Hesabım
    "Okul Tıraşı"nı Yönetmen Ferit Karahan Beyazperde'ye Anlattı

    Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden En İyi Film ödülüyle dönen ve katıldığı festivallerden ödüller almaya devam eden filmi, yönetmeni Ferit Karahan ile konuştuk.

    HK: Filmin her noktasında güçlünün güçsüzü ezdiği bir durum var. Çocukların da kendi aralarında uyguladıkları bir zorbalık var. O hiyerarşik düzen korkuyu tırmandırıyor. Korku da yalanı doğuruyor. Böyle peşi sıra gelen, bir domino etkisi var. Siz nasıl bakıyorsunuz o konuya? Yani korkunun yalanı doğurmasına? 

    FK: Korku yalanı doğruyor zaten, filmi yaparken en baştaki cümlemiz oydu. Korku, benim esas uğraştığım alan. Gerçekten korku ve baskı ikliminde bütün ilişki biçimleri pamuk ipliğine bağlıdır. Her şey kalın bir sis tabakasının altında gibi. Uzaktayken varmış gibi görünüyor ama yaklaştıkça neredeyse olmadığını görüyorsunuz. Filmdeki iki arkadaşın ilişkisini bu temele dayanarak inşa ettim. Var, orada; ama aslında neredeyse yok. Sistem bir şekilde buna bile izin vermiyor. Her şey bir yalana dayalı. İnsanlar da sürekli yalan söylemek zorunda kalıyor. Çünkü koşullar o kadar sert ki, yalan söylemek biraz da bu duvarları esnetmenin başka bir yolu oluyor. Neredeyse direnişe dönüşüyor. Aynı zamanda dikey hiyerarşik zeminlerin temel sıvası korkudur. Bu aynı sıva gibi betonlaşıp kural haline gelir. Ve yine aynı şey akranlar arası ilişkiyi de etkiler. 

    HK: Çocuk oyuncularla çalıştınız. Nasıldı onlarla çalışmak? Oyuncu seçimlerini nasıl yaptınız? Yusuf karakterini oynayan Samet bayağı başarılı. Nasıl buluştu yollar? Nasıl gelişti? 

    FK: Mekan araştırmaları sırasında oyuncu seçmeleri de yapıyorduk. 1000’den fazla çocuk gördüğümü söyleyebilirim. Sonra bir mekan belirledik ve casting yapmaya başladık. Filmi çekeceğimiz ilin valiliğinden izin almış olmamıza rağmen, o ilin milli eğitim müdürü bir türlü izin vermiyordu. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği, Eurimages gibi destekleri kanıt olarak sunuyorduk, yine de izin vermiyordu. Fakat alternatif mekanlarımız vardı. Zaman kısaldıkça, çalışma arkadaşlarım mekan ve cast için endişelenmeye başladılar. Yusuf karakteri çok önemliydi ve filmi taşıması gerekiyordu. Ben sürekli Yusuf’u aramanın anlamsız olduğunu, zaten mekan arayışında kendisinin bizi bulacağını düşünüyordum. Diğer filmlerimdeki çocuklar da hep öyle öne çıkmışlardı. Casting sırasında Samet (Yusuf) geldi ve 1 saate yakın konuştuk. Sonrasında mekanda çekim izni alamadık ve başka bir ilde çekim yapmamız gerekiyordu. Fakat ben Samet’i oynatmakta kararlıydım. Zaten Yusuf’u ararken ya da o bizi ararken diğer bütün çocuk oyuncuları neredeyse seçmiştik. Çocuk oyuncuları oynatmak doğası gereği zaten çok zor. Kanat ve Gülistan, benim biraz o konuda mahir olduğumu düşünüyorlardı; fakat öyle olmadı. Bir iki tane çocuk için belki bunu söyleyebilirim ama beş yüz tane olunca çok zor, çok zorlandığımı söyleyebilirim. Çünkü çocuklar çok zekiler. Sürekli sizinle oynuyorlar ve bir güç dengesini sürekli kolluyorlar. Yani, o yüzden çok daha dikkatli ve mesafeli olmam gerekiyordu. Başka yöntemler bulmam gerekiyordu sette. Beni diri tuttu ama yordu diyebilirim yani. 

    HK: Onları nasıl etkilemiştir peki? Bir filmde oynamak, hayatlarının bir yerine dokunmuştur diye düşünüyorum. 

    FK: Özellikle küçük kentteki insanlarla çalışmanın büyük tehlikeleri var. Genelde film ekipleri, çekim sırasında çocuklara fazlasıyla yakın davranırlar. Başta iyi ve masum görünen bu davranış biçimi, sonrasında geride kalanları kötü etkileyebiliyor. Gidip onların hayatlarına giriyorsunuz ve sürekli onları manipüle ediyoruz. Bu yüzden dikkatli olunması gereken bir durum. Çekimin geçici ve normal bir durum olduğunu sıklıkla vurguluyordum. Buradan öyle yada böyle gidecektik ve onlar yalnız kalacaklardı. İşte bu yüzden, filmin ilk günü, çocuklara karşı ciddi bir tavır geliştirip, diğer insanlara nasıl davranıyorsam onlara da öyle davranmaya özen gösterdim. Bir noktada, bir iletişim biçimi oluşur ve film doğru yöne doğru ilerler. Tabi eğer cast doğruysa. Benim avantajım bu çocukları gerçekten iyi tanıyor olmam. Çünkü hepsi benim zaten geçtiğim yollardan geçiyorlardı ve içinde bulundukları duygu durumlarını hemen anlıyordum. Nerde yumuşamam ve nerede serleşmem gerektiğini hissediyordum. Biraz da onların zekalarına güvenmek gerektiğini söyleyebilirim. Çocuklar da karakter sahibiler ve fikirlerinin önemsendiğini, görünür olduklarını bildikleri vakit söylenen her şeyi anlayıp, fazlasıyla sana geri verebiliyorlar.

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top