ta korku ve gerilim dolu sahnelerde hem kırılgan hem de cesur bir karakteri başarıyla yansıttı. Film her ne kadar bağımsız bir korku yapımı olsa da Pugh’un performansı övgü aldı ve onun tür ayırt etmeksizin her rolde parlayabileceğini bir kez daha gösterdi.
Fighting with My Family (2019)

Gerçek bir hikâyeden uyarlanan "Fighting with My Family" filminde Florence Pugh, Saraya “Paige” Knight karakterini canlandırdı. Bu sıcacık komedi-dram film, küçük bir İngiliz kasabasında yaşayan bir güreşçi ailesinin WWE arenasına uzanan başarı öyküsünü anlatıyor. Pugh’un hayat verdiği Paige, çocukluğundan beri profesyonel güreş hayalleri kuran, hırslı ve yetenekli bir genç kız. Film, Paige’in WWE seçmelerine katılmak için Amerika’ya gitmesiyle başlıyor ve onun tüm zorluklara rağmen nasıl yıldız bir güreşçi olduğuna odaklanıyor.
Pugh, Paige rolünde gerçek güreş sahnelerinde de oynayarak hem fiziksel hem duygusal anlamda etkileyici bir performans sergiledi. Hatta Paige’in gerçek hayattaki ailesi ve WWE hayranları, Pugh’un canlandırmasını çok samimi ve başarılı buldular.
Midsommar (2019)

Florence Pugh, 2019 yılında Ari Aster imzalı "Midsommar" filminde unutulmaz bir başrol performansı ortaya koydu. Bu sıra dışı folk-korku filminde Pugh, ailesini trajik bir şekilde kaybetmiş olan Dani Ardor karakterini canlandırıyor. Dani, erkek arkadaşı Christian ile birlikte İsveç’in ücra bir köyünde düzenlenen tuhaf bir orta yaz festivaline katılıyor. Başlangıçta huzurlu ve geleneksel görünen bu festival, zamanla karanlık bir hal alıyor ve Dani ile arkadaşları kendilerini şiddet dolu bir tarikat ayininin içinde buluyorlar.
Film boyunca Pugh, karakterinin derin üzüntüsünü, kaygılarını ve giderek artan dehşetini öylesine gerçekçi yansıtıyor ki izleyiciler onunla birlikte adeta aynı duygusal yolculuğa çıkıyor. "Midsommar", Florence Pugh’un uluslararası alanda büyük ses getiren projelerinden biri oldu ve eleştirmenler onun performansını “hipnotize edici” olarak nitelendirdi.
Little Women (2019)

Greta Gerwig’in yönettiği klasik uyarlama "Little Women" (Küçük Kadınlar) filminde Florence Pugh, Amy March karakterine hayat verdi. Louisa May Alcott’un ünlü romanından uyarlanan bu filmde Pugh, dört kız kardeşin en küçüğünü canlandırıyor. Amy, başlangıçta şımarık ve biraz bencil bir genç kız olarak görünse de zamanla olgunlaşıp sanat tutkusunun peşinden giden güçlü bir kadın haline geliyor. Pugh, Saoirse Ronan, Emma Watson ve Eliza Scanlen ile birlikte bu kardeşlik hikâyesinin kalbinde yer aldı. Özellikle Amy’nin İtalya’daki ressamlık macerası ve çocukluk aşkı Laurie (Timothée Chalamet) ile ilişkisini ele alan sahnelerde Pugh’un oyunculuğu parladı. Hatta bu rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar adaylığı elde ederek kariyerinde önemli bir başarı kazandı.
Black Widow (2021)

Marvel Sinematik Evreni’nin bir parçası olan "Black Widow" filminde Pugh, Yelena Belova karakteriyle aksiyon dolu bir rol üstlendi. Yelena, Scarlett Johansson’ın canlandırdığı Natasha Romanoff’un “küçük kız kardeş” figürü ve aynı suikastçi programından yetişmiş bir “Kara Dul”. Film, Sovyet döneminden kalma acımasız Red Room programının kurbanı olan bu iki kardeş figürün geçmişleriyle yüzleşmesini konu alıyor. Pugh, Yelena rolünde hem dövüş sahnelerindeki çevikliği hem de kendine has esprili tavırlarıyla izleyicilerin sevgisini kazandı.
"Black Widow", Marvel evrenine duygusal bir dokunuş getirirken Pugh’un performansı özellikle övgü topladı; birçok hayran onun canlandırmasını “sahici ve eğlenceli” buldu. Bu film sayesinde Florence Pugh, dev bir blockbuster yapımda da başarısını kanıtlamış oldu. Ayrıca "Black Widow" sonrası Marvel yapımlarında da Yelena rolünü yeniden canlandırarak süper kahraman dünyasında kalıcı bir yer edindi.
Hawkeye (2021)

