Hesabım
    Eiffel
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Eiffel

    Eyfel durma aşkla yüksel!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Fransa denilince akla gelen sembollerden birisi Eyfel Kulesi. Bu derece romantizmle özdeşleşmiş metal kulenin arka planını merak etmeyen yoktur sanırım. Martin Bourboulon imzalı Eiffel filmi, kulenin inşa edilme hikayesini anlatıyor.

    Eyfel Kulesi, Fransız Devrimi’nin yüzüncü yıl kutlamalarının anısına Dünya Fuarı için yapılan bir kule. Amaç, diğer uluslara Fransa’nın gücünü ve endüstriyel yeteneklerini göstermek. Kalıcı olması düşünülmüyordu, mimarisi o dönem için çok moderndi ve kimilerine göre (bunlara dönemin edebiyatçıları da dahil)  Fransa’ya metalden yapılmış bir kule hiç yakışmıyordu. Kulenin yapılmasını destekleyenler olduğu kadar kuleye karşı olan büyük bir kesim de vardı.  Örneğin Vatikan yüksekliği Notre Dame katedralini geçtiği ve bunu aşağılayıcı bulduğu için karşıydı. Bu karşı duruşlar bile filme güzel bir çatışma alanı açabilirdi.

    Yüz proje arasından Gustave Eiffel’in prejesi seçilmişti ve 2.5 yıl süren zorlu bir inşa süresi başlamıştı. Filmde 20 yıllık bir süreci geri dönüşlerle görüyoruz. Ama filmin bir sorunu var; Eiffel’in zaferinin gerçek hikayesini yakalamaktan, bir kulenin yükselişini göstermekten öte, çok da inandırıcı olmayan bir aşk hikayesinin yükselişini anlatmayı tercih eder gibi film.

    Aslında Eyfel kulesinin yapımının gerçek arka planına daldıkça ve Martin Bourboulon tarafından yönetilen filmin serbest esinlenmelerinden yakalayabildiğimiz kadarıyla Gustave Eiffel, başta kulenin yapımıyla çok da ilgili değil. Paris metro sistemiyle daha fazla ilgilendiğini öğreniyoruz. Filmin bir parça savruk anlatımı var, geri dönüşler ve gerçek zaman arasında biraz allak bullak olmak mümkün! Gençlik ve hayatının aşkı Adrianne ile şehvet ve ayrılık kokan ilişkilerinin gölgesinde kulenin yükseliş hikayesini de aralardan yakalıyor gibiyiz.

    Eiffel, kulesinin bir kadının, Adrianne Bourgès aşkıyla yapıldığını söylemek abartı kaçmaz bu durumda. Tarihsel olarak da işlevsiz bir kuleyi yapmak konusunda isteksiz olan Eiffel’in fikrini neyin değiştirdiği tam olarak bilinemese de oklar tekrar kavuşulan aşkı işaret ediyor. Tabii yapımına 1887’de başlanan elektrikli aletler, vinçler, milimetrik hesaplar için bilgisayarlar olmadan tasarlanan kulenin hikâyesinin kendi içinde daha heyecanlı olmasını umut ediyorduk, film neredeyse sonlara doğru bir ivme kazanıyor. Eiffel’i sahada gördüğümüz an filmde de duygusal bir yükseliş başlıyor. İşçilere güç verdiği, onları desteklediği anlar sınıfsal meselelere el uzatıyor, güç meselelerinin altını da çizmeye çalışıyor ama özünde yine de bir aşk hikayesi. Eiffel’in Adrianne ile gençlik dönemi buluşmalarının birinde zenginlerle çevrilmiş bir toplulukta nasıl da tek başına kaldığı, uzak durduğu ve kızın bunu fark etmediği sahneyi iki kere önümüze getirmesi (birisi yaşanıyor, diğeri hatırlanıyor) hem sınıf meselesini hem de imkansız aşkı dile getirmek için tasarlanmış güzel bir detay olarak aklımızda kalıyor. Bir de kuleyi düzgün şekilde hizalamayı amaçlayan kum tabanlı sistemi izlerken nefesler tutulabilir.

    Eiffel filminin tasarımı epey eskilere dayanıyormuş, 1997’de temelleri atılan senaryo bir hayli yenilikten geçmiş. Hatta Luc Besson’ın 2000 yılında Gérard Depardieu ve Isabelle Adjani ile yapmak istediği söyleniyor. Ama kısmet Romain Duris ve Emma Mackey’e nasip oluyor. Rollerinin altından hakkıyla kalktıklarını söyleyebiliriz.

    Filmin Hollywoodvari büyük prodüksiyon şaşaası olmaması sevindirici. Ama bir yandan da hikaye bir durağanlık hakim. Sınıfsal meselelere yer vermesi, zenginlik kavramını sorgulaması ve güç odaklı anlatımı olmasına rağmen son kulvarda elimizde kalan imkansız bir aşk hikayesi oluyor.

    twitter.com/banubozdemir

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top