28. Uçan Süpürge Film Festivali'nde Kaçırmamanız Gereken Filmler

Kadınların sinemadaki sesi büyüyor! Uçan Süpürge bu yıl da ilham verici hikâyelerle Ankara’yı sarıyor.

.

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, çeyrek asrı geride bırakan tarihiyle bu yıl 28. kez sinemaseverlerle buluşuyor. Ankara’da 28 Mayıs - 4 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek olan festival, sadece bir sinema etkinliği değil; kadınların yaratıcılığını, direncini ve farklı bakış açılarını görünür kılan bir kültürel dayanışma alanı. 29 ülkeden 44 filmin gösterileceği festivalin bu yılki seçkisi, gündemin yakıcı meselelerine temas ederken, kadınların hem bireysel hem kolektif hikâyelerini zengin bir tematik çerçevede izleyiciyle buluşturuyor. Genç sinemacılardan usta yönetmenlere, belgesele, deneysele ve farklı tür sinemasına uzanan bu renkli program, her biri kendi dilinde güçlü bir söz söyleyen kadın anlatılarına ev sahipliği yapıyor.

Sinemanın dönüştürücü gücüne inananlar için, bu yıl Uçan Süpürge’de kaçırılmaması gereken çok şey var. Biz de sizler için kaçırılmaması gereken filmleri derledik.

Ağlama, Kelebek / Don’t Cry, Butterfly - Duong Dieu Linh

.

Hanoi’de geçen "Ağlama, Kelebek" esasen bütün geleneksel toplumlardaki kadınların ailevi sorunlarına batıl inançlarla çözüm araması hakkında bir film. Evin bütün yükünü çektiği yetmiyormuş gibi bir de kocası tarafından aldatılan Tam, Instagram’de gördüğü bir reklam üzerine beyazlar giymiş bir ‘cinci hoca’dan medet umuyor! Tam hayatını yeniden rayına koymaya çalışırken, toplumsal normlara isyan eden kızı Ha kurtuluşu yurtdışında okumaya gitmekte arıyor.

"Ağlama, Kelebek" toplumsal eleştiri, kara mizah ve korku filmlerinde görmeye aşina olduğumuz fantastik öğeleri ustalıkla harmanlıyor. Vietnamlı yönetmen Duong Diêu Linh ilk filmindeki yenilikçi tutumu ve sağlam mizanseniyle Venedik Film Festivali Eleştirmenlerin Haftası bölümünde Büyük Ödülü kazandı.

Gündüz Apollon Gece Athena - Emine Yıldırım

.

"Gündüz Apollon Gece Athena", yetimhanede büyümüş, hayaletleri görüp onlarla iletişim kurma yeteneğine sahip bir kadının, annesinin hayaletini bulmak umuduyla çıktığı fantastik ve eğlenceli bir serüvene davet ediyor izleyiciyi. Bu hikâyenin ev sahipliğini ise binyıllara meydan okuyan tarihiyle Side Antik Kenti üstleniyor. Emine Yıldırım, fanteziyle mitolojinin, mizahla kederin birbirine karıştığı ilk uzun metraj filmiyle Tokyo Film Festivali'nin Asya'nın Geleceği bölümünde En İyi Film Ödülü'nü kazandı ve İstanbul Film Festivali'nde SİYAD Ödülü’ne değer görüldü.

Ay / Moon - Kurdwin Ayub

.

Irak doğumlu Avusturyalı yönetmen Kurdwin Ayub, "Güneş", "Ay" ve "Yıldızlar" üçlemesinin ikinci filmi "Ay" ile 2024 Locarno Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü kazandı.

"Ay", bir dövüş sanatları eğitmeniyle üç Ürdünlü kız kardeşin sıradışı ilişkisine odaklanan bir politik gerilim. Yarışmacı olarak kariyerinin sonuna gelen ve yaşadığı Avusturya kasabasında yeni bir hayat kurmak için olanakları kısıtlı olan Sarah, bir Arap iş adamının alışılmadık teklifinin üstüne atlıyor. Ürdün’de bir otelde kalan Sarah her gün büyük bir konağa götürülüyor ama sözleşmesi gereği evin çoğu bölümüne ayak basması yasak. Onu asıl şaşırtan yakın dövüş dersi vereceği üç kız kardeşin sadece televizyon izlemekle ilgilenmesi ve sadece alışveriş merkezine gitmeye izinlerinin olması. Ayub, kafes metaforunu kullanarak bu gizemli anlatının koridorlarında izleyiciyi merak içinde dolaştırıyor.

Su Yüzü - Zeynep Köprülü

.

Nazan Kesal ile Cemre Ebüziyya’nın sorunlu bir anne - kızı canlandırdığı "Su Yüzü", Creteil Kadın Filmleri Festivali’nden İzleyici Ödülü ile döndü.

