Hesabım
    300: Bir İmparatorluğun Yükselişi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    300: Bir İmparatorluğun Yükselişi

    Grafik şiddet estetiğinin zirvesi!

    Yazar: Ali Ulvi Uyanık

    Önce ilk filmi, 2006 yapımı " 300 Spartalı (300)’yı anımsamak gerek: M.Ö. 480'de, Antik Yunanistan'ın şehir devletlerinden, katı disiplinle yönetilen asker erkeklerin Sparta'sı, İran Platosu'ndan yayılan istilacı Pers İmparatorluğu'nun muazzam savaş gücü karşısına dikiliyor... Sparta Kralı Leonidas, Ateş Kapıları'nda (Thermopylae), sadece 300 asker olarak, Tanrı-Kral Xerxes'in korkutuculuğuna meydan okuyordu.

    "300" şaşırtıcı bir çalışmaydı. Kaynak, ünlü çizgi romancı Frank Miller'ın, renklendirme sanatçısı Lynn Varley ile yarattığı, 1998'de yayımlanmış eseriydi. Tarihçilerin yazdıklarından yola çıkan ve fakat fantastik öğelerle bezenmiş bu aksiyon, 1962'de Rudolph Maté tarafından yönetilmiş "The 300 Spartans"ın çok uzağındaydı. Çünkü, 2004'te " Ölülerin Şafağı( Dawn of the Dead)" ile sinemaya çarpıcı bir başlangıç yapan Zack Snyder, filmindeki dış-iç mekanları sanal ortamda yarattı; 'yeşil perde' önünde olağanüstü bir hikaye anlattı (sonra çekeceği filmlerde de başvuracağı bir yöntemdi bu). Oyuncuları zorlu kamp sürecinden geçirdi; tüm oyuncuları- savaşçıları kaslı, kusursuz erkeklere dönüştürdü. Yavaşlatılmış çekimler ve çarpıcı renk seçimleriyle, grafik şiddet sahnelerinden -antolojilere geçebilecek denli- çarpıcı kareler elde etti.

    Ancak "300", bugünden bakıldığında, savaşçılar doğurmakla yükümlü kadınları ve oğlanlara küçük yaşlardan başlayarak savaşma eğitimleri veren erkekleri nedeniyle, Spartalılar'ın fiziksel üstünlükleriyle öne çıkan / ari bir toplum olarak algılanmasını sağladı. Bu o kadar böyleydi ki, Kral Leonidas dahil 300 muhteşem erkeğin öldürülmesinde rol oynayan hain, bir kamburdu. Kusursuzların içinde bir kusurlu! Seyirciler ve biz eleştirmenler de, bir yandan filmin eşsiz görsel dünyası, diğer yandan korkunç boyuttaki militarist yaklaşım arasında -neredeyse- ikiye bölündü.

    İkinci film, 300 askerin karada çarpıştığı günlerin paralelinde, hikâyeyi savaşın deniz tarafına götürüyor... Savaşa, Antik Yunanistan'ın tümünü, önemlisi de, M.Ö. 500'de ilk demokratik düzenin ilan edildiği Atina'yı dahil ediyor. Donanmaya komuta eden Atinalı general Themistokles (Hayvan Krallığı (Animal Kingdom)'daki çarpıcı performansıyla tanıdığımız Sullivan Stapleton) ile sadece intikam için yaşayan, acımasız Pers kumandanı Artemisia (Eva Green) arasındaki zeka, irade ve güç savaşına odaklanarak, üç aşamada büyük deniz çarpışmalarına yer veriyor.

    Kral Leonidas'ın dul kalan karısı, Sparta Kraliçesi Gorgo'nun (Lena Headey) anlatımıyla ilerleyen öyküde, Frank Miller ve senaryo yazarları Zack Snyder & Kurt Johnstad, Hollywood'da sıkça kullanılan temalardan dördünü iç içe geçirmişler: On yıl önceki deniz savaşında Themistokles'in verdiği bir yanlış kararın, Xerxes'in (Rodrigo Santoro) Tanrı-Kral olma ve Yunanistan'ı işgal etme yolunu nasıl açtığını öğreniyoruz. 1: Kaderlerimizi yaptığımız seçimler belirler; bazen de tüm bir ulusun kaderini tek bir kişinin yaptığı seçimin belirlediği gibi.

    2: Kimse kötü doğmaz; şartlar onu kötü olmaya zorlar. Kötülerin geçmişlerine baktığımızda çoğunun çocukluk travmalarıyla baş edemediğini görürüz. Yunan asıllı Artemisia, nasıl ve neden Pers İmparatorluğu'nun en kötü kumandanı olabilmiştir? Eva Green, tüm filmin en etkili karakterini canlandırmakta diyebiliriz: Tutarlı, net, şiddetle beslenen gerçek bir katil.

    3: Aklınıza, geçen haftanın filmi Son Kalan (Lone Survivor) gelecek. Spartalılar gibi savaşçı olmadıkları halde, özgürlükleri, sadece özgürlükleri için savaşan çiftçiler, hatta sanatçılardan oluşan Yunan ordusunu ölüme göndermeden yaptığı konuşmada Themistokles diyor ki: "Yanınızda sizin için ölmeye hazır bir arkadaşınızın bulunduğunu bilmek bile savaşmaya değer !" Bu, bugünkü ABD ordusu askerlerine yönelik motivasyonun temeli değil mi?

    4: Büyük güçlere karşı birleşerek savaşmak ve organize olmak, özgürlük için vazgeçilmezdir. Mesela bir sahnede, Themistokles, otoriter yönetime sahip Sparta'nın kraliçesine birlik olmanın önemini anlatır.

    300: Bir İmparatorluğun Yükselişi (300: Rise of an Empire), insanlığın ve savaşlar tarihinin tüm zamanları için geçerli bu temaları kullanarak, tabii yine/asıl görsel anlamda meydan okuyor. Neredeyse tamamı sanal set ortamlarında yaratılan, oyuncuların da bir parçası oldukları stil, modern ve modern olduğu kadar fantastik ve de fantastik olduğu denli gerçeklikle ilişkide. Kanla yeniden renklenen dalgalarıyla Ege Denizi mesela: Ürkütücü olduğu oranda çekici. Perslerin dünyasındaki siyah mesela: Siyahın bu denli her manada tahrik edici olduğunu kim tahmin edebilirdi ki? Kanın çekiciliği mesela: Biliyorsunuz bilgisayar ürünü, ancak grafik şiddet estetiğini zirveye çıkarıyor.

    Daha önce, entelektüel bir ailedeki bireylerin özel duyguları yeniden keşfetmelerini anlattığı Aşkın Yaşı Yok (Smart People) adlı tek filmini bildiğimiz, esasen reklam filmlerinin ünlü ve çok ödüllü yönetmeni olan Noam Murro, teknolojiye hakim olduğundan seçilmiş belli ki. Sonuç iyi tabii!

    Açmaya çalıştığım temalar dışında daha altlarda metin aramaya kalkacak ya da tarihin bire bir argümanlarıyla değerlendirmeye çalışacak seyirciler huzursuz olabilirler... IMAX  / 3D gibi teknik üstünlüklerin de katkısıyla, benzerleri çok sık çekilmeyen filmi iliklerine kadar hissetmek isteyenler ise kusursuz bir tatmin yaşayacaklar.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top