Hesabım
    R.M.N.
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    R.M.N.

    Yayılmacı ve kayırmacı insanlık!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Kim ne derse desin Cristian Mungiu denince aklımıza yine de 2007 yapımı 4 Ay 3 Hafta 2 Gün geliyor. Tabii ilk filmi bu kadar sağlam tutunca diğer filmler ne kadar üst düzey olsa da kesmiyor, tıpkı R.M.N’de olduğu gibi. Aslında Mingui bütün kozlarını kullanıyor bu film için, ama Cannes’da bile istenilen etkiyi maalesef yaratamadı! Ama asla güçsüz bir film değil!

    Film Transilvanya bölgesinin bir dağ kasabasında yaşanan mülteci karşıtlığından tutup, toplumsal şiddetin gelebileceği noktaları sorguluyor ve faşist dürtülerle hareket edip, hatalı olanın hep karşı taraf olduğu yönünde tutturan bir insan grubunun beyinlerine yapışmış ırkçılık olgusunu sorgulamaya çalışıyor. Tabii bu filmi tüm olarak Romanya’nın geneline yaymak haksızlık olur, o yüzden yönetmen, parçalanmış bir topluluk olarak yaşayan bu insanların mikrokozmik bir benzerini önümüze sürüyor. Bu tarz filmlerin daha yerel motiflerini biz kendi sinemamızda da deneyimleme imkanı buluyoruz. Çok çok yakın örnek olacak ama Kurak Günler ve Karanlık Gece bize yabancılaşmanın, istememenin ve sonrasında yok etmeye kadar varan nefret ve toplumsal şiddetin güzel bir örneğini sunuyor. Burada biraz daha mültecilik, ucuz iş gücünün kasaba halkında yarattığı harareti gözlemliyoruz. Ve biraz da Haneke gerilimiyle bezenmiş kasabanın tekinsiz sokaklarında, Transilvanya atmosferinde bir arada yaşamayı beceremeyen insanların arasında dolanıyoruz.

    Tabii Mingui sadece bununla yetinmiyor birlikte yaşayabilmenin sürdürülebilir bir konu olması yönünde ve küreselleşmeyle başlayan doğa tahribatı konusunda da uyarılar yolluyor. İnsanın hayvani taraflarıyla sürekli karşı karşıya kaldığını ve alan belirleme çalışması yaparken, doğada yaşayan diğer canlıların yaşam alanları için ne kadar umarsız ve sorumsuz davrandığını, zaman zaman güzel ritüellerle karşımıza getiriyor.

    Film bunca genel derdi içinde, bir yandan da yurt dışında çalışan Matthias’ın Noel öncesi kasabasına dönüşünün izini sürüyor. Zira hikaye biraz da onun etrafında şekil almış durumda. Köy / kasaba çingene, Macar, Alman ve Rumenlerin bir arada yaşadığı bir dağ köyü kıvamında. Matthias bütün bu dertler içerisinde kendisine, oğlu Rudi, eski karısı, sevgilisi ve babasından oluşan bir çember örüyor. Özellikle de oğlu Rudi’yi konuşmaktan vazgeçiren bir korkunun içinde bulması, kasabanın da huzursuz ortamın içine çekildiğini fark etmesi Matthias’ı harekete geçiriyor. Filmin bir yandan da yandan bakan ahlakçı bir tavrı da var gibi, ataerkil bir savunuyu önümüze sunması biraz rahatsızlık verici. Karısı Ana ile ilişkilerini bozanın eski sevgilisi Csilla olduğu yönündeki vurgusu ve Ana’nın aşk yaşayan bu çifte her seferinde şaşkınlıkla ve üzüntüyle bakması bu tavrı iyice üstlenmiş duruma sokuyor yönetmeni.

    Film olasılıklara ve bir yandan da sosyal-gerçekçi gerilimlere parmak basmayı iyi başarıyor ve dünyanın gidişatı hakkında affediciliğin geldiği noktayı sorguluyor. Köyün dışındaki ormanın tekinsizliği kasabalının korkularına eşlik ederken, bir yandan da mültecilerin çalıştığı fırından ekmek almamaya kadar giden, kilisenin bakış açısıyla da desteklenen bir yola giriyor.

    Ama filmin masaya yumruk atıp şaha kalktığı yer 17 dakikalık kalabalık çekimi. Her detayın kadrajda yer bulduğu açısıyla, gerçekten de filme bir zemin bulmuşa benziyor Mingui. Kasabaya gelenler sadece Sri Lankalılar değil, bir Fransız araştırmacı da ormandaki ayı artışını gözlemlemek üzere geliyor, o da toplumun öfkesinin hedefi haline geliyor. Aşırıcı sağcı bir eylemle yani ayı postları ve miğferlerle bir gösteri yapıp, her şeye kafa tutmaya çalışıyorlar ama karşılarına çıkan son bir hayli manidar oluyor. Mingui gerçeküstü bir sonlanışla, insanın, medeniyetin arkasına sığınıp işgal ve yok etme kültürüyle dolup taşmasının yok olması gerektiğinin altını çiziyor!  

    twitter.com/banubozdemir

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top