Hesabım
    13
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    13

    <b>13</b> ya da Anti-Otel

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    DVD şirketleri arasında eşsiz bir yere sahip olan Criterion’ın koleksiyonuna kattığı The Most Dangerous Game, kazara adasına ayak basanlarla oynamayı seven insan avcısı bir aristokratı anlatıyordu. Aslında erken Hollywood’un kimi klişelerini de içinde barındıran film, zevk için insan avına çıkan kahramanı ile döneminde küçük çaplı bir dehşet yaratmıştı. Filmin bugünün izleyicisi üzerinde aynı güçlü etkiyi yaratması imkansız. Fakat benzer bir etkiyi, çok daha sert ve karanlık bir film olan 13’ün yarattığını söyleyebiliriz. Bahis’in (Intacto) izinden giderek onu geçen, adeta distopik ve karanlık bir dünya çizen, gerçekçi bir film var karşımızda.

    13’ün ilk saniyeleri, giriş bölümüne ihtiyaç duymayan kararlı bir film izlenimi uyandırıyor. Klasik bir başlangıç yerini gerilimli bir müziğe ve siyah beyaz çizilmiş soğuk bir dünyaya bırakıyor. Çoktan başlamış bir filme ortasından girmiş gibi olsak da, gözümüz karanlığa çabuk alışıyor.

    Bir Fransız sahil kasabasında yaşayan Gürcü kökenli Sébastien, göçmen ailesine katkıda bulunmak için bir evin çatısını onarıyor. Evin morfin bağımlısı sahibi, aşırı dozdan gidince Sébastien parasını alamıyor ve bir şekilde emeğinin karşılığını almak için ev sahibine ait gizemli bir zarfın çizdiği rotayı izliyor. Yolun sonunda ise sadece bir kişinin hayatta kalacağı bir ölüm kumarı çıkıyor karşısına. Hayatını tehlikeye atmadan hayatta kalamayacak bir grup kaybedenin arasında buluyor kendini. Elindeki silahla diğer adayları devre dışı bırakıyor ve böylece bahisçilerine ve kendisine para kazandırıyor!

    2005 tarihli yapımın kara film türüne yakın estetiği, bu sert öyküyü çok daha tekinsiz bir atmosfere taşıyor. Yakın zamanda çekilen ve kara film estetiğini sıradan bir okula taşıyan Brick’i de düşünürsek, yaşadığımız günleri betimlemek için iyi bir araç olan kara film türünün giderek daha çok sinemacının ilgi alanına girdiğini söyleyebiliriz. Fakat 13’ün Brick gibi doğrudan türü hedef almadığını da ekleyelim. Géla Babluani’nin trajik cinayet seanslarıyla ilerleyen filmine farklı açılardan yaklaşmak mümkün. Sébastien’ın kolay yoldan para kazanma umuduyla yeraltı kumar ortamlarına sürüklenmesi, kolay paranın zararlarını göstermeyi amaç edinen çoğu gençlik filminden daha etkili. Ayrıca 13, kesinlikle şans kavramını mistikleştirmiyor ve filmin tartışmaya açık finali doğrudan rastlantıyla açıklanabiliyor. Bahis kadar estetik ve cool bir film olmasa da, sadece bu seçimiyle bile onu aştığını söyleyebiliriz.

    Nasıl The Most Dangerous Game’in 30’lu yılların insan yaşamını iyice değersizleştiren ekonomik bunalımı ile bağlantısı kurulabilirse, 13 de savaşlar döneminin bir alegorisi olarak kabul edilebilir. Şüphesiz savaş da en kolay insanların harcanabildiği, görünmez eller tarafından kontrol edilen politik bir kumar...

    13, şiddetini esirgemeyen, gözü pek bir film. Kesinlikle her zaman daha sertini bekleyen izleyicilere dönük, hesaplı kitaplı bir şiddeti yok. Ve benzer şekilde kahramanlarına beklenmeyen bir kabus yaşatan Otel’den (Hostel) çok farklı. Eğlenceli bir şiddet filmi olmadığı gibi, göçmenler üzerine bir 'durum trajedisi' de değil. Ölümcül oyunların temelinde insanlar arasındaki güçler dengesini/eşitsizliğini görmeyi seven ve karamsar olmak için illa da haberleri takip etmeye gerek duymayan bir kesimin haysiyetli bulacağı bir film. Bakın dünya nereye gidiyor demiyor, işte aşağı yukarı böyle bir yerde yaşıyoruz, diyor.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top