Güzel yıldız, Marvel’ın Disney+ dizisi "Hawkeye"da da, "Black Widow" filminden tanıdığımız Yelena Belova rolüyle yer aldı. Dizi, Clint Barton (Jeremy Renner) ve genç kahraman adayı Kate Bishop’un (Hailee Steinfeld) yılbaşı zamanı New York’ta geçen macerasını anlatıyor. Yelena, dizinin ilerleyen bölümlerinde sürpriz bir şekilde ortaya çıkarak, Natasha Romanoff’un ölümünün intikamını almak isterken Clint Barton'la yüzleşir. Pugh, bu kısa ama etkili rolünde hem aksiyon sahnelerinde ustalığını, hem de esprili diyaloglardaki doğal enerjisini bir kez daha kanıtladı. Özellikle Kate Bishop’la geçen kahkaha dolu ve gerilimli sahneleri, izleyicilerin favorileri arasında yer aldı.
Don’t Worry Darling (2022)

Olivia Wilde’ın yönettiği psikolojik gerilim filmi "Don’t Worry Darling", Pugh’u bu kez 1950’lerin gizemli bir kasabasına götürdü. Oyuncu, filmde mükemmel bir hayat yaşayan ev hanımı Alice Chambers karakterini canlandırıyor. Alice, eşi Jack (Harry Styles) ile birlikte her şeyin kusursuz göründüğü, deneysel bir ütopik toplulukta yaşamaktadır. Erkekler gündüzleri “Victory Projesi” adında gizemli bir işte çalışırken kadınlar evlerde vakit geçirir. Ancak Alice, bu banliyö cennetinde ters giden bir şeyler olduğunu hissetmeye başlar ve etrafında tuhaf olaylar fark eder. Film ilerledikçe Alice, aslında mükemmel görünen dünyanın ardında karanlık sırlar yattığını keşfeder. Florence Pugh, bu filmde gerilim ve korku dolu sahnelerdeki güçlü oyunculuğuyla dikkat çekti.
The Wonder (2022)

"The Wonder" filminde ise, 19. yüzyıl İrlanda’sının gizemli atmosferine girerek Lib Wright adlı bir İngiliz hemşireyi canlandırdı. 1862 yılında geçen hikâyede Lib, kırsal bir İrlanda köyüne çağrılır ve aylarca hiçbir şey yemediği halde mucizevi bir şekilde hayatta kaldığı iddia edilen 11 yaşındaki bir kızı gözlemlemekle görevlendirilir. Pugh’un karakteri Lib, bilim ve inanç arasındaki bu gerilimi anlamaya çalışırken köyün dindar halkıyla da çatışır. Genç hemşire, küçük kızın (Kíla Lord Cassidy) gerçekten mucizevi bir şekilde mi hayatta kaldığını, yoksa perde arkasında başka gerçekler mi olduğunu çözmeye çalışır. Florence Pugh, "The Wonder" filminde dengeli ve içe dönük bir performans sergileyerek karakterinin merakını, şefkatini ve kararlılığını başarılı bir şekilde yansıttı. Film, gotik bir atmosferde insan psikolojisini ve inancın gücünü işlerken Pugh’un güçlü oyunculuğu izleyiciyi derinden etkiledi.
Puss in Boots: The Last Wish (2022)

Florence Pugh, yalnızca kamera önünde değil mikrofon başında da yeteneğini konuşturdu. 2022’de vizyona giren animasyon filmi "Puss in Boots: The Last Wish" (Çizmeli Kedi: Son Dilek) filminde Goldilocks karakterini seslendirdi. Bu eğlenceli devam filminde Goldilocks, üç ayıdan oluşan suç ailesinin lideri olarak karşımıza çıkıyor. Pugh, ünlü “Goldilocks ve Üç Ayı” masalındaki bu karaktere güçlü bir İngiliz aksanı ve enerjik bir yorum kattı. Film boyunca Goldilocks, Üç Ayı Ailesi ile birlikte sihirli bir dilek hakkının peşinden koşuyor ve bu macera hem komik hem de duygusal anlara sahne oluyor. Florence Pugh’un sesi, karakterine beklenmedik bir sıcaklık ve derinlik kazandırdı. Bu rol, onun seslendirme alanındaki ilk büyük deneyimlerinden biriydi ve hayranlar tarafından da oldukça beğenildi.
A Good Person (2023)

Florence Pugh, 2023 yapımı drama filmi "A Good Person" filminde hem oyunculuğuyla hem de yapımcılıktaki katkısıyla öne çıktı. Ünlü aktör Morgan Freeman ile başrolleri paylaştığı bu filmde Pugh, trajik bir kazadan sağ kurtulan Allison adında genç bir kadını canlandırıyor. Allison, nişanlısının kız kardeşi ve babasının hayatını kaybettiği bu feci trafik kazasının ardından ağır bir vicdan azabı ve bağımlılıkla mücadele etmeye başlar. Hikâyede Allison’un yolu, kazada kızını kaybeden Daniel (Morgan Freeman) ile kesişir. İkilinin beklenmedik dostluğu, ikisine de kayıplarıyla yüzleşme ve iyileşme şansı verir.
Pugh, bu filmde bağımlılıkla boğuşan genç bir kadının çöküş ve toparlanma sürecini son derece gerçekçi ve dokunaklı bir biçimde yansıttı. Özellikle Freeman ile karşılıklı sahnelerinde samimi performansıyla göz doldurdu. Ayrıca bu film, kariyerinde ilk kez yapımcı koltuğuna da oturduğu bir proje oldu.
Oppenheimer (2023)

Christopher Nolan’ın imza işlerinden olan, biyografik film "Oppenheimer"da Florence Pugh, küçük ama etkisi büyük bir rolle karşımıza çıktı. Filmde Pugh, atom bombasının babası sayılan J. Robert Oppenheimer’ın (Cillian Murphy) sevgilisi Jean Tatlock karakterini canlandırdı. Jean Tatlock, Komünist Parti üyesi bir psikiyatristtir ve Oppenheimer’ın hayatında tutkulu bir aşk olarak yer alır. Pugh, sınırlı ekran süresine rağmen Jean Tatlock’un hem zekâsını hem kırılganlığını başarıyla yansıttı. Özellikle Oppenheimer ile olan duygusal sahnelerinde onun iç dünyasını derinlikle aktardı.
Empire dergisi, Pugh’un bu filmde “az sahnede görünmesine rağmen zarif bir şekilde üstünlük kurduğunu” yazdı. Oppenheimer, gişede 967 milyon doların üzerinde hasılat yaparak Pugh’un en çok izlenen filmi oldu. Bu projede Florence Pugh, usta oyuncularla dolu bir kadro içinde parlayarak büyük yönetmen Nolan ile çalışma deneyimini de kariyerine eklemiş oldu.
Dune: Part Two (2024)

Florence Pugh, Denis Villeneuve’ün bilimkurgu destanı "Dune: Part Two"da filminde Prenses Irulan Corrino rolüyle izleyici karşısına çıktı. Irulan, imparatorluğun hükümdarı Padişah Shaddam Corrino IV’ün kızı ve geleceğin tarih anlatıcısı olarak bilinen bir karakter. Pugh’un canlandırdığı Irulan, galaksinin kontrolünü elinde tutan babasının iktidar mücadelesinde kilit bir konuma sahipti. Villeneuve, Pugh ile ilk tanıştığında “onda doğuştan gelen soylu bir hava ve güçlü bir özgüven” gördüğünü belirterek onun Prenses Irulan rolü için biçilmiş kaftan olduğunu ifade etti. Pugh, serinin devam filmi olan "Dune: Messiah"ta da aynı rolü canlandırmaya devam edecek ve Timothée Chalamet, Zendaya ve Jason Momoa gibi yıldızlarla birlikte kamera karşısına tekrar geçecek. Prenses Irulan karakteri, belki de Pugh’un şimdiye kadarki en görkemli ve “kraliyet” havasındaki rolü. Bu proje, genç oyuncunun kariyerinde yeni bir zirveye işaret ediyor ve onun zaten parlak olan filmografisine başka prestijli yapımları ekliyor.
We Live in Time (2024)

Pugh, Andrew Garfield ile başrolleri paylaştığı romantik drama filmi "We Live in Time"da Almut karakterini canlandırıyor. John Crowley'nin yönettiği film, bir çiftin ilk karşılaşmasından yıllar süren aşklarına kadar uzanan zamana yayılan duygusal yolculuğunu konu alıyor. Almut ve Tobias’ın ilişkisi, hayatın beklenmedik iniş çıkışları ve karşılarına çıkan zorluklarla şekilleniyor. Florence Pugh, bu filmde yalnızca duygusal yoğunluğu değil, aynı zamanda karakterinin yıllar içindeki dönüşümünü de sahici bir şekilde yansıtıyor. İlk gösterimleri sonrası özellikle Pugh ile Garfield arasındaki sıcak kimya büyük övgü topladı.
***
Ünlü yıldız, kariyerinin daha başlarında olmasına rağmen şimdiden çok çeşitli ve zengin rollerde unutulmaz performanslar sergiledi. Dramadan korkuya, aksiyondan komediye ve hatta seslendirmeye kadar geniş bir alanda yeteneğini kanıtladı. Samimi röportajlarında Pugh, canlandırdığı karakterlere büyük bir sevgi ve anlayışla yaklaştığını, her rolünden bir şeyler öğrendiğini dile getiriyor. Önümüzdeki yıllarda da onun Marvel projelerinden epik bilimkurgu filmlerine, bağımsız dramalardan dönem filmlerine uzanan geniş bir yelpazede karşımıza çıkmaya devam edeceğini biliyoruz. Kısacası, Florence Pugh samimi tavrı, çalışkanlığı ve olağanüstü oyunculuk gücüyle Hollywood’da yükselişini sürdürüyor – biz de heyecanla onun yeni projelerini bekliyoruz.