Hesabım
    Yengeç Oyunu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Yengeç Oyunu

    Yengeç Oyunu

    Yazar: Murat Özer

    Türkiye sinema tarihinin en iyi iki filminden birine senarist (Selvi Boylum Al Yazmalım), diğerine de yönetmen (At) olarak damgasını vurmuş Ali Özgentürk'ün hikâyesinin tükendiğini belgeleyen son filmi "Yengeç Oyunu", Osmanlı döneminden modern Türkiye'ye gelinen şu aşamada, adalet sisteminin kadına bakışının değişmediğini vurgulama çabasında bir çalışma havası taşıyor. Ama bu çalışmanın sadece 'iyi niyetli' bir çabadan öteye anlamlar taşımadığı da apaçık görünen bir gerçek.

    Yaklaşık 100 yıl önce işlenen bir cinayetin perde arkasını aralama niyetindeki bir öğretim görevlisi ile öğencilerinin, bu çabaları sırasında karşılaştıkları engeller ve bunlara karşı geliştirdikleri çözümler üzerinden yürüyen hikâye, bir yandan da Asya (Selvi Boylum Al Yazmalım'a selam) adlı öğretim görevlisinin annesi ve kız kardeşlerinden oluşan ailesiyle yaşadıklarını ameliyat masasına yatırmaya çalışıyor. Asya'nın travmatik geçmişinin yansımaları da belli noktalarda hikâyenin gidişatını belirleme işlevi üstleniyor. Ama tüm bunların yarattığı dağınıklık, hiçbirinin bir 'üst hikâye' oluşturmasını sağlayamıyor ve filmi bir tür 'kopukluklar senfonisi'ne dönüştürüyor. Bu kopukluk içinde yol bulmaksa neredeyse olanaksız hale geliyor.

    Ali Özgentürk, 'toplumun kadına bakışı' gibi dikkate değer ve özenle işlenmesi gereken bir tema seçmiş olmasına karşın, bunu binbir parçaya bölerek bütünlüğün kaybolduğu bir yapı kuruyor filminde. Zaman zaman didaktiklik tuzağına da düşen yönetmen, özellikle sonlara doğru bu durumun kurbanı oluyor ve söylemek istediklerinin etkisinin neredeyse sıfır noktasına inmesine neden oluyor. 'İddialı' bir söylem tutturmak için mutlaka karakterlere bu türden 'okkalı' cümleler sarf ettirmek mi gerekiyor diye de bir soru geliyor aklımıza bu noktada. Durumlar üzerinden hareketle söylenebilecek her şeyin ifade edilebileceğini düşünüyoruz. Özellikle 'halk mahkemesi' sahnesinde 'nokta' koyma kaygısının zirve yaptığını ve filmin oraya kadar aksayarak da olsa getirdiklerini 'sönmüş bir balon'a dönüştürdüğünü söylemek mümkün.

    "Yengeç Oyunu"nun oyunculuk açısından da pek şansı yok gibi. Bunda oyuncuları mı, yoksa Ali Özgentürk'ün bizleri olduğu kadar oyuncuları da inandırmayan senaryosunu mu suçlamak gerek bilemiyoruz. Hiçbir oyuncu, filmin tamamına yayılan bir tutarlılığı sağlayamıyor; kiminin trajedisine ortak olalım derken, kimi de karikatür boyutunda bir karakter çalışmasıyla önümüze konuyor. Hâl böyle olunca, 'oyuncu korosu'nun herhangi bir şekilde uyum yakalamadığına tanık oluyor ve zaten bir türlü içine giremediğimiz hikâyeden iyice kopuyoruz.

    Ali Özgentürk'ün bir yönetmen olarak tıkandığını işaret eden "Yengeç Oyunu", sinemacının eski başarılarını bir daha yakalamasının mümkün görünmediğini gösteriyor bir yandan da. Sinema sanatının geçirdiği değişime ayak uyduramama probleminin had safhada yaşandığını hissettiren bu durum, Özgentürk'ü "Selvi Boylum Al Yazmalım"ın senaristi ve "At"ın yönetmeni olarak saygıyla anmamıza vesile oluyor, ama yönetmenin gelecek projelerine dair herhangi bir umut kırıntısı sunmuyor. Umarız yanıltır bizi Ali Özgentürk ve söylediklerimizi ağzımıza tıkar! Umarız...

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top