Hesabım
    Kadın Kral
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Kadın Kral

    Dökülen kanda boğmak!

    Yazar: Banu Bozdemir

    The Woman King / Kadın Kral, 17. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın sonlarına kadar varlığını sürdüren, özellikle 18. yüzyıldan itibaren Batı Afrika'nın güçlü devletlerinden biri hâline gelen Dahomey Krallığı'nın tamamı kadın savaşçılardan oluşan ordu birimi Agojie'nin, bir başka deyişle Afrikalı Amazonların gerçek hikâyesini anlatıyor. Evet bu gerçekten de bir amazon hikayesi. Gina Prince-Bythewood’un filmografisine baktığımızda güçlü öykülerle dolu filmler olduğunu görüyoruz; güçlü siyahi kadınları merkezine alırken, diğer kadınları da kapsayan, onların da güç bulduğu hikayeleri önümüze düşer. Netflix’e çektiği The Old Guard ile bu öğeleri biraz daha fantastik hikayelerle sürdürmeye devam etti, filmin özellikle dövüş sahneleri başarılıydı, burada da aynı şeyi söylemek mümkün.

    Filmin sürekli kan dökülen, sert ön yüzünün arkasında duygusal bir hikayenin filizlenmesi yatıyor. Tüm yaşananlar King Nanisca’nın hüzün dolu hikayesinin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Üvey babasının dayattığı evliliğe karşı çıkan genç Nawi’nin ekibe gelişiyle de açılıp tamamlanıyor. Thuso Mbedu da ilerleyen yaşına rağmen Nawi’nin genç dünyasını yakalamayı başarıyor.

    Filmi ırkla ilgili söylemlerin dışında tutmamız elbette beklenemez ama yine de yönetmenin böyle bir hikayeye neresinden el verdiğini düşünebilirsiniz. Bence tam da senarist Dana Stevens ve Bythewood’un yapması gerektiği gibi, siyahi kadınların kendi kaderlerine başkaldırı noktasında alkışı hak eden bir yapım. Konu olarak tekrarlayan savaş sahnelerinin, şiddetin dozunu canlı tutan anlatımın fazla olduğunu düşünebilirsiniz ama o dönemde kadın hem de siyah kadın olmanın dezavantajı o denli büyükken, bir amazon ordusunun erkeklerin karşısına çıkması büyük bir cesaret ve kazanım gibi duruyor. Viola Davis kilosu ve yaşına rağmen bu görevi öyle güzel bir şekilde sırtlanmış ki, bakışlarından yürüyüşüne kadar bize uzanan sert, duygusal ve lider bir amazon kadın eli gördük diyebilirim film boyunca.

    Film bir baskın sahnesiyle başlıyor, rehine tutulan kardeşlerini kurtarmak için Agojie generali Nanisca’nın arkasında birleşen, gözü kara savaşçı ordusu zafer kazanmasına rağmen, bir yandan da birçok kayıp verir. Nanisca ve Nawi’nin buluşma hikayesi de bu şekilde filizlenmeye başlar. Filmin bazı yerleri yavaş anlatım ve tekrarlarla hantallaşsa da; özellikle de gişe de iyi işleyen bir şeyleri yuvasına yerleştirmeyi iyi başarıyor yönetmen ve oradan seyircinin algısına ateş etmeye başlıyor. Onlar da savaşçı kadın grubunun arasındaki koşulsuz şartsız gelişen bağ, aşk, kardeşlik, dostluk bağı kavramları. Aralarında rekabetle bile başlamış olsa da birbirlerinin arkalarını her daim kollamaya dair bir bağ bu. Film bunu her fırsatta bize gösteriyor. Aksiyon filminin damarları arasına duygusallık dozunu sıkıştırmaktan çekinmiyor, o yüzden savaş sahnelerinde bile o duygusal doz sık sık karşımıza geliyor.

    Büyük bütçeli savaş filmlerinde gördüğümüz altyapı çalışması burada da var, nasıl ki Cesuryürek’te ya da Gladyatör’de boğazınıza takılan yumrularla, dövüş sahneleri arasında filmi tamamlarsınız, burada da benzer eşleşmeler yaşanıyor ve ırkçı söylemlere karşı Nanisca ve Nawi’nin inen palası oluyor. Film bazen dağılan hikayesi, bazı yerlerde aşırıya kaçan görsel efektlerine rağmen yönetmenin en iyileri arasında yerini buluyor.

    twitter.com/banubozdemir

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top