Zeynep Köprülü ilk uzun metrajlı filminde geçmişi kabullenip ileriye bakmakta zorlanan, bir türlü büyüyemeyen bir karakteri tasvir ediyor. Fransa’da bohem bir hayat süren, fotoğrafçılık yapan Deniz, dışarıdan göründüğünün aksine yetersizlik duygusuyla baş etmeye çalışıyor. Annesinin düğünü için doğduğu kasabaya döndüğünde geçmişinde yaşadığı travmalarla yüzleşir. İnişli çıkışlı bir yapıya sahip olan anne - kız ilişkisinin yaralayıcı ve iyileştirici yönlerini ele alan filmde, su altında kalma ve su yüzüne çıkamama adı Deniz olan karakterin ruh durumunu temsil eden bir metafor olarak kullanılıyor.

Vermiglio - Maura Delpero

.

1944 yılında, savaşın uzaktan tehditkâr seslerinin geldiği, İtalyan Alpleri’nin tepelerindeki dağ köyü Vermiglio’da çok uzaklardan gelen yabancı bir askerle köy öğretmenin büyük kızı Lucia arasındaki çekim evlilikle sonuçlanır. Tüm dünyayı sarsan dev trajedi sona ererken, bu aile de kendi felaketiyle yüzleşecektir. Prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan ve Büyük Jüri Ödülü kazanan duygu yüklü filmin yönetmeni Maura Delpero, babasının çocukluğunun geçtiği Vermiglio’dan esinlendi: “Babam rüyamda bu filmi kolunun altında tuttu; onun geniş ailesinin dört mevsimi burada. Çocuklarla yetişkinlerin, ölümlerle doğumların arasında geçiyor bu hikâye... Kardan duvarlar ve yüksek tepelerin hikâyesini anlatıyor; Vermiglio bir ruh manzarasıdır."

Gülizar - Belkıs Bayrak

.

Belkıs Bayrak'ın dünya prömiyerini 49. Toronto Uluslararası Film Festivali'nde yapan filmi "Gülizar", düğün hazırlıkları sırasında tacize uğrayan genç bir kadının hikayesini konu ediyor. Düğün hazırlıkları içinde olan Gülizar'ın hayatı bu sırada tacize uğramasıyla alt üst olur. Saldırganın peşine düşen Gülizar, hayatını karartan saldırganın kim olduğunu öğrenmesiyle kendisini klostrofobik bir yolculuğun içerisinde bulur.

The Ice Tower - Lucile Hadzihalilović

.

Andersen’in buzlarla kaplı ünlü masalının yeni uyarlaması, Berlinale’de Olağanüstü Sanatsal Katkı ödülüne layık bulundu. 1970’li yıllarda evden kaçan 16 yaşındaki Jeanne, bir stüdyoya sığınmıştır. Jeanne burada çekilmekte olan Karlar Kraliçesi filminin esrarengiz yıldızı Cristina’nın tuhaf çekiciliğine kendini kaptırır. Set ile perde, film ile gerçeklik birbirine karışırken, oyuncu ile kız arasında karşılıklı bir hayranlık gelişir. Lucile Hadžihalilović’in bu yeni filmi, Gaspar Noé’nin de aralarında bulunduğu yıldız bir oyuncu kadrosunu bir araya getiriyor.

Hiçbir Şey Normal Değil - Ceylan Özgün Özçelik

.

Belgesel ile kurmaca arasındaki sınırları ustalıkla bulanıklaştıran "Hiçbir Şey Normal Değil", 1990’larda Türkiye'nin en gözde tatil köylerinden biri olan Naturland’i mercek altına alıyor. “Çevre dostu” kimliğiyle lanse edilen bu sıra dışı otel, oyunbaz mimarisi ve özgün konseptiyle bir dönem hayranlık uyandırsa da, 2014 yılında terk edilerek ardında pek çok soru işareti ve karanlık hikâye bıraktı. Film, bu çarpıcı mekânın otuz yıla yayılan inişli çıkışlı geçmişini bir tür hafıza labirentine dönüştürerek izleyiciyi ütopya vaadiyle kurulmuş bir yapının nasıl zamanla distopyaya evrildiğine tanıklık etmeye çağırıyor. Mekânın dönüşümünü; tüketim kültürü, politik kararlar ve mimari hafıza ekseninde irdeleyen yapım, sinemayla tarih, hayal ve çöküş arasında sarsıcı bağlar kuruyor.

The Moelln Letters / Mölln Mektupları - Martina Priessner

.

Kasım 1992’de Almanya’nın Mölln kentinde gerçekleşen ırkçı bir kundaklama saldırısı, İbrahim Arslan ve ailesinin hayatını altüst etti. O sırada sadece yedi yaşında olan İbrahim saldırıdan sağ kurtuldu, ancak kız kardeşini, kuzenini ve büyükannesini kaybetti. Saldırının ardından Mölln’e yüzlerce dayanışma mektubu gönderildi; ancak bu mektuplar neredeyse otuz yıl boyunca görmezden gelindi.

