Hesabım
    Zincirbozan
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Zincirbozan

    Nerede <b>Zincirbozan</b>’ın İdealleri?

    Yazar: Ali Ercivan

    Yakın tarihimize ışık tutan sinema filmlerinin üretilmeye başlanması olumlu bir gelişme. Ömer Uğur’un Eve Dönüş’ünün ardından, Atıl İnaç yönetimindeki Zincirbozan da, 12 Eylül dönemini ele alıyor.

    Bu kez dönemin başlıca siyasi isimleri, ordu yetkilileri, istihbaratçılar ve perde arkasında Türkiye’nin sosyal ve politik ortamını manipüle eden güçler filmin başrolündeler. Süleyman ve Nazmiye Demirel, Bülent ve Rahşan Ecevit, Kenan Evren ve Turgut Özal gibi siyaset tarihimizin kilit isimleri, perdede onları canlandıran aktörler aracılığıyla bu filme konu oluyor.

    Fakat daha ilk sahneden kulak tırmalayıcı ses bandıyla filmden uzaklaşmadıysanız bile, ortada aslında bir film öyküsü olmadığını fark ettikçe kesin uzaklaşacaksınız. Senarist Avni Özgürel ve yönetmen Atıl İnaç’ın burada yaptığı, kronolojik bilgi verir gibi, 12 Eylül döneminde göz önünden uzakta yaşananların çetelesini sunmaktan ibaret kalıyor.

    Şu tarihte şurada şu oldu; bu şununla görüştü; şunu dedi; burada çatışma oldu; şuna şu bilgi verildi vs vs... Bütün bunların, elbette halkımız için bir ilgi çekiciliği olabilir. Ama kendisine takip edeceği, merak edeceği, umursayacağı bir hikaye vermiyorsanız, sinema seyircisi, hiçbir şey olmasa, sıkılacaktır. Zincirbozan, bir sinema filmini taşıyabilecek yan öyküler içeriyor ama bunların hiçbirine tarihsel veri muamelesinden fazlasını yapmıyor.

    Kaldı ki, bir yabancının ya da 1980 sonrası doğup o döneme dair yeterince bilgi edinmemiş bir gencin (sayıları çok fazla), bu filmde anlatılanlardan ne anlayacağını da merak ediyorum. Filmde radikal sol ve milliyetçi aşırı sağ örgütlerin mücadelelerini de izliyoruz örneğin. Fakat kimin neyi savunduğu, ne uğruna savaştığı, bu filmde yer alan bilgiler değil. Bilen kişi bu boşlukları kendi doldururken, bilmeyen perdede gördüklerini yerine oturtamayabilir.

    Zincirbozan, 'Bu film, 12 Eylül döneminde idealleri uğruna hayatlarını kaybeden gençlere adanmıştır' benzeri bir notla bitiyor. Fakat bunlar hangi idealler, film bize açıklamıyor. Filmde izlediğimiz gençler, çeşitli kişiler tarafından kullanılarak suikastler düzenleyen, adam öldüren, yeri geldiğinde birbirlerini bıçaklayan insanlardan ibaret. Perdedeki temsilleri sadece bu. Muhakkak ki, uğruna mücadele ettikleri bazı fikirleri var ama film bize bunları aktarmıyor. Zaten bildiğimizi varsayıyor. Bu sayede yaptığı şey, sadece seyirci potansiyelini kendi elleriyle sınırlamak değil; o seyirci üzerinde de gerçek bir etki yaratma şansını yok etmek.

