Hesabım
    Son Şans
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Son Şans

    Son Şans: Her an biraz daha dağılan bir film...

    Yazar: Kaan Karsan

    2008’de yaptığı “Beşir’le Vals” ile birlikte dünya çapında büyük bir saygınlık kazanan İsrailli yönetmen Ari Folman’ın yeni filmi Son Şans, geçtiğimiz sene Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yarışmıştı. Ülkemizde ilk kez Filmekimi 2013’te gösterilen film, oldukça gecikmeli bir şekilde, Cannes’dan tam bir yıl sonra vizyona çıkıyor.

    Beşir’le Vals’te savaşa, savaşın yarattığı yıkım ve acıya dair –film animasyon türünde olmasına rağmen- oldukça çarpıcı, sert ve içten bir portre çizen Folman, bu kez bir distopya yaratarak alıcının arzı ve stüdyoların talebine güdümlü olarak köleleştirilen film sanatı ve emekçisi üzerinden günden güne daha da vahşet içerikli boyutlara varan insanın varolma mücadelesine dair cümleler kurmanın peşine düşüyor. Filmde Robin Wright kendini, yaşlanmış ve artık bedeni stüdyolar nezdinde çok fazla ‘para’ etmeyen bir kadın oyuncu olarak canlandırıyor. Stüdyonun önerisi, Wright’ın sahipliğindeki bedenini artık oyunculuk kavramını tamamen sanal bir boyuta taşıyacak olan stüdyolara satması... Bu fikre önce oldukça soğuk bakan Wright, bir süre sonra daha pragmatik bir düşünceye kavuşarak vahşi kapitalizme ‘evet’ diyor. Ari Folman da bu noktadan yola çıkarak hem dönüşen başkarakterinin hem de aynen bu şekilde dönüşen dünya halinin hikayesini anlatıyor.

    Son Şans, tıpkı yönetmenin bir önceki filmi gibi, tesirinin büyük bir kısmını hayal gücünden alma hesabı yapıyor. Filmin bir kısmı live-action, geri kalan kısmı ise animasyon... İlk büyük sıkıntı da tam olarak bu noktadan doğuyor. Animasyon konusunda rüştünü ispatlamış olan Folman, özellikle live-action kısımlarda oldukça yetersiz kalıyor. Filminin başrolünü Robin Wright gibi çok tecrübeli ve yeteneğinden şüphe duymadığımız bir oyuncuya teslim etmesine rağmen ne diyalogları ne de oyuncuları yönetebiliyor. Son Şans’ın ilk bir saatine henüz ilk filmini çeviriyor olan heyecanlı ve tecrübesiz bir yönetmenin beceriksizliği sirayet etmiş sanki. Filmin ilk adımda çizdiği distopyaya seyircilerini inandırması, sadece live-action kısımlarının ikna kuvvetinden yoksunluğu ile imkansız hale geliyor.

    Ani bir geçişle direksiyona animasyon yönetmeni Ari Folman oturunca film ilk anlarda biraz rahatlamış gibi görünüyor olsa da bu verdiği hissin devamlılığını maalesef sağlayamıyor. Filmin animasyon kısımları da ana meseleye  odaklanma gerekliliğini bir tarafa bırakan bir tür olgunlaşmamış fikirler bulamacı halinde ilerliyor. Sürekli olarak sorular sordurmanın derdindeki yönetmenimiz, cevaplar üzerine sanki hiç düşünmemiş; filmi yaparken kendi de tıpkı karakteri gibi o dünyanın içerisinde kaybolmuş gibi görünüyor. Dolayısıyla Folman’ın başından itibaren oldukça dağınık halde seyreden Son Şans’ı toparlama çabaları da sadece filmin daha fazla dağılmasına sebebiyet veriyor.

    Harvey KeitelPaul Giamatti ve seslendirme kadrosunda yer alan Jon Hamm gibi izleyicinin ekranda görmekten oldukça hoşlandığı oyuncuların da kendilerinden geriye hiçbir iz bırakmadıkları film, Beşirle Vals’ten bu yana yeni filmi beklenen bir yönetmenin bir hayal kırıklığı mahsulü olarak anılacak sanki. Ezcümle, Solaris gibi bir başyapıtın yazarı olan Stanislaw Lem’in Son Şans’a kaynaklık eden The Futurological Congress’ini okumak, filmin kendisinden çok daha heyecan verici.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top