Hesabım
    Bir Ses Böler Geceyi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Bir Ses Böler Geceyi
    Yazar: Ali Erden

    Ahmet Ümit'in aynı adlı romanından çekilen 2012 yapımı "Bir Ses Böler Geceyi", gerçekten başarılı bir uyarlama. Polisiyelerin üstadı Ümit'in okuduğumuz bu romanını sinemaya aktarabilmek çok zorlu ve yaratıcılık isteyen bir iş. Yönetmen Ersan Arsever İsviçre'de yaşıyor. 1942 yılında Ankara'da doğan Arsever, 1970'lerde yönetmen asistanlığı, ardından reklam yönetmenliği yapmış, sonra da İsviçre'ye yerleşmeye karar vermiş. Yönetmenin uzun yıllar Avrupa'da sanatı soluması bu filmi için, özellikle anlatımı açısından çok şey katmış. Romandaki anlar arasındaki geçişler, bir ustanın dokunuşu gibi filmde de başarıyla yapılıyor. Seyirciler, sadece olayları yorumlamakla kalmıyor, hem yakın hem de uzak bir kültürün içine giriyor. Alevi kültürünün ritüelleri gerçekten çoğunluk için de yabancı ve keşfedici. Alevi ritüellerini seyretmek, bir yabancı belgeseli izler gibi geliyor insana. Sistem, bu kadar iç içe olup bu kadar uzak tutmayı nasıl başarmış, şaşırıyorsunuz. Bu filmde, Alevileri anlama ve keşfetme var. Ama, bu kültürü anlamak ve yaşamak da zorlu bir macera gibi geliyor insana. İsmayil ve Süha hakkında her şey olan bu filmin romanı ilk defa 1994 yılında Cem Yayınevi'nden çıkmıştı. Daha sonra Can Yayınları, Om Yayınevi ve Doğan Kitap'tan çıktı diğer baskılar. Romanın ve filmin finallerinin zihin karıştırıcı olduğunu belirtmeliyiz. İnsanı birden boşlukta bırakan ve gizem yüklü bir final bu. Filmi gördükten sonra romanı da okumak iyi olabilir. Filmin görüntüleri ne kadar çarpıcıysa romanın da kelimeleri o kadar güçlü.

    Üniversitede araştırma görevlisi Süha (Cem Davran), fırtınalı ve yağmurlu bir öğleden sonra arabasıyla yol alırken, araba mezarlıktan geçerken takla atıyor. Yaralı arabadan çıkan Süha, yakındaki terk edilmiş gibi görünen köyde sesler duyduğu eve yöneliyor. Orada hiç bilmediği varoluşları keşfediyor. Belki de en önemlisi, hayatta elinin altından kaçırdıklarının acı gerçekliğiyle yüzleşmesi... Artık onun için bazı şeyleri tamir edip yeniden başlamak çok geç. İsmayil (Gün Koper) gibi belki de. Burası bir Alevi köyü. Toplanılan evde derin bir toplantı var. Süha, pencereden olanları dikizliyor. Gülizar'la (Merve Dizdar) evli İsmayil intihar etmiş. Sofular ve Dedeler, İsmayil intihar ettiği için ona dualık vermemişler. İsmayil'in babası Ali Rıza (Rıza Akın), oğlunun tabutunu toplantıya getirmiş. İsmayil, sofulardan öğrendiği hiçbir şeyi yeterli görmemiş ve sanki "nirvana"ya ulaşmak için kendini Aleviliğin derinliğine bırakmış. Sırrını genç karısı Gülizar'a açtıktan sonra trajedisine gitmiş İsmayil. Çünkü köylüler deliymiş gibi bakmışlar ona. Bu dünyadaki en iyi dostu Zülfü (Olgun Toker) bile. İsmayil'in intiharı sonrasındaki anlarda hakiki acı perdeden seyircilere doğru geliyordu. Belki gözlerinden yaşlar gelenler olacak bu anlarda. Gülizar'ı geçmişteki sevgilisi Demet'e benzeten Süha, üniversite yıllarındaki eylem ve çatışma anlarını hatırlıyor. 12 Eylül gecikmiyor. Tutuklamalar ve işkenceler sürerken Demet, kendileri için yeni bir hayat istiyor Süha'dan. Kendi sol örgütünü tecih eden Süha, hayatının aşkını sonsuza kadar kaybediyor. Çünkü uğruna savaştığı hiçbir şey hayatta ona karşılığını vermiyor. Verdiği sadece hapis. Eski devrimci arkadaşlarıyla karşılaştığında büyük bir pişmanlık da yaşıyor. Çünkü hepsi köşeyi dönmüş ve karşı oldukları burjuva yaşamların konformizmini sonuna kadar yaşıyor hepsi.

    Filmin bir bölümü, Tokat'ın Zile ilçesine bağlı Karacaören ve Karşıpınar köylerinde çekilmiş. Köy atmosferi gerçekten etkileyici. İnsana mistik bir hava veriyor. Filmin görselliğinin ve kurgusunun çok iyi olduğunu da belirtmeliyiz. İsviçreli kameraman Aldo Mungnier'nin sinemaskop çerçeveleri büyülüyor. (Ama, Beyoğlu Atlas Sineması'nın kötü projeksiyonu bu muhteşem görüntüleri bulanıklaştırıyordu basın gösteriminde.) Cem Davran Süha'nın yirmili yaşlardaki halini canlandırırken bir an yadırgıyorsunuz, ama hemen ardından iyi ki böyle olmuş diyorsunuz. Filmdeki performansı bayağı iyi. Elbette iki genç oyuncuya selâm göndermek gerekiyor. Sinemamızın iyi oyuncularından Macit Koper'in oğlu Gün Koper oyunculuğuyla perdede ışık saçıyor. Sinemamızda ezelden beri genç oyuncuların önü açık olmazdı pek. Son yıllarda bu değişmeye başladı ve önleri açık şimdi. Bir genç oyuncu daha var ışığını saçan. Merve Dizdar, oynadığı iki karaktere de hakkını vermiş bu filmde. Hz. Hızır ve Bekir olan Ali Sürmeli, küçücük rolleriyle filmin ruhu olmuş. Rıza Akın, Tayfun Pirselimoğlu'nun 2007 yapımı "Rıza" filminden bu yana sinemamıza katkıda bulunuyor. Atilla Cengiz'in 2011 yapımı "Oğul" filminde de acılı baba olmuştu Rıza Akın. Fonda duyulan müzikler de kulağa iyi geliyor. Haftanın iyi filmlerinden...

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top