Amatör
BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
2,5
Geçer
Amatör

Kodlardan Tetiğe: Ruhsuz Bir İntikam Öyküsü

Yazar: Onur Çakmak

İntikam, sinemanın en eski içgüdülerinden biridir. Bir adamın sevdiği kadının öldürülmesiyle başlayan kanlı yolculukları sayısız kez izledik. Ama ne zaman bir film bunu tekrar yapmaya kalksa, artık neyin yeni, neyin yavan olduğunu daha net görür olduk. "The Amateur", kağıt üzerinde heyecan verici görünen bir fikri, ne yazık ki ruhsuz bir anlatıya ve donuk bir görselliğe kurban eden son örneklerden biri.

Yapım, 1981 yılındaki aynı isimli filmin yeniden çevrimi. Rami Malek’in başrolünde yer aldığı film, seyirciye patlayan arabalar, çatışma dolu sokaklar ya da klişelerle örülü bir ajanlık hikayesi vadetmiyor. Onun yerine, öfkeyi sistematik bir şekilde işlemeye çalışan bir aklın, kendi içindeki “soğukkanlı” patlamalarını izliyoruz.

John Wilson

Malek’in canlandırdığı Charlie Heller, Langley’de CIA’in Deşifre ve Analiz departmanında çalışan sessiz, disiplinli bir analisttir. Kod çözümler, dijital ağlarda iz sürer; ancak parmakları tetikte değildir. O daha çok ekran başında savaşan bir askerdir. Eşi Sarah’nın (Rachel Brosnahan) Londra’da bir terör saldırısında katledilmesiyle dünyası altüst olur. CIA, olayın sorumlularının peşine düşeceğini söyler ama Charlie için bu, sadece bürokratik bir teselliden ibarettir. “Onları kendim öldürmek istiyorum.” dediği anda hikaye, karakterin iç dünyasındaki duvarların yavaşça yıkılmasına doğru kırılmaya başlıyor.

Bu noktada film, “sıradan adam aksiyon kahramanı olur” kartını da devreye sokuyor. Ancak bu sıradan adamın sıra dışılığı, inandırıcılıktan çok eksikliğiyle dikkat çekiyor. Malek’in mesafeli oyunculuğu; karakterin travmasını dışa vuran değil, içine gömen bir çizgide ilerliyor. Ne yazık ki bu çizgi, bizi hikayeye bağlamaktan çok uzaklaştırıyor. Oysa "Death Wish"ten "Munich"e kadar iyi intikam filmleri, karakterin içsel dönüşümünü bir başkalaşım olarak sunar. Buradaysa Heller, neredeyse bir otomasyon gibi ilerliyor. Ne duygusu var ne ritmi.

Film, yönetmen James Hawes’un TV geçmişinin izlerini üzerinden pek atamamışa benziyor. Görsel dünya karanlık ama etkileyici değil; gri ve yorgun. Renk paleti, adeta ışığı unutmuş bir dünyada geçiyor. İstanbul, Paris gibi etkileyici lokasyonlar yalnızca harita üzerinde egzotik duruyor. Ne atmosfer yaratılmış ne şehirler bir karaktere dönüşebilmiş. Bu kez parlak olmayan bir renk paleti bahşedilen İstanbul’da geçen sahneler, şehrin tarihsel dokusunu ya da kaotik dinamizmini yansıtmaktan uzak. Hawes tüm bu lokasyonları sadece ardışık birer “uğrak noktası” olarak kullanmayı tercih ediyor.

Heller’a rehberlik eden Robert Henderson (Laurence Fishburne) karakteri, daha derinlikli olabilecekken yalnızca bir “eğitmen figürü”ne indirgenmiş. Fishburne’ün doğasında var olan aura, burada da hissediliyor; ancak senaryo ona gerçek bir alan açmıyor. Filmin gerilim damarlarından biri olan CIA içindeki çatışmalar da beklendiği gibi alt metinlerle değil, doğrudan repliklerle anlatılıyor. Zekice değil, yalnızca bilgi verici. Heller’ın yöneticisi rolündeki Holt McCallany ve üst düzey CIA yetkililerini canlandıran Julianne Nicholson ve Michael Stuhlbarg gibi isimler ise, donuk yazılmış karakterlerinin ötesine geçemiyor. Jon Bernthal ise adeta sete “geçerken uğramış” gibi kısa bir sahneyle yetiniyor. Tüm bu yetenekli oyuncu kadrosu, derinliksiz bir anlatının içinde boğuluyor.

Filmin politik altyapısıysa tutarsız ve yüzeysel. CIA’in karanlık dosyaları, terör ağlarının gizli finansal kaynakları, medya manipülasyonu gibi ciddi konular filmde yalnızca geçip giden alt başlıklar gibi duruyor. Bu tür yapımlarda artık bağıra bağıra propaganda yapılmadığında yeterli buluyor, büyük bir ideolojik ağırlık taşımasını beklemiyorum ancak anlatıya ufak dokunuşlarla daha farklı bir hüviyet kazandırabilirdi. Bunun yerine, "The Amateur" bir video oyunu estetiğinde ilerliyor: Bir sonraki hedef, bir sonraki mekan, bir sonraki küçük patlama.

Filmin belki de en büyük problemi ise, duygusal olarak hiçbir bağ kuramıyor oluşumuz. Sarah’nın ölümü, yalnızca bir katalizör. Seyirci olarak onunla hiçbir zaman bağ kuramıyoruz çünkü film buna pek müsaade etmiyor. Aynı şekilde Charlie’nin acısı da grafik üzerindeki bir tür veri gibi kalıyor, ölçülebilir ama hissedilemiyor. Uzun lafın kısası, havada kalan karakterler ve zayıf olay örgüsü, seyir boyunca “inançsızlığı askıya almayı” oldukça güçleştiriyor.

Uzun zamandır zaten dört başı mamur bir aksiyon gerilime şahit olmamıştım. Son düzlükte "The Amateur", anlatımı düz, görselliği sönük, temposu ise ölçülü ama heyecansız 2 saat olarak bende kaldı. Bu film, başlığında vadettiği gibi “amatör” değil; tam tersine profesyonel bir şekilde sıradanlaştırılmış bir anlatı. Ancak ne yazık ki ne aksiyonuyla ne duygusuyla ne de düşünsel altyapısıyla iz bırakan bir yapım olmayı başaramıyor.

Onur ÇAKMAK

Daha Fazlasını Göster