Sahi neydi İzmirlilik?
Yazar: Duygu KocabaylıoğluAralık ayının ilk hafta sonu itibariyle gerek vizyon gerekse dijital platformlar “holiday season” olarak yaftalanan, daha bir popcorn, tatil filmlerin havasına hemen girdiler. Romantik komedi ve aile filmlerinin öne çıktığı bu içeriklerde, yerli yapımlar açısından Amazon Prime Video'nun payına da Furkan Andıç ve Ayça Ayşin Turan gibi iki popüler ismi bir araya getiren “39 Derecede Aşk” adlı yapım düşmüş.
Daha önce Ses ve Karışık Kaset (2014) filmlerinde işbirliklerini izlediğimiz Tunç Şahin ve Uygar Şirin, bu sefer bir dijital platform işi için, biri yönetmen diğeri senarist olarak yeniden bir araya gelmişler. Yönetmen Tunç Şahin’den İnsanlar İkiye Ayrılır projesinde bu yana pek ses çıkmıyordu. Yakın dönemin beyaz yakalılarını mercek altına alan ve bu bağlamda zekice kurgulanmış bir film olan İnsanlar İkiye Ayrılır, prömiyer yaptığı Altın Portakal’dan En İyi Senaryo ödülüyle ayrılmış, hatta pandeminin olumsuz etkilerine rağmen uzun soluklu bir vizyon turu geçirmişti. Uygar Şirin’i ise edebiyat çalışmaları haricinde, Vatanım Sensin (2016) ve Annemin Yarası (2016) gibi popüler TV dizilerinin senaryo kadrosu dahilinde görebildik. 10 yıl önceki Karışık Kaset rüzgarından sonra yeniden bir romantik komedi için kolları sıvayan ikili, bu sefer İzmirlilik-İstanbulluluk karşıtlığı üzerinden farklı bir nabız tutturmaya çalışmışlar. Fakat özgünlük açısından ne kadar başarılı olabilmişler, beraber değerlendirelim.
Kumru, çok değil sadece 3 sene önce İzmir’i terk edip İstanbul’a yerleşmiş, genç ve aşırı hırslı bir avukattır. Günümüz sahtekar yaşam koçu guruluğundan tutun da anlık takvim organizerliğine dek, kalburüstü olmaya çalışan bir beyaz yakalının tüm özelliklerine sahiptir adeta. Firması için oldukça önemli bir davayı çözmek uğruna yapacağı günübirlik İzmir seyahati, neredeyse benliğinin geçmesi gereken bir sınav haline gelir, gergin, telaşe ve lider karakterli Kumru için. İzmirli Fatih ise özgüven eksikliği yaşayan bir müzisyendir. Babasının araç kiralama firmasına yardımcı olurken yolları günübirlik İzmir’e gelen Kumru ile kesişir. Bu noktadan sonra da disiplinli, kibirli ve dakik İstanbulluluk ile rahat ve işlerini oluruna bırakarak halleden İzmirlilik çarpışa çarpışa ilerler...
Konusunu ancak bu şekilde özetleyebildiğimiz "39 Derecede Aşk", özü itibariyle romantik komedinin temel senaryo matematiğini kullanarak, İzmir ve İstanbul kentlerinde yaşayan insanların hayata farklı, hatta ters yönlerden bakışlarını, mizahi bir dille ele almaya çalışıyor. Ancak senaryo, ne yazık ki zekice kurgulanmış bir akış ve espriler yerine boyoz, kumru, öğlen rakısı, İzmirlilerin 'hallederiz' rahatlığı gibi bilindik klişelerden öteye geçemiyor. Zamansal olarak bir gün içerisinde başlayıp tamamlanan hikayede, akış sürekli sekteye uğruyor ve seyircinin önüne konan mantık hataları da işin cabası oluyor. İzmir'in Konak Meydanı, Kordonboyu, Urla Karantina Adası gibi keyifli güzelliklerini fon olarak kullanmak, elbette ki filmi görsel olarak çekici kılıyor, ancak bu görsel zenginlik hikayenin yüzeyselliğini ve klişelerini örtmeye yetmiyor. İzleyici, İzmir’in sıcak atmosferini hissederken, karakterlerin derinleşemeyen diyalogları ve senaryonun zayıf noktaları arasında kayboluyor.
Karakterler bağlamında, başrol oyunculukları da performans olarak derinleşmiyor ve maalesef sıradan bir romantik komedinin çıkarlarına hizmet eder hale geliyor. Furkan Andıç ve Ayça Ayşin Turan, her ne kadar ekranda iyi bir kimya yakalamaya çalışsalar da karakterlerinin gelişimi ve motivasyonları inandırıcılıktan uzak kalıyor. Cem Davran ve Pelinsu Pir gibi deneyimli isimler filme renk katmakla birlikte, ana dinamiklerin düşüklüğü nedeniyle hikayeye özlenen derinliği kazandıramıyorlar.
Filmin en büyük artısı, yukarıda da değindiğimiz, fon olarak kullanılan iç açıcı İzmir manzaraları ve bu manzaralara eşlik eden müzikal seçimler. Ancak, kurgu uğruna gün boyu Alsancak (Konak), Urla ve Güzelbahçe-Narlıdere üçgeninde gezmeleri ve tüm önemli işlerini İzmirli rahatlığı içinde 10 dakikada halletmeleri, inandırıcılığı zorlayan unsurlar arasında yer alıyor. Evet İzmir, İstanbul kadar gergin bir şehir değil, ama o kadar da değil… Filmin finaline yakın gelen Sezen Aksu’nun “İzmirin Kızları” parçası ise keyifli bir tını olarak kulağımızda kalıyor.
Uzun lafın kısası, "39 Derecede Aşk", romantik komedinin sevilen yüzlerini bir araya getirerek dikkat çekici bir başlangıç yapsa da, klişelere ve mantık hatalarına düşen bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı İstanbulluların ‘büyük bir köy olma’ klişesi ile İzmiri yargılamaları gibi. İzmir’in keyif veren atmosferi ve görsel zenginliği, filmi izlenir kılarken, karakterlerin derinleşememesi ve senaryodaki zayıflıklar, filmin olası potansiyelini yeterince ortaya koyamıyor. "39 Derecede Aşk" romantik komedi severler için hafif ve eğlenceli bir seçenek olabilir; ancak daha derinlikli ve özgün bir hikaye arayanlar, dahası Tunç Şahin ve Uygar Şirin filmografilerini yakından tanıyanlar için hayal kırıklığı yaratan bir “dijital platform işi” olacaktır.
Ne yapalım, -bir İzmirli avuntusu ile- bu sefer de böyle olsun madem…