Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikayesi
BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
3,0
Ortalama
Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikayesi

Yanlış anlamanın sığlığı ve sırrı!

Yazar: Banu Bozdemir

Tolga Karaçelik’in "Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi" filmi yönetmenin dördüncü ve İngilizce çektiği ilk filmi. Karaçelik mutsuz bir evlilik hakkında cesaret isteyen uzun bir başlıkla çektiği filminde evli çiftin değişimine kadar uzanan çapraz bir sarmalda hikayeyi döndürüyor ve bir yazarla emekli bir seri katilin hikayesinden çok da şaşırtmayan, yolu belli bir hikaye yaratıyor!

Tolga Karaçelik

Filmde oyuncuların payı büyük olduğu için onların varlığıyla başlamak en iyisi olacak! John Magaro evliliğinin sorunsuz gittiğini düşünen romantik, uysal ama bir yandan da benmerkezci yazar Keane’i canlandırıyor. Film boyunca ‘anlamama’ yeteneğini konuşturarak her türlü yanlış anlamayı bünyesinde toplamayı ve etrafa yaymayı başarıyor. Karısı Suzie (Britt Lower) tüm bıkkınlığını kocasının üstüne boşaltırken soğuk ve umarsız görünse de filmin dramatik ilerlemesiyle boyut değiştirip filmin gözde elemanlarından biri haline geliyor. Ve tabii "Fargo"dan beri zevkle izlediğimiz Steve Buscemi’nin emekli bir seri katille aile terapisti arasında gezinen tavsiye uzmanı Kollmick rolüyle karşımıza çıkması filme çok şey katıyor ve seyirciyi filme bağlayan görünmez elini uzatıyor!

Karaçelik filmini ironik ve siyah beyaz bir şekilde açıyor, Slovenya’da 40.000 yıl öncesine ışınlanıp homo sapiens bir kadınla bir mağarada ateş yakmaya çalışan bir erkek neandertalin etkileşimlerine tanıklık ediyoruz, sonrasında günümüze dönüp Steve Buscemi’nin ‘öleceksin’ sözleri eşliğinde bir arkadaş ortamındaki yemek masası muhabbetine takılıyoruz! Konu, konu sıkıntısı yaşayan yazarın kabızlığı! Genelde konu itibariyle karısı ya da kocası yazar olan filmlerde yazar olmayan tarafın yazar olan tarafa saydırmalarına tanıklık ederiz, yalnız kalma istekleri, belli bir işlerinin olmaması, bilgisayar başında harcanan uzun saatler diğer tarafın patlamasına yol açar ki, burada da olan o! Suzie kocasına olan inancını yitirmiştir, insiyatif almayan kocasının üretimsiz ve ortamlarda alay konusu olduğunu yüzüne haykırır! Keane karısının her türlü suçlamasına teslim olur, taa ki karşısına Kollmick çıkana kadar! Kollmick ona bir konu önerisiyle gelir, seri katillerin hayatlarını anlatan bir kitap yazmasını ve kendisine bu konuda danışmanlık, akıl hocalığı yapacağını söyleyerek konuyu bağlar! Sadece danışmanlık kısmı biraz karışıyor ve bu da filmin yanlış anlama alanını sonuna kadar açıyor! Kara komedi tarzında Hollywood’a geçiş yapan Karaçelik, suç komedisiyle kötü giden evlilik dramasını tezat bir biçimde birbirine yapıştırmaya çalışmış, ritim zaman zaman tutuyor, zaman zaman da aşağıya kayıyor!

Film kendi içinde bir düello ortamı yaratıyor, Kollmick gündüzleri isteksiz terapisti canlandırıyor, geceleri Keane ile dolanıyor, deyim yerindeyse sığ yazarın sığ ritmine dönüşüyor ve tekrarlı yanlış anlamalar halkası filmi boynundan yakalayıp sahte terapist olayını bir kenara fırlatıp atıyor! Kollmick’in seyirciyi kararsız bırakan mizahı, (seri katil damarı geri gelir mi acaba gerilimi) absürt esprileri dışında gayet iyi çekilmiş bir film! Görüntü yönetmeni Natalie Kingston’un katkısı epey büyük, filme güzel bir ışık, cazibe katmış! Karaçelik’in "Kelebekler" filminin sıcaklığını bu filmde yakalayamıyoruz, onun kadar işlevli de değil ama eğlenceli, akıcı, efektif bir film izlediğimizi düşündürtüyor! Hatta artık günümüzde pek de olmayan film noir ruhuna sahip absürt mizah duygusu da hayli baskın! Karaçelik kalemini hesaplı kullanıyor, pek çok gereksiz açıklamayı eliyor!

Kollmick etkisi çok yerleşik ama Keane rolündeki Magaro’yu da yabana atmamak lazım, burada yelpazesinin çeşitliliğine tanıklık ediyoruz, özellikle de bir adamı kloroformla bayılttığı sahnede kendisinden geçtiği bir performansa tanık oluyoruz ki bayağı eforotik bir sahne! Suzie’nin film boyunca monoton çıkan sesinin de sonunda heyecan istediğini, canlanan ses tonu sayesinde anlıyoruz!

Film ani sonlanmayla adeta doruktayken bizi terk ediyor. Kollmick’in hikayesinin devamı biraz havada kalıyor, filmin akıp giden temposuyla ani sonlanışı arasında bir tezatlık olsa da Karaçelik’in keyifle izlenen, insanın kendisine ve karşısındakine dönük tahribatlarına ara ya da son vermesine dair bir mesajı barındırması da hoş bir anekdot!

Banu BOZDEMİR

Daha Fazlasını Göster