Hesabım
    Aynı Yıldızın Altında
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Aynı Yıldızın Altında

    Yaşama umutla bağlanmak sevgiyle mümkün...

    Yazar: Melis Zararsız

    “Aşk” ve “ölüm” temalarının birlikteliği, sinemada çok fazla kullanılmış, klişe olmuş, bir süre sonra samimiyeti sorgulanır hale gelmiş durumda… Ölüm gibi bir gerçeğin araya girdiği bir aşk hikayesi, nereden bakarsanız bakın acıklı ve etkileyicidir. Diyebiliriz ki bir sanat eserinde bunların dozajı, samimiyetini belirler.

    Aynı Yıldızın Altında, John Green imzalı bir romanın (2012) beyazperdeye uyarlaması. Kitabın ve filmin orijinal adı The Fault In Our Stars ise Shakespeare’nin Julius Cesar oyunundaki bir cümleye gönderme... Hikayede bize olan biteni, başına gelenleri 16 yaşındaki Hazel Grace (başarılı bir performansla Shailene Woodley) anlatıyor.

    Filmin girişinde Hazel, başımıza gelen olayları nasıl değerlendiriyor ve anlatıyor olduğumuzun herşeyi değiştirebileceğini söylüyor, film pozitif duygular uyandıran bir müzikle, Hazel’in bu cümlesiyle ve bir aşk hikayesinin fotografik bazı kareleriyle açıldığında açıkçası seyirci, ortada acıklı bir konu varsa bile filmin bunu mizahi bir dille anlatacağını düşünüyor. Yani başımıza gelen olayları arabeskleştirmek ya da bunlara doğal dünya durumları olarak bakıp keyfimize bakmak bize kalmıştır önermesi bir yandan da iyi geliyor doğrusu, iç ferahlığıyla izlemeye başlıyoruz filmi. Fakat devamında aynı ferahlığı koruyabilmek pek de mümkün olamayacak. Bu bağlamda birkaç yıl önce Malatya Film Festivali'nde izlediğim Koşulsuz Sevgi filmini anmak isterim, acıklı, hatta sert bir hikayenin yine mizahi yanla dengelenmesi vardı orada da...

    Şunu teslim etmek gerek, filmde ölüme, acılara olgunca bakmanın altı çizilmiş ve bu anlamda aslında çok da duygu sömürüsüne giden bir yaklaşım olduğunu söyleyemeyiz. Hazel Graze 13 yaşından beri tiroid ve akciğer kanseriyle mücadele eden şanssız bir genç kız. Ailesinin de tek çocuğu. Genç, modern bir anne babası var ve onlar çocuklarının iyileşmesi için yıllardır büyük mücadeleler veriyorlar. Hazel’in hastalığının ölümcül olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek, buna rağmen anne baba büyük bir olgunlukla, acılarını kalplerine gömerek, olumlu davranışlar sergiliyorlar ve  bu sayede Hazel’in de ölümü ciddiye almayan, hayatla dalgasını geçebilen, istediği herşeyi yaşamakta özgür bir kız olarak yetiştirebilmişler. Buna rağmen hassas bir kişiliğe sahip olan Hazel, son zamanlarda epey içine kapanınca annesi endişelenip ondan bir terapi grubuna katılmasını rica ediyor, sosyalleşmesini istiyor. Bu grupta Hazel 18 yaşındaki Augustus (Ansel Elgort) ile tanışıyor ve iki aynı kaderi paylaşan genç, büyük bir aşkın içinde buluyorlar kendilerini. Fakat hastalıkların iki genci de farklı zamanlarda zayıf düşürüşleri, onları çok zor durumlar içine sokuyor, güzel olan ilişkilerinin bu zayıflıklardan asla etkilenmemesi, aksine belki de aradaki o bağı güçlendirmesi, sonsuza dek!

    Fazla gerçekçi ve acıklı bir hikaye olmasına rağmen mizahın da eksik olmadığı filmi en tatlı hale sokan detay da herhalde iki gencin mesajlaşmaları esnasında perdede beliren baloncuk efektleri. Başka hiçbir yerde kullanılmamış, suyu çıkartılmamış fakat filmin o gerçekçi dokusuna az da olsa su serpmiş, hayali, çocuksu bir hava katmış, ben çok sevdim. Ayrıca fizikleri gayet düzgün olan bu iki gencin göz ve yüzlerine yapılan close-up çekimler de Mavi En Sıcak Renktir'deki Abdellatif Kechiche tercihini hatırlattı doğrusu. Filmin bir diğer yan hikayesinde iki gencin hayran oldukları ama tanışınca büyük hayal kırıklığı yaşadıkları kitap yazarını başarıyla canlandıran ünlü isim Willem Dafoe da rolüne çok yakışmış, bu yan hikaye ise filme güzel bir çatışma buyur etmiş aslında.

    Her türlü olgun yaklaşıma rağmen, umutla hayata bağlı ve sevgiyi bilen bu iki doğal gencin ölümle cebelleşmeleri filmi “gözyaşı garanti” mertebesine getiriyor kaçınılmaz olarak. Çok satan acıklı bir romanın filmleştirilmesi kararıyla bu anlamda maddi bir başarı öngörülerek belirli bir samimiyetsizlik güdüldü mü çok emin değilim ama oyuncuların hakkını vermesi, ikilinin arasındaki kimya, sinematografik açıdan başarılı bir film oluşu sonucunda seyirciye geçen bir samimiyetsizlik olduğunu söyleyemem.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top