Hesabım
    Venedik’te Türkiye Sineması!

    Türkiye sineması bu sene Venedik Film Festivali’nde biri VR toplam üç filmle temsil ediliyor.

    Yakın geçmişte Sivas, Abluka gibi filmlerin ana yarışmasından ödülle döndüğü; Ana Yurdu ve Körfez gibi filmlerin başarılı bir festival ve vizyon turuna başlangıç yaptıkları Venedik Film Festivali, bu yıl da yerli sinemacılarımızdan çok sayıda başvuru aldı. En nihayetinde de programda yer alan üç yapımımız oldu.

    Bunların en önemlisi, festivalin ana yarışmadan sonraki en önemli bölümü olan Orizzonti seçkisinde Anons. Mahmut Fazıl Coşkun’un Uzak İhtimal ve Yozgat Blues’dan sonraki üçüncü filmi olan Anons, 1963 Mayıs ayında, bir darbe girişimi sonrası ordudan atılmış bir grup eski askerin, ordu içinden de destek gördüklerine inanarak yeniden yönetime el koyma gayretini, İstanbul’da TRT radyosuna girip ihtilal metnini okuma çabalarını anlatıyor. Coşkun’un senaryosunu Ercan Kesal ile birlikte yazdığı film, gerçek bir olaydan esinlenerek kurgulanmış.

    Şüphesiz, 15 Temmuz sonrası daha da merak uyandırıcı bir proje bu. O dönemde Coşkun ve ekibi filmi zaten yazmış ve hazırlık sürecindeydi. Venedik’te de ilgiyle karşılanan Anons, günümüze ve 15 Temmuz’a dokunabilecek mevzulara girmiyor. Aki Kaurismaki, Roy Andersson gibi İskandinav sinemasının ustalarının, onların filmlerinde rastladığımız ‘deadpan’ mizahına yakın duruyor. Yine de ilk gösterim sonrası film ekibinin katıldığı soru-cevap bölümünde, İtalyan basınından filmin Türkiye’nin bugününe dair bir şey söylemekten özellikle çekinmesine eleştiri geldi. Ülkenin içinden geçtiği bu dönemde genç sinemacıların politik bir film yaparken güncele değinmemeyi seçmesini yanlış bulan yorumlara Coşkun’un cevabı “Sadece bir film yapmak istedim” şeklinde oldu.

    Anons’un Cumartesi akşamı Orizzonti bölümünden Senaryo ve/veya birkaç başka ödülle dönmesi hiç şaşırtıcı olmaz.

    Emre Yeksan’ın üst üste ikinci kez Venedik Film Festivali’nde yer almasına vesile olan Yuva ise, Körfez gibi hatta daha da fazla, açıkça politik bir sinema örneği. Körfez’in devamı, bütünleyicisi olarak görmek de mümkün Yuva’yı. Oradaki Selim’in ileri bir aşamasıymış gibi, Yuva’nın ana karakteri Veysel şehir yaşamından, medeniyetten uzaklaşmış, bir ormanda tek başına yaşamaya başlamış. Fakat arazinin satılmış olması sebebiyle oradan çıkartılmaya çalışılıyor. Gitgide doğaüstü bir alana da giren, Yeksan’ın yeniden alegorik bir anlatı kurduğu, günümüz Türkiye’siyle doğrudan alakalı bir film bu. Venedik’in düşük bütçeli projelere destek amaçlı oluşturduğu Biennale College adlı fonun finansmanıyla çekilen üç yapımdan biri Yuva. Adana Film Festivali’nde bizim seyircimizle de buluşacak. Olasılıkla Anons gibi...

    Venedik’teki son temsilcimiz ise Yuva’nın bir uzantısı aslında. Deniz Tortum’un VR filmi Selyatağı, İstos Yapım’ın yine Emre Yeksan’ın danışmanlığında gerçekleştirdiği bir kısa metrajlı sanal gerçeklik projesi. Venedik son üç senedir VR bölümüne çok önem veriyor, bu konuda öncü bir rol üstlenmeye çalışıyor. Selyatağı da bu seneki programın teknolojiyi başarılı bir şekilde, sinema duygusunu da kaybetmeden kullanan işlerinden biri olarak öne çıkıyor. Yuva’daki olaylardan belirsiz bir süre sonra, aynı ormanda geçen Selyatağı’nı, doğanın kendisine yönelik tahribata karşı kendi önlemlerini aldığı, bir doğaya çağrı olarak tanımlamak mümkün. Seyircisini ormanın içinde 360 derece bir yolculuğa çıkaran film, festivalin sonuna dek VR adasında gösterilmeye devam edecek.

    Twitter: aliercivan

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top