    Ünlü siyasi figürleri canlandıracak oyuncular seçilirken, elbette fiziksel benzerlikler gözetilmiş. Bazı oyuncular rollerine cuk otururken (Nazmiye Demirel rolünde Ayşe Tunaboylu gibi), bazılarının inandırıcılığı biraz daha çaba gerektiriyor. Yurtdışından gelen biyografik filmlerde görürüz ki, fiziksel benzerlik makyaj gibi plastik öğelerle desteklenir. Oyuncu da sesini ve vücut dilini kullanarak o kişiliğe bürünmeye çalışır. Özellikle yakın tarihten veya yaşayan insanları sinemada canlandırırken, aktörün inandıcılığı daha da önem kazanır. İlginçtir ki, Zincirbozan’da yer alan bazı oyuncular bu yönde bir çabayı hiç göstermiyorlar.

    Süleyman Demirel’i canlandıran deneyimli oyuncu Haldun Boysan, Demirel’in kendisini biraz andırıyor sadece. Demirel’in ne kadar nevi şahsına münhasır biri olduğunu düşünürsek; Boysan’ın duruşunu, beden dilini, sesini nasıl kullandığı o derece önem kazanıyor. Ancak Haldun Boysan, tek başına yetersiz kalan fiziksel benzerliğin üzerine hiçbir şey koymuyor. İzlediğimizin Süleyman Demirel olduğuna bizi ikna edemiyor. Fiziksel benzerliği daha da az olan Bülent Emin Yarar, Bülent Ecevit olmak için biraz daha fazla çaba gösterir gibi. Ama yine de yeterli değil. Suna Selen ise Rahşan Ecevit’in 1980 yılındaki halinden ziyade, bugünkü görünümünü hatırlatıyor ne yazık ki. Bu karakterler arasında, fiziksel benzerliği yine az olmasına rağmen, çok ufak detaylarda canlandırdığı gerçek kişiyi hatırlatma başarısını gösteren oyuncu, Kenan Evren rolündeki Suavi Eren. Özellikle sesini, abartısızca ama başarıyla kullanıyor.

    Filmin en ciddi artısıysa, görüntü yönetimi. Beş Vakit’in steadycam operatörlüğü ve İklimler’in görüntü yönetmenliğinden sonra burada da görüyoruz ki, Gökhan Tiryaki piyasada kendi alanındaki en başarılı isimlerden biri. Zincirbozan’ı sıradan bir televizyon filmi seviyesinin üstüne çıkaran tek şey, görüntü yönetimindeki başarısı.

    Aslında Atıl İnaç’ın da modern ve dinamik bir biçim yaratmaya çalıştığı ortada. Fakat mesela, amorstaki oyuncu konuşan kişinin suratını kapatacak ölçüde çerçevenin dörtte üçünü kaplıyorsa, özellikle 24 gibi televizyon dizileri ve Paul Greengrass gibi yönetmenlerin işleriyle dikkat çeken görsel üslup biraz yanlış anlaşılmış diye düşünmeden edemiyorum.

    Filmin eslere sabrı olmayan, gereğinden fazla aceleci kurgusu da, perdede izlediklerini hazmetme zamanı tanımıyor seyirciye. Çoğu zaman, oyuncuların diyaloglarını ağızlarına tıkarcasına sahne değiştirildiğine şahit oluyoruz. Bunlara rağmen, kontrplonje* yöntemi ile tek plan olarak çekilen gerilimli bir asansör sahnesi gibi yönetmenin artı hanesine yazılan kısımlar da yok değil.

    Nihayetinde, olabildiğince abartılı kullanılan müzikleri, tarihsel veri sunmaktan öte bir sinema öyküsü anlatmayı beceremeyen yapısı ve biçimiyle, televizyon filminden hallice bir yapım olarak kalıyor Zincirbozan. 12 Eylül dönemini anlatması ve o dönemin -öncesi ve sonrasıyla- nasıl dış mihraplar tarafından manipüle edildiğini yüksek sesle bir sinema filminde söylüyor oluşu sebebiyle, belli bir ilgi ve övgüyle karşılaşması olası. Ama burada öncelikli kriterimiz sinema olduğundan, Zincirbozan bizim gözümüzde sınıfta kalan bir yapım oldu malesef.

    *Alt açıdan yapılan bir çekim yöntemi

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top