Hesabım
    Yol Kenarı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Yol Kenarı

    Kıyamet Meleklerine Dair Bir Pastiş

    Yazar: Ali Ercivan

    Bu bir kıyamet öyküsü. Bir grup kasabalı sahilde durmuş açıkta demirli yolcu gemisini izliyor. Geminin düdüğü dört bir yanda yankılanıyor. İsrafil tarafından üflenen sûr borusu değil de ne bu? Böyle bakıldığında, ormanlardan çıkan cinai karakter deccal, kasabaya bir hafta önce gelmiş ve kahvehanede çalışan, herkesin mucizeler gerçekleştirdiğine inanmaya başladığı genç adamsa mehdi olabilir. Tayfun Pirselimoğlu, kendi sinemasında alışık olmadığımız sulara açılıyor bu kez; fazlasıyla stilize ve dini referanslar üzerinden bir alegori anlatıyor.

    Sonumuzun yaklaştığına inanan insanların yaşadığı kasabaya ister Türkiye’nin ister dünyanın halet-i ruhiyesinin yansıması deyin, Pirselimoğlu’nun tasvir etmeye çalıştığı ruh hali yabancı değil. Sadece dinsel anlamında bir kıyamet korkusu değil çünkü anlatılanın karşılığı. Sonumuzun gelişinin, felakete sürüklenişimizin, umutsuzluk hissinin çoğumuzun gündelik yaşamında karşılığı var. Türkiye üzerinden düşünürsek, şu günlerde, ekonominin çöküşü ve ülkenin iflasa doğru sürüklenişi endişesi ya da bir başka örnek verelim, seçimi kaybederlerse Belgrad Ormanı’na gömülü silahlarını çıkartıp sokaklara düşeceklerini söyleyen insan görünümlü iblislerin açıklamaları karşısında yaşadığımız dehşet, en basit anlamıyla bu filmde anlatılan kaygıdan uzak duygular değil. Yol Kenarı yüzeyde fazla biçimci, seyircisine mesafeli ve o kaba tabirle “sanat filmi” gibi gözükebilir ama izleyenlerin Pirselimoğlu’nun anlatmaya çalıştıklarını buralardan bir yerden yakalaması pekala mümkün.

    Kara mizahın kendine bu denli yer bulmuş olması da Tayfun Pirselimoğlu sineması için kıymetli bir adım. Filmin En İyi Yönetmen ödülüyle döndüğü İstanbul Film Festivali’ndeki gösteriminde, böyle bir filmden mizah duygusu beklemeyen seyircinin o frekansı yakalamasının vakit aldığını gözlemlemek mümkündü. Pirselimoğlu hiçbir şey için aceleci davranmıyor. Kendinden emin, seyirciyi hızlıca avucunun içine almak gibi endişelerden uzak, soğukkanlı bir sinemacı var karşımızda. İlk kez böylesine bir ustalık gösteriyor belki de... Fakat sinema dilinin bir pastişten fazlası olduğu iddia edilebilir mi, her ne kadar titizlikle ve başarıyla kotarılmış olsa da özgünlüğü noktasında aynı derecede savunulabilir mi, tamamen ayrı bir mesele.

    Pirselimoğlu filmini Kafkaesk gibi kalıplarla tanımlamaktan çekinmiyor. Yol Kenarı’nın görsel dünyasının Macar sinemasının ustalarından Béla Tarr’ı çağrıştırdığı net. Referanslar listesi Tarkovski gibi olağan şüphelilerle sürdürülebilir... Pirselimoğlu’nun jüri başkanı olduğu sene İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma’sında büyük ödülü verdiği Sen Aydınlatırsın Geceyive Onur Ünlü’nün karanlık ve absürt mizahının da filmi etkilediğini söylemek mümkün. Bandoculara dair bir yan durum, Selamsız Bandosu gibi Türkiye sinemasından daha popüler çağırışımlar bile yapıyor. İşte bütün bunlar o bahsettiğim pastiş hissini uyandırıyor. O, bu ve şu filmden, yönetmenden, yazardan bir şeyler ustalıklı bir işçilikle birbirine eklemlenmiş gibi...

    Pirselimoğlu’nun daha büyük ölçekli, daha mizahi bir sinema yapmasını heyecan verici buluyor; fakat sinemada daha önce zaten gördüklerimizin ötesinde bir özgün sesi de arıyoruz. Rahmetli Theo Angelopoulos’un görüntü yönetmeni Andreas Sinanos’la tekrarlanan işbirliği çok başarılı. Yol Kenarı belki yönetmenin bugüne dek yaptığı en iyi film ama tam da bu sebeplerden bir başyapıt değil.

    Twitter: aliercivan

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top