"Mölln Mektupları", İbrahim’in bu mektupları yıllar sonra keşfetmesini ve üç mektup yazarıyla kurduğu duygusal bağları takip ederek geçmiş ile bugün arasında görsel ve duygusal bir köprü kuruyor. İbrahim ve kardeşlerinin hayatlarını odağına alan yapım, travmanın uzun yıllara yayılan etkilerini derinlikli bir şekilde ele alıyor. Irkçılıkla mücadele ederek ve anma kültürünü kurbanların bakış açısından yeniden tanımlamaya çalışarak bir başa çıkma yolu bulan İbrahim’in aksine, kardeşi Namık bu ağır geçmişle yüzleşme sürecinin henüz başında. Film, dünya prömiyerini 75. Berlin Film Festivali'nde yaptı.

Paternal Leave - Alissa Jung

.

On beş yaşındaki Leo, Almanya’da babasını hiç tanımadan büyümüştür. Bir gün kim olduğunu öğrenince, onu bulmak için hemen yola koyulur. Babası Paolo’yu, kışın ıssız kalan kuzey İtalya kıyısında, kapalı bir sahil barında bulur. Bu beklenmedik karşılaşma Paolo’yu hem şaşkına çevirir hem de duygusal olarak zorlar. Leo’nun aniden hayatına girmesiyle birlikte, Paolo hem Leo’yla hem de kurduğu yeni ailesiyle olan ilişkisini dengelemekte zorlanır.

Başlangıçta Leo’nun tek istediği, geçmişe dair cevaplar bulmaktır. Ancak zamanla Paolo’nun hayatında bir yer edinmeyi arzulamaya başlar. Ne parası ne de bir planı olan Leo, küçük kasabada kalmaya karar verir. Baba ve kız birlikte zaman geçirdikçe, aralarındaki mesafe yavaş yavaş kapanır ve ortak noktalarını keşfetmeye başlarlar. Fakat gerçekler eninde sonunda onları yakalar. Paolo’nun yine küçük kızını Leo’nun önüne koyması, Leo’yu derinden incitir ve öfkelendirir. Aralarında yaşanan sert bir yüzleşme, tüm acıları su yüzüne çıkarır ve kurdukları hassas bağı sarsar.

Dilan Hakkında Konuşmalıyız - Umut Şilan Oğurlu

.

2024 Adana ve 2025 İstanbul Film Festivalleri'nde Mansiyon; 2025 SİYAD Ödülleri’nde ise Ahmet Uluçay Umut Ödülü’nü kazanan "Dilan Hakkında Konuşmalıyız", yaratıcı tıkanıklık, toplumsal beklenti ve bireysel arayış arasında sıkışıp kalmış bir genç kadının portresini çiziyor.

Dilan, hayatını annesiyle birlikte sürdürmekte ve dayısının emlak ofisinde çalışmaktadır. Ancak içten içe çok daha fazlasını yapabileceğine inanmaktadır. Onun bu tıkanmışlığına odaklanan bir belgesel ekibi, hem Dilan’ın gündelik yaşamını gözlemler hem de üretme arzusuyla dolu bir bireyin neden bir türlü ortaya “değerli” bir şey koyamadığını sorgular. Film, bu sorunun yanıtlarını Dilan’ın kişiliğinde, bedeninde, hatta kan değerlerinde bile arar: Belki demir eksikliği, belki yeteneksizlik, belki de sadece tembellik... Ya da hiçbirinin tam karşılığı olmayan başka bir şey.

Yönetmen Umut Şilan Oğurlu’nun mizahla melankoliyi ustalıkla harmanladığı kısa film, yaratıcı olmanın karmaşık doğasına ve bir şey üretememenin sıkıştırıcı hissine içeriden bir bakış sunuyor. Hem eğlenceli hem hüzünlü bir kendini keşfetme hikâyesi.

Mükemmel - Ece Dizdar

.

61. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kısa Film Ödülü’ne layık görülen "Mükemmel", yönetmen Ece Dizdar’ın ilk kısa filmi olarak, doğumdan yalnızca iki gün sonra toplumsal baskıların ortasında kalan bir annenin içsel mücadelesini anlatıyor. Film, lohusa Azra’nın yenidoğan oğlunu hemen sünnet ettirmesi yönünde gelen baskılarla baş etme çabasını merkeze alıyor. Eşi, kayınvalidesi, doktorlar ve hatta görünmeyen bir toplumsal normlar ağı, Azra’nın üzerinde giderek artan bir baskı kurar.

Doğum sonrası hormonların da etkisiyle Azra, gittikçe yalnızlaştığı bu çemberin içinde kendini ve bebeğini korumaya yönelik güçlü bir içgüdüyle hareket etmeye başlar. Film, Azra’nın bu içsel kırılma anı üzerinden yalnızca bireysel bir direnişi değil, aynı zamanda yaratılmış bedenin “mükemmelliği” fikrine dair derin bir sorgulamayı da izleyiciye sunar.

facebook Tweet
Benzer Haberler