Hesabım
    İşaretler
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    İşaretler

    <b>İşaretler</b>... Görmek İsteyene!

    Yazar: Orkan Şancı

    Signs (İşaretler) bir bilim-kurgu filmi değil; bir Mel Gibson filmi de değil; bir Shyamalan filmi. Dolayısıyla tek katmanlı olarak düşünüldüğünde, değeri anlaşılamayacak büyük bir film karşımızdaki...

    Zen Budizminde bir söz vardır:

    "Her insana cennetin kapılarını açan anahtar verilir.Aynı anahtar, cehennemin de kapılarını açar"

    İnsanın hayatı boyunca karşısına bir çok işaret çıkar. Bunlar, insan hayatını doğrudan etkilemez. Bunu ancak insanın kalbi yapabilir.

    İşaretler bu temel üzerine oturtulduğunda bir anlam kazanıyor.

    Mel Gibson'ın canlandırdığı kahramanımız, 6 ay önce eşini büyük bir talihsizlik sonucu kaybeden bir eski-rahip. Tanrı'ya inanmaktan vazgeçiyor, hatta içini nefret bürümüş vaziyette. Film boyunca bazı olayları değerlendirerek, yeniden Tanrı'ya ulaşmasına da şahit oluyoruz filmde. Ama, 6. His (The Sixth Sense) ve Ölümsüz (The Unbreakable) gibi filmleri yapmış büyük bir yönetmen söz konusu olunca, "şeyler" daha bir derinlik kazanıyor tabii.

    Örneğin uzaylıların filme dahil edilmesi. Üstelik doğru dürüst gösterilmiyorlar bile!

    Shyamalan, "uzaylı" kavramını, filmin sonlarına kadar, "dışarıdan gelen", "bilinmeyen", hayatımızı nasıl etkileyeceğini merak ettiğimiz bir imge olarak kullanıyor. Uzay gemilerinin gelişi, uzaylıların niyetinin ilk başlardaki belirsizliği hep arka planda işlenmiş. Filmin asıl ilgilendiği uzaylı ve tesadüf arasında bağlantı kurmak. Tesadüf denilen şeyler de beklenmedik anlarda ortaya çıkar. Sizin dışınızda belirmiştir. Nasıl yorumlamanız gerektiği size kalmıştır, peşinen bilinemez. Dahası; yorumunuz, hayatınızın sonraki aşamalarını etkileyebilir.

    Shyamalan, uzaylı kavramını bu açıdan filme dahil ettiği için; aksiyonun, ana temanın önüne geçmesini sürekli engelliyor. Tek bir uzay gemisi göstermeden, bir uzaylı istilası yaratıyor. Bunu yaparken de çok sevdiği Hitchcock'tan aldığı, "görülmeyenin yarattığı gerilim daha güçlüdür" dersini kullanıyor. Tıpkı Spielberg'in de "Jaws"ta yaptığı gibi.

    Uzaylıları gösterdiği sahnelerde ise sanatını konuşturuyor. Kapalı televizyonun ekranındaki yansıma, Brezilya'dan gelen amatör kamera kaydındaki o siyah varlık, son derece ölçülü gerilim anları.

    Rahip Graham(Gibson)'in kazayla uzaylının parmağını kestiği sahneden bir çığlık eşliğinde cut/kesme ile kuşların yön değiştirerek uçmasına geçiş, ancak Shyamalan'ın düşünebileceği bir sinemasal an.

    Shyamalan, filminde açıkça "siz hangi tür insanlardansınız?" diye soruyor izleyiciye. Tesadüflere mi yoksa mucizelere mi inanırsınız?

    Rahip Graham, eşinin son sözlerini, beyindeki sinir hücreleri arasındaki bir kimyasal olayla açıklıyor. Kardeşi beyzbol oynarken tribünden söylenmiş bir söz: "Daha sıkı salla!". Bir hatıra, bir yanılsama. Graham, filmin finalinde bu sözün boşa söylenmediği hissine kapılıyor ve kardeşine, duvarda duran sopayı gösteriyor. Dahası küçük kızının sudan hoşlanmaması da finalde işe yarıyor ve uzaylının işini oracıkta bitiriyorlar. Kaldı ki astım hastası olan oğlu da, tıp'ta gerçekten varolan bir kasılma hareketi sonucu, uzaylının püskürttüğü gazdan etkilenmiyor.

    Shyamalan çok belli ki "Her işte bir hayır vardır" sözünü masaya yatırıyor. Graham "daha hazır değilim" dese de peşpeşe gelen mucizeler karşısında teslim oluyor. Shyamalan bu noktada, olayları yorumlarken "saçmalamamak" gerektiğine dikkat çekmeyi de ihmal etmiyor. Buna filmin ortalarında Graham ile kardeşi Merill(Phoenix) arasındaki diyalogda tanık oluyoruz. Hani şu, "iyi ki öpmemişim, yoksa üzerime kusabilirdi" saçmalığı.

    Ayrıca, bazı olayların insanlar tarafından yeterince değerlendirilmediğini de söylüyor. Kendisinin oynadığı veteriner karakteri "Göle gidiyorum. Belki sudan korkuyorlardır" diyor. Graham bu sözü ciddiye alıp uzaylıların sudan korkuyor olabileceği olasılığını değerlendirse, belki de hiç saldırıya uğramayacaklardı.

    Tabii yine, farkedilmesi güç oyunlar da oynamış Shyamalan. Örneğin filmin başlarında, dünya tatlısı, 6 yaşındaki Abigail Breslin'in oynadığı küçük kız Bo, babasının odasına gidip "Odamın dışında bir canavar var. Bir bardak su alabilir miyim?" diye soruyor. Sanki, uzaylıların sudan etkilendiğini farkında olmadan biliyormuş gibi!

    Bu arada Shyamalan, yine bir çocuk oyuncuyu çok iyi yönetmiş. Bo'da, "bu anı rüyamda görmüştüm" derken olduğu gibi, göründüğünden fazlası var sanki.

    Shyamalan'ın filmindeki ana karakter Graham, "her işte bir hayır vardır"a 6 aylık bir aradan sonra inanmaya devam ediyor. Buradan Shyamalan'ın da aynı fikirde olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Eğer öyleyse Hintli yönetmen olayın iki yönünü de ortaya koymuş ve kendi tercihini belli etmiş oluyor. Spielberg'in "A.I."da yaptığı gibi, her iki görüşe de yüz verip seyirciyi ortada bırakmıyor. Tavrını belli ediyor.

    Yok eğer o fikirde değilse, tercih sadece Rahip Graham'e aitse, sırf bu "tarihi ikilemi" ortaya başarıyla koyabildiği için bile teşekkür etmek gerek yönetmene. Tesadüf mü, şans mı...Kader var mı, yok mu..?

    Siz hangi tür insanlardansınız?

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top