Hesabım
    Güzel Bir Hayat Düşlerken
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Güzel Bir Hayat Düşlerken

    Güzel Bir Hayat Düşlerken

    Yazar: Misafir Koltuğu

    Dikkat: Bu eleştiri, filme dair sürprizbozanlar (spoiler) içerebilir.

    Bu yıl en az film seçimleri kadar skandallarıyla da adından söz ettiren Antalya Altın Portakal Film Festivali Emir Kusturica'yı istediği gibi ağırlayamadan yolcu etti ama Kusturica'nın tepkilerden dolayı bırakıp gittiği jüri, Yugoslavya'nın dağılma sürecine tanıklık eden Güzel Bir Hayat Düşlerken (Cirkus Columbia) adlı filmi, Tumen Nehri (Dooman River) ile birlikte Uluslararası Uzun Metraj Yarışmasında En İyi Film ödülüne layık gördü.

    Antalya ile paralel olarak 9. Filmekimi Festivali'nde sinemaseverler ile buluşan Güzel Bir Hayat Düşlerken, yönetmen Danis Tanovic'in Ivica Djikic'in romanından uyarladığı ve yönetmenin uluslararası camiada adını duyurduğu ilk filmi olan Tarafsız Bölge (No Man's Land) gibi  Yugoslavya'nın 1990 sonrası dağılma sürecinde Bosna-Hersek'in yaşadıklarına odaklanan bir yapım.

    Filmin konusu özetle, komünist yönetime karşı çıktığı için 20 yıl boyunca Almanya'da yaşayan Boşnak Divko'nun (Miki Manojlovic), komünizmin yıkılması sonrası Hersek'in güneyindeki köyüne geri dönüşünü, geçmişinde bıraktığı ailesi ile hesaplaşmasını ve eski hayatını yeniden kurma çabasını anlatıyor.

    Divko ve artık o bölgenin Belediye Başkanı olan kuzeni Pivac (Mario Knezovic), hakimiyet sırasının kendilerine geldiğine inanırlar. Birçok farklı ırkın aynı çatı altında yaşadığı komünist Yugoslavya dağılma sürecindedir; bağımsızlık için önce Hırvatlar savaş vermektedir. Sırplar da hareketlenmeye, bazı bölgeleri bombalamaya başlarlar. Bosna Hersek stratejik konumda olmasına rağmen, zarar görmeyeceklerine inanan Boşnaklar, kendi günlük hayat kavgalarına devam ederler. Hem, her şeylerini ellerinden alan komünistlerden daha kötü ne olabilir ki? Elbette bu karışık günler geride kalacak ve düşlenen güzel hayata kısa zamanda kavuşulacaktır.

    Bu siyasi hava içerisinde Divko, 20'li yaşlarında terk ettiği köyüne ve evine uzun bir aradan sonra, cebinde tonla parası, yanında Batı Almanya'dan getirdiği sevgilisi Azra (Jelena Stupljanin) ile geri döner. Niyeti, bu uzun süre içerisinde evinde oturan eski karısını sokağa atarak, hiçbir şey olmamış gibi müstakbel eşiyle evine yerleşmektir. Fakat kağıt üstünde her şey kitabına uydurulsa da, eski ailesinin hayatını bir gecede altüst eder. Öyle ki paranın konuştuğu bu el değiştirme operasyonu, kağıt üstünde çizilen sınırlarla, hayatları birkaç günde altüst olan, yurdunu terk edip, göçmen hayatı yaşamak zorunda kalan binlerce insanın en küçük ölçekte temsili gibidir. Bu noktada, oyunculuklara da değinmek gerekiyor. Zira yıllar sonra geri dönen acımasız eş Divko rolünde, Miki Manojlovic özellikle filmin ilk yarısında zalimliği ve biraz da absürd karakteri ile seyirciyi etkilemeyi başarıyor. Manojlovic özellikle Yeraltı (1995), Irina Palm (2007)ve Koca Dünyada Kurtuluş Pusuda (2008) gibi filmler adından söz ettiren, ayrıca Emir Kusturica ve Goran Paskaljevic'in oyuncu tercihlerinde ilk sırada yer alan bir isim.

    Eski eş, Lucija'yı canlandıran Mira Furlan, birkaç ay sonra Bosna Hersek'in düşeceği çaresizliğe çok benzeyen 'evinden kovulan kadın' rolünün altından başarıyla kalkıyor. Dizi müdavimleri onu Lost'un gizemli Fransız kadını 'Danielle Rousseau' olarak tanısalar da, aslen Yugoslavyalı olan oyuncu 20'den fazla sinema filminde rol almıştı. Güzel Bir Hayat Düşlerken'in çaresiz annesi olarak filmin ilerleyen bölümlerinde, ahırdan bozma yeni evlerinde oğlu Martin'i (Boris Ler) mutlu etmek için çırpınırken, her şeyin daha iyiye gideceği ihtimali yavaş yavaş boşa çıkıyor...

    Divko'nun hiç görmediği oğlu Martin rolünde genç oyuncu Boris Ler, ise ummadığı bir anda karşısına çıkan babası ve onun getirdikleri ile değişen hayatı, bir yandan askere alınma tedirginliği ve en büyük tutkusu olan 'Amerika'dan radyo sinyali yakalama' uğraşı ile izleyeni filme bağlamayı başarıyor. Hele ki babasının kedisi Bonny'yi ararken cici(!) annesi ile yakınlaşmaları senaryonun 'geliyorum' diyen tatlı aşk sosunu oluşturuyor...

    Görüntü yönetmenliğinde, filme adını da veren son lunapark sahnesi dışında yapımı bir üst düzeye taşıyan, olağanüstü dokunuşlar olmamakla beraber Christoph Blaser, Steffen Kahles'in düzenlemeleriyle filme ayrı bir ruh katan Balkan müzikleri, insanı oturduğu sinema koltuğundan Boşnak havasına sürüklüyor.

    Dünya prömiyeri Eylül ayında Toronto Film Festivali'nde yapılan Güzel Bir Hayat Düşlerken, henüz başlamak üzere olan savaşın yaratacağı dramatik etkiyi, sıradan insanların küçük bir hikayesi üzerine odaklanarak anlatmayı tercih ediyor.

    Son söz, olarak mizahi unsurların dozunda kullandığı bu hikaye, karakterlerinin evrimi ile de gelecek güzel günler için hala bir umut olduğunu söylemekten de geri kalmıyor... Balkan trajedisini komediye yedirmeyi başaran yönetmen kazanıyor...

    Duygu Kocabaylıoğlu

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top