Hesabım
    Sen Aydınlatırsın Geceyi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    5,0
    Kusursuz!
    Sen Aydınlatırsın Geceyi

    Son on yılın en iyi Türk filmini kaçırmayın...

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Onur Ünlü filmlerini çok severim. Gösterime girdiği vakit herkesin burun kıvırdığı “Polis” bana göre “sürüden ayrılmış” bir sinemacıyı müjdeliyordu. Sonrasında da pek yanılmadım. O yüzden ilk kez İstanbul Film Festivali’nde izleme şansına eriştiğim Sen Aydınlatırsın Geceyi filminin ilk karesinde, sabit gözlerle bakan Ali Atay’ı görünce biraz endişelendim. Yoksa Onur Ünlü de mi kendi sinemasını yapmaktan vazgeçip “sürüye” katılmıştı? Endişem boşunaymış. Bir sarhoşun şiir okumasına yakın samimiyetle sinema yaptığını düşündüğüm bu yetenekli yönetmenin son filmi olan Sen Aydınlatırsın Geceyi, kendi filmografisinde zirve teşkil etmesinin yanı sıra, bana göre 2000’lerden bu yana ülkemizde yapılan sinemanın en önemli örneği oluyor.

    S.A.G, Onur Ünlü’nün en fazla risk aldığı filmi… Siyah beyaz, bazı anlarında aşırı derecede şiddet içeriyor ve tür sineması ile devamlı bir flört halinde… Yönetmenin Beş Şehir filmi için de kurulabilen bir cümle bu, ancak bu defa iyice olgunlaşmış, kendinden emin bir sinema yapma hali var karşımızda. Sıradan izleyicinin kafasını karıştıracak kadar helezonal bir seyir yaratımı, öte yandan biçimsel olarak tedirgin edici bir sakinliğe sahip. S.A.G, karşı konulamayan kırmızı bir elma gibi…

    S.A.G, yönetmenin diğer filmleri gibi karakterler üzerinden yürüyen bir hikaye anlatımı içeriyor. Anlatılan şey alışıldık, neredeyse bir TV dizisine yakışacak düzlükte. Annesi ölmüş, babasıyla yaşayan ve sorunları olan genç bir adam, bir kadınla tanışıp aşık olur ve evlenir. Kadının onu sevdiğini sanır ama evliliğin sebebi başkadır, öğrenince şiddet uygular ve kadın gider. Hikayede çok enteresan bir taraf yok hatta artık bir klişeye dönüşmüş “kasaba sıkıntısı” aromasına da sahip ama işin içine Onur Ünlü’nün kafasından çıkıp uzay boşluğunda hareket edercesine serbest salınan karakterler girince olay bambaşka bir hal alıyor. Gösterdiği karakterin kafasının içine girmeye çalışan yakın planlar, anlamı büyüten ağır çekimler, dertli replikler, başkasının yapamayacağı bir sinemaya dönüştürüyor izlediğimiz şeyi. Karakterlerin hiçbir yarasına merhem olmayan ve durumu daha da kötüleştiren süper güçlerle donanmış olması, filmin hem trajedisini hem de mizahını oluşturan temel yapıtaşı. Seyircinin gülmesinden korkan bir sinemacı olmadı hiçbir zaman Onur Ünlü, o mizahın keskin ve zehirli tarafını iyi kullanabilen biri.

    Onur Ünlü filmlerinde kahramanlar/kurbanlar erkektir hatta eser miktarda bir kadın düşmanlığından bile söz edilebilir. Bu formül S.A.G için de geçerli. Filmde karşımıza çıkan kadınlar tüm yalnızlıklarına, zavallılıklarına rağmen fırsatçı çözümler aramaktan geri durmuyorlar.

    S.A.G, biçimsel olarak bir “festival filmi” gibi görünse de o alanın tüm reçetelerini elinin tersiyle iten bir yapım. Bağımsız yapımlar “hikaye”yi kovalı çok oldu ama S.A.G, karakter merkezli doğrusal bir olay gelişimine sahip. Ayrıca müzik eşlemesini görüntüye bir ihanet gibi gören kimi yönetmenlerin aksine Onur Ünlü anlamı güçlendirmek için bu fırsatı tepe tepe kullanıyor ve iyice cüretkar davranarak filminde  “şarkı” kullanıyor. İstismar edici bir tutum bu belki ancak yönetmenin kendi gizli tarifiyle birleşince ortaya inanılmaz bir film çıkıyor. “Gizli tarif” demişken, Ali Atay’ın oynadığı Cemal karakterinin Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur karşılaştırması yaptığı sekans bu açıdan zihin açıcı… “Orhan bana işin biraz gösterişinde gibi geliyor” diyor ve ekliyor Cemal, “her şeyi bildiğini göstermek istiyor, ben en iyisini yapıyorum demeye çalışıyor ama Ferdi öyle değil. O en fazla 3-5 şey biliyor ama o 3-5 şeyi en iyi o biliyor” diyor. Onur Ünlü de öyle yapıyor.

    Cümle kurduğunuz vakit oldukça saçma bir tanım çıkıyor ortaya; “şarkılı-türkülü bir film, bir kasabaya sıkışmış süper kahramanların hikayesi”. Oysa Onur Ünlü sinemasını güçlendiren ve varoluşsal bir anlam aramasına yardım eden şey de bu absürt ruh hali… Bu haliyle düşündüğüm zaman “Monty Python ekibi Terrence Malick ile film çekerse ne olur”? sorusuna cevap bulmuş gibi oluyorum. Böyle bir soru ancak bir Onur Ünlü filmi üzerinden sorulabiliyor zaten. Anlatılabilen bir rüya S.A.G ve bittiğinde kendi hayatınıza dair mutlaka bir şeyler yakalamış oluyorsunuz.

    Leyla ile Mecnun kadrosundan pek çok ismi filmde görmek mümkün. Birbirlerine alışmış oyuncuların hep yaptığı gibi iyi oynuyorlar ama Demet Evgar karşılıklı oynadıkları sahnelerde Ali Atay’ın dahi önüne geçmeyi başarıyor. Yan rollerdeki gözde karakterim Nadir Sarıbacak’ın oynadığı “silahsız avcı” oldu. Her zaman çok beğendiğim, izlemekten keyif aldığım Ercan Kesal’ı ise bu kadroya aykırı buldum biraz, yine de üstüne düşeni yapıyor.

    Filmi güzellemekten başka bir şey gelmiyor elimden ve bu filmin her seyirci ile farklı bir bağ kuracağına inanıyorum. S.A.G aynı zamanda Onur Ünlü’nün entelijansiyada bir “auteur sinemacı” olarak mutlak kabulü anlamına geliyor ama bunu umursadığını pek sanmıyorum. Şu sıralar Ben de Özledim dizisinde kendiyle dalga geçmekle meşgul.

    Son 10 yılın en iyi Türk filmini sinemada görme şansını kaçırmayın, “mreyte ya mreyte” diye mırıldanarak çıkacaksınız salondan ama aklınız içeride kalmış olacak. İyi seyirler…

    Murat Tolga Şen - twitter.com/murattolga

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top