Flow: Bir Kedinin Yolculuğu
BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
4,0
Çok İyi
Flow: Bir Kedinin Yolculuğu

Hepimiz aynı gemideyiz!

Yazar: İdil Hazal Acar

Yılın en beğenilen animasyon filmlerinden biri olan "Flow", prömiyerini Cannes'da, Un Certain Regard bölümünde yaptıktan sonra dünyanın dört bir yanından eleştirmenlerin övgüsünü toplayarak yoğun ilgi görmüştü. Gints Zilbalodis’in küçük kara kedisi Cannes’da ödül alamadı belki ama Annecy, Avrupa Film Akademisi ve Altın Küreler gibi oldukça prestijli duraklardan ödülsüz geçmedi. Film henüz neticelenmemiş BAFTA, César, Critic’s Choice adaylıklarının yanı sıra iki dalda da Oscar adayı (En İyi Animasyon Film ve En İyi Uluslararası Film). "Flow"un ödül sezonunda kat ettiği bütün bu yolu düşünecek olursam, Oscar almasa bile sadece bu yılın değil, son birkaç yılın en beğenilen animasyon filmlerinden biri olduğunu söyleyebilirim.

Festival de Cannes

Gints Zilbalodis, Riga doğumlu (bu bilgiyi şimdilik aklımızda tutalım) Letonyalı bir yönetmen, animatör ve besteci olarak çağdaş animasyon dünyasında dikkat çeken genç isimlerden biri. Kariyerine kısa animasyon filmleriyle başlayan Zilbalodis, 2019 yapımı ilk uzun metrajlı filmi "Away" ile uluslararası alanda tanınmış, Annecy Uluslararası Animasyon Film Festivali'nde Contrechamps ödülünü kazanmış ve Annie Ödülleri'nde En İyi Müzik dalında aday gösterilmişti. 75 dakika uzunluğundaki “Away”, “Flow”dan daha az rağbet görse de Zilbalodis'in minimalist, diyalogsuz anlatım tarzına ve yenilikçi animasyon tekniklerine dair izleyicilere kapsamlı bir fikir vermişti.

"Flow", Zilbalodis'in beş sene sonra gelen ikinci uzun metrajlı animasyon filmi olarak, yönetmenin kökleriyle tutarlı bir şekilde sanatsal gelişimini yansıtan bir yapım. Önceki projelerinde tek başına çalışan Zilbalodis; bu filmde Fransa'dan Sacrebleu Productions ve Belçika'dan Take Five gibi uluslararası yapım şirketleriyle ortak yapıma girmiş. Bu ortaklık, filmin teknik ve sanatsal kalitesini hayli arttırmış ve Canal+, Arte France, Eurimages gibi saygın kuruluşlardan kaynak alırken de güçlü birer referans olmuş. Filmin müzikleri, Gints Zilbalodis ve Letonyalı besteci Rihards Zaļupe'nin ortak imzasını taşıyor ve filmin atmosferine hizmet etme konusunda da muazzam bir başarı yakaladıklarını söyleyebilirim.

Filme gelecek olursak; “Flow", yalnızlık, dayanışma ve doğayla uyum temalarını işleyen diyalogsuz bir animasyon filmi. Başrol oyuncumuz siyah kedi, doğanın kucağındaki evinden meraklı, mutlu bir gün geçirmek için çıktığında, avladıkları balığı paylaşamayan bir köpek sürüsüyle karşılaşır. İçgüdüsel olarak ortada duran balığı alıp kaçmaya başlayınca farklı cinslerden üyelerin bulunduğu beş köpeklik sürü kedinin peşine düşer. Kedimiz can havliyle balığı onlara geri verse de köpekler kovalayışı sürdürür. Ta ki nereden çıktığı bilinmeyen bir taşkın bulundukları ormanı sular altında bırakarak tüm hayvanların kaçışmasına neden olana kadar. Siyah kedi fırtına gibi koşarak sulardan önce evine gitmeyi başarır, ancak evinin, eşyalarının ve bahçedeki birbirinden güzel heykellerin sular altında kalmasını izlemekten başka çaresi yoktur. Sular hiç durmadan yükselmeye devam eder, sanki tüm dünya sular altında kalmış gibidir.

Kedinin artık sulara teslim olmaktan başka çaresinin kalmadığını düşündüğümüz bir zamanda uykucu bir kapibara, nereden bulduğunu bilmediğimiz bir tekneyle ortaya çıkar. Kedi bütün bu suyun nereden geldiğiyle ilgilenmediği gibi teknenin nereden çıktığına dair de bir şaşkınlık göstermez. Onun için tek amaç hayatta kalmaktır, bu yüzden de tereddütsüz atlar tekneye. Kapibara şöyle bir süzüp kokladığı kedinin misafirliğine itiraz etmez. İki hayvan, meçhule doğru tekne yolculuğuna başlar.

Uğradıkları duraklardan birinde bulduğu tüm güzel eşyaları sepetine dolduran, özellikle de bulduğu bir aynada kendine bakmaya takıntılı olan bir lemuru yanlarına alırlar. Sonra, kediye yemek vermek için kendi sürüsüyle kavga eden ve yenilen bir sekreter kuşu ekibe katılır ve teknenin yeni kaptanı olur. Kediyi ilk başta kovalayan köpek sürüsünün en arkadaş canlısı olan Labrador da kedinin onayıyla tekneye girer. Sanki hiç sonu gelmeyecekmiş gibi görünen bir yolculukta fersahlar aşar, çeşitli duraklarda dururlar. Bütün bu süre boyunca teknedeki hayvanlar hep uyum halindedir. Ta ki havanın aşırı yağışlı olduğu bir gün karşılarına sürünün diğer köpekleri çıkana kadar.

Köpekleri tekneye almazlarsa tüm sürünün öleceği muhakkaktır. O nedenle sekreter kuşunun rızası olmasa da, tekne bu yeni yolcuların kullanımına açılır. Ancak köpekler geldikleri gibi önce kedinin zulasındaki tüm balıkları yerler, ardından lemurun aynasını kırarlar. Teknedeki uyum artık bozulmuştur. Sekreter kuşu, köpeklerin gelişinden sonra dümeni de bırakır. Dümen, tekneyi pek de iyi kullanamayan kapibaraya geçer fakat böylesine kötü şartlarda tekneyi idare edemez. Ve dümen tamamen kırılır. Artık suda sürüklenmeye başlarlar. Sekreter kuşu teknenin bu halini görünce, çok sevdiği kediye veda bile etmeden, en baştan beri yapabileceği şeyi yapar: Uçarak uzaklaşır. Hayvanlar artık kaderlerine terk edilmiştir. Ama en umutsuz anda, sular tıpkı nasıl geldiğini bilmediğimiz gibi gizemli bir şekilde çekilir. Dünya eski haline dönmüştür ama bu sefer suda yaşayan kadim bir deniz canlısı zor durumdadır. Çünkü su (kaynak) hala vardır ama bu canlıyı yaşatmak için yeterli değildir. Film, kapanış jeneriği öncesi kedi, köpek, lemur ve kapibaranın üzgün ve düşünceli bakışlarıyla sona erer. Yalnız son bir sürpriz final sahnesi vardır!

Yönetmenin Rigalı olduğu bilgisini aklımızın çekmecesinden çıkaralım şimdi. Letonya’nın başkenti Riga’nın şehir hayvanı nedir dersiniz? Siyah kedi! Kedi figürünü bu kadar iyi kullanmasından mıdır bilmiyorum, Zilbalodis 2024’te Riga’da yılın vatandaşı seçilmiş. Bu belki alakasız bir bilgi gibi görünüyor olabilir, fakat kedinin aslında bir şehrin (dolayısıyla bir ülkenin) sembolü olduğunu bildiğimizde filme dair bambaşka bir okuma yapabiliyoruz. Ben bu noktada diğer hayvanların da Avrupa Birliği üyesi olan farklı ülkeleri temsil ettiğini, suların yükselişinin iklim krizine dair çok tanıdık görüntüler verdiğini ve Nuh’un Gemisivari “Aynı gemide uyum içinde yaşayan hayvanlar” metaforunu çok manalı buluyorum. Üstüne, her biri farklı cinsten olan bir sürünün gemideki tüm uyumu bozması ve dümenin kırılması, daha önce dümende olan ama sonradan çekip giden sekreter kuşu (Brexit metaforu) Avrupa'nın göçmen krizine dair çok enteresan okumalar yapmaya da imkan veriyor. Tüm hayvanların kapanış jeneriği öncesi, hiç tanımadıkları deniz canlısının ölümüne bu kadar üzülmesi ve jenerik sonrası aynı canlıyı yine denizde keyifle yüzerken izlediğimiz umutlu son, iklim krizine rağmen dünyamız açısından her şeyin eninde sonunda yoluna gireceğini hatırlatır gibi. Peki bize ne olacak? Bunu bilemeyiz, zira filmde hiç insan görmedik.

"Flow", film olarak yaşattığı deneyimle sadece bir animasyon filmi değil, aynı zamanda alt metninde çok fazla şey anlatan bir film. Bu ödül sezonunda, izleyicisini sessizliğin içinde düşüncelere dalmaya davet eden bir yapım olarak hafızalara kazınacak.

İdil Hazal ACAR

Daha Fazlasını Göster