Hesabım
    Cennet
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Cennet

    Cennet: Ne Kadar Yükseğe?

    Yazar: Nur Özgenalp

    Cennet'in açılışında; seyirci kendini helikopter koltuğunda ve alabildiğine uzanan, yeşilliklerle kaplı dağlar üzerinde dolaşırken buluyor. Sonra; giderek bu masmavi gökyüzünün ve yeşil toprakların bir çeşit bilgisayar oyununun çizimlerine benzediğini fark ediyor. Ama bu bir oyun değil; helikopter uçuş talimi için bir simülasyon. Eğitmen "Gerçek helikopterlerde böyle sürekli yükseklere doğru uçamazsın." diyor. Filippo da soruyor: " Peki ne kadar yükseğe uçabilirim?"

    Cennet, bir kolaj çalışması gibi. Senaryosunu ünlü Polonyalı Sinema ustası Krzysztof Kieslowski ve sık sık birlikte çalıştığı yazar Krzysztof Piesiewicz yazmış; filmi Koş Lola Koş'la tüm dünyaya ünü yayılan Alman yönetmen Tom Tykwer yönetmiş; yapımcılığını da İngiliz Hasta'nın yönetmeni olarak tanıdığımız İtalyan Anthony Minghella yapmış; bitmedi; esas kadını Avustralyalı kadın oyuncu Cate Blanchett oynuyor; erkeği de İtalyan-Amerikan

    Krzysztof Kieslowski ve Krzysztof Piesiewicz; Cennet'i, üç değişik yönetmene çektirmeyi planladıkları üçlemenin ilk bölümü olarak tasarlamışlar. Ardından Cehennem ve Araf geliyor. Kieslowski 1996'da öldüğü için; maalesef ki, hayalinin gerçekleştiğini göremedi. Prodüksiyon şirketi filmin, Kieslowski'nin istediği biçimde olmasına gayret etmiş. Kieslowski'nin işini yakından tanıyanlar; Cennetin son halini görünce başarıya ulaşıldığını görmüşler.

    Bayrağı alan Tom Tkywer başarıyla görevini yerine getirmiş. Cennet; az diyalogla ve yavaş ritmiyle tam bir Kieslowski filmi gibi. Ama Tom Tykwer'ın de filmi. Kieslowski'nin senaryosuna sadık kalarak kendi sinematografisini kurmuş; sahnelerini, ses düzenini tasarlamış ve ortaya çıkan işçilik çok başarılı. İki yönetmenin sinema anlayışı birleşerek, ortaya gerilim ve lirik bir aşk hikayesini aynı potada eriten bir ürün çıkmış.

    Kieslowski'nin ünlü "Renkler" üçlemesiyle cennet arasında bazı farklar var. Kırmızı, Mavi ve Beyaz; üçü de, modern dünyada ahlaki seçimler üzerine yoğunlaşan araştırmalar. Birçok işaret ve ipucu içeriyorlar; yine de, karakterlerin tehlikeli ve ümitsiz seçimlerinin sebeplerini anlayabilmek kolay olmuyor. Cennet, diğer hareketsiz atmosferleriyle tanınan Kieslowski filmlerine nazaran daha durgun ve temiz sularda yüzüyor, anlatmak istediğini açıkça ortaya koyuyor. Tykwer; önceden tasarlanan kavramsal sorgulamalardan uzaklaşmadan, daha sıkı bir ritim kullanarak filmi hareketli kılıyor. Böylece ortaya ilginç, etkileyici ve engelleri kıran lirik bir ürün çıkıyor.

    Cate Blanchett; bir uyuşturucu kralını öldürmek için bıraktığı bombanın, yanlışlık sonucu masumları öldürmesi üzerine terörist olarak tutuklanan Philippa'yı başarıyla canlandırıyor. Giovanni Ribisi de sorgulama sırasında Philippa'nın çevirmenliğini yapan ve onu görünce çılgınca aşık olan ve kaçmasına yardım eden Filippo'yu canlandırıyor. Philippa'nın; kendisine aşık olduğunu yatağını ıslatmasından anlayan; ona zamane aşk mektupları olan ses kayıtları yollayan Filippo'nun kaçma teklifini kabul etmesiyle, sonunun ne getireceği belli olmayan bir yolculuk başlıyor.

    Giriş ne kadar gerçekçi ve etkileyici ise, film yol aldıkça gerçekçilikten o kadar uzaklaşıyor ve aşkı işlemeye başlıyor, Toscana'nın cennet gibi topraklarında dolaşırken bir masala dönüşüyor. Filippo ve Philippa'nın isimlerindeki benzerlik görünümlerine de yansıyor, ikisi de beyazlar giymiş, birbirlerinin aynalarına dönüşüyorlar; aynı kişi oluyorlar. suçlu/masum ve kaçak Adem-Havva figürü haline geliyorlar.

    Ahlaki bir çıkmazdan yola çıkan öykü; bir yandan tutkuyu ve suçluluğu işlerken; bir yandan da, Blanchett ve Ribisi'nin başarılı oyunculukları sayesinde, kahramanlarının davranışlarını haklı çıkaran umutsuz masumiyeti seyircinin gözleri önüne seriyor. Suçlarına rağmen; onları sevilir kılıyor ve seyircinin de; onlarla birlikte; cezalarından arınmaya çalışırken umutsuzluğa düşmelerini sağlıyor.

    Blanchett, bir bukalemun gibi karakterini şekilden şekile sokuyor ve Cennet'te, hayranlık uyandıran bir oyunculuk çıkarıyor. Koşulları değiştikçe, o da değişiyor. Rolünü tüm bedenine giyiyor, gözleri her şeyi yansıtıyor. Cate Blanchett, herhalde kariyerindeki en etkileyici performanslarından birini sorgulama sahnesinde çıkarıyor. Başta sorular karşısında soğukkanlılığını korurken, eyleminin sonuçlarını öğrendiğinde; birkaç saniye içinde; cıva akışkanlığıyla şoktan gerilime, yaptığını algılamadan umutsuzluk içinde boğulmaya kadar birçok duygusal değişimi bedenine yansıtıyor. Blanchett duygularını yansıtmasındaki başarısıyla seyirciyi şaşkına çeviriyor. Affedilemeyecek bir hata işleyen bir kadını oynaması için neden Blanchett'ın seçildiğini anlamak zor olmasa gerek; seyirci, onun sayesinde Philippa'yı seviyor, kendine yakın hissediyor.

    Ribisi'ye gelince: garip gelmesine rağmen ikna edici, insanın karşı koyamayacağı çekiciliğe sahip bir oyuncu. Yetişkin bir erkekle küçük bir çocuk arasında gidip geliyor.

    Cennet, bazen yavaşlasa da; gereğinden fazla deneysel karışımlar ve bazı küçük hatalar içerse de Kieslowski ve Tykwer'in dünyasını sevenler için dolu dolu bir film. Steven Spielberg'in; Stanley Kubrick'in Yapay Zeka'sını işlerken düştüğü hatalara düşülmemiş. Tykwer ve Kieslowski'nin akortları tutuyor. İnsanın hayatında; şansın ve rastlantıların büyük önem taşıdığını anlatma yolunda; Tykwer'in filmini kurarken saniye saniye tasarım içeren işçiliği ve Kieslowski'nin samimi, metafizik dünyası uyum içinde işliyor ve Cennet; aktardığı duyguların derinliğiyle biçimsel zarafetin uyumunu yakalıyor.

    Garip açılış sahnesi, filmin sonunda romantik ve ruhsal son sözüne ulaşıyor. Peki; seyirci ne kadar yükseklere uçabilir?